Sivas’ın Kürt yoğunluklu Zara ilçesinin Emirhan köyünde doğan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yapan Ziya Halis, Anılarla Mücadele Dolu Yıllarım kitabında katliamlarla, faili meçhullerle dolu yılları, Türkiye’nin sosyo-politik durumunu yazıyor
Mehmet Ali Beydağı
SHP döneminde Sivas milletvekili, SHP Genel Saymanlığı yapan, DYP-SHP koalisyon döneminde Şehircilikten Sorumlu Devlet Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yapan Ziya Halis anılarını kitaplaştırdı.
Dönemin sosyo-politik iklimini, faili meçhulleri, işkenceleri, derin devletin infaz listeleri oluşturma dönemlerini, Sivas-Madımak Katliamı, Gazi Katliamı gibi katliamların olduğu dönemleri belgelerle ve fotoğraflarla yansıtmaya çalışan kitap, Ütopya Yayınları tarafından “Anılarla Mücadele Dolu Yıllarım” başlığıyla yayınlandı.
Ziya Halis’le telefonda konuştuğumda kitabı ailesinin yazma yönündeki ısrarı üzerine hazırladığını kaydetti. Uzun süredir Ankara’da oturmasına rağmen Zara ile bağlarını koparmadığını, ailesinden bazılarının Zara’da yaşadığını belirtirken, torunlarını sık sık köye götürdüğünü belirtti. Geçmişi unutmamanın, köklerle bağları koparmamanın öneminden söz etti. Koçgiri’de aynı aşiretten bin kadar kişinin öldürüldüğünü, kendi yakın akrabalarından da öldürülenler olduğunu vurguladı. Sivas-Madımak Katliamı sırasında da Başbakan Tansu Çiller’in kasıtlı olarak telefonlarına çıkmadığını, yıllar sonra bir karşılaşmada durumu hatırlattığını söyledi. Neden müdahil olunmadığı konusunda Çiller’in, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in polisle Madımak’ı kuşatanları karşı karşıya getirmem tutumu aldığını, bu nedenle polisin müdahale etmediğini söylediğini vurguladı.
Sivas’a bağlı Zaralı olan ailesi 1921 Koçgiri katliamından kurtulmuş. Annesi Melek Halis, Koçgiri katliamı sırasında hayatta kalanlar arasında yer almış.
Baba tarafından dedesi İsmail Enver Paşa akıl tutulması olan Sarıkamış macerasına sürüklenmiş ve hayatını kaybetmiş.
İnşaat mühendisi olup çocukken babasını kaybeden Halis ailesine bakıyor.
Anadili Kürtçe nedeniyle konuşma yasağıyla karşılaşıyor.
Ortaokulda Alevi diye “sırtı sarı’ denilerek oyunlara alınmıyor. 1984 Aydınlar Dilekçesi’ni imzalamasını, Diyalog Grubu, Demokrasi Için Birlik, Yurttaş Girişimi gibi inisiyatiflerde yer alışını, DEP milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırılırken itiraz edişini anlatıyor.
“Ekim 1993’te 9 milletvekili ile Meclise verdikleri ‘Devlet terörü yapan bir örgüt var ise Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunu söyleyemeyiz’ dedikleri” soru önergesini anlatıyor.
12-15 Mart 1995 Gazi Katliamı sırasında karşılaştıklarını açıyor.
Süleyman Demirel ve Tansu Çiller’in baskı ve tehditlerine rağmen bakanken grevleri erteleme imzası atmadığını kaydediyor.
Ekrad ve Koçgiri Katliamı
Ziya Halis, kitabında, Koçgiri’yi ve doğduğu Emirhan köyünü anlatırken ailesinin de yaşadıklarına işaret ediyor. Koçgiri bölgesinin coğrafi ve demografik durumunu şöyle özetliyor: “Köyümüz Cumhuriyet tarihinin önemli olaylarından biri olan 1921’deki Koçgiri kıyımına maruz kamış; bu tarihte Nurettin Paşa komutasındaki askeri birlikleri ve Topal Osman adındaki çete başının yaşattığı baskıyı, acıyı, talanı yaşamış, çok sayıda kayıplar vermiş bir köydür. Kürtçe büyük göç, göç etmiş anlamına gelen ve bugün yaygın olarak aşiret adı olarak da bilinen Koçgiri, hem aşiret dağılımını gösteren coğrafi bir bölgenin hem de bir kazanın adını ifade eder.
Koçgiri; Sivas’ı, Zara, İmranlı, Suşehri, Kangal, Divriği, Hafik ile Erzincan’ın Refahiye ve Kuruçay ilçelerindeki Koçgiri Aşireti’ne bağlı 100’ün üzerindeki köyü kapsayan bir bölgenin adıdır. Koçgiri Aşireti, Osmanlı belgelerinde Ekrad yani Kürt olarak geçmektedir.”
21. Anayasası ve Muhtariyet
Muhtariyet dilekçesini “Koçgiri halkı ve önderleri çeşitli toplantılar yapmış; birtakım kararlar almışlardır. Bu harekete Alişan Bey, Haydar Bey, Alişer, Nuri Dersimi ve birçok aşiret reisi önderlik etmiştir. 1921 Anayasası’nın vilayetlere muhtariyet verilmesine yönelik 11. maddesine dayanarak Koçgiri bölgesinde bir vilayet kurulmasını, atanacak olan valinin de Kürt olmasını talep eden bir dilekçe ile Ankara’ya gönderilmiştir” diye anlatıyor.
Nurettin Paşa ve Topal Osman
Koçgiri’ye asker sevkiyatını şöyle anlatıyor: “Önce Nasihat Heyeti gönderildiği ardından Sakallı Nurettin Paşa’nın gönderildiği belirtilirken Merkez Ordusu Kumandanı (Sakallı) Nurettin Paşa, 1. Dünya Savaşı’ndaki ordu komutanlarının olağanüstü yetkileriyle donatılarak bölgeye gönderilmiştir. Dönemin Sivas Valisi Hazım Tepeyaran’ın ‘Biz aşiretlerle uzlaştık. Koçgiri’ye gitmenize gerek yok’ demesine rağmen Nurettin Paşa askeri birlikleri buraya kadar boşuna getirmediğini belirterek askeri harekatı sürdürmüştür. Üstelik Topal Osman denetimindeki bir piyade alayı da askeri harekata katılmıştır. Askeri harekatın sonuçları çok ağır olmuştur. TBMM reisi olan Mustafa Kemal’e rağmen Nurettin Paşa’nın görevden el çektirilerek yargılanması kararı çıkmıştır. Mustafa Kemal Divan-ı Harp’te yargılanarak idam edilmesinin önüne geçmiştir. Koçgiri Tahkikat Heyeti tarafından yapılan inceleme sonucu oluşturulan raporda da belirtildiği gibi çok sayıda Kürt hanesi yok edilmiş, masum insanlar öldürülmüş, yaralanmış, hapse atılmış; zorla mallara el koyma ve yağma olayları yaşanmış; birçok kadına tecavüz edilmiştir.”
Tecavüzler, kundaktaki bebek…
Ziya Halis askerlerin köylerine geliş sürecini açıyor: “Çok daha trajik bir tablodan söz etmek mümkündür. Tıpkı benim hafızamda olduğu gibi Koçgiri halkına yaşatılan bu zulüm hala bölge halkının hafızasında da tazedir. Bu harekat sırasında Nurettin Paşa’nın komutasındaki askerlerle Topal Osman’nın çeteleri, bizim köye komşu olan Tuzlagözü’nden saldırıya başlamışlar. Annem o tarihte yeni doğmuş, kundakta bir bebekmiş. Köylülerimiz saldırı haberini alınca kaçmaya başlamışlar. Askerlerin ve çetelerin yakaladıkları kadınlara tecavüz ettiğine yönelik çok korkutucu boyutlardaki söylentilerden dolayı kadınlar canları pahasına kaçmaya başlamışlar. Anneannem de kundaktaki yavrusunu alıp kaçmaya başlamış. Anneannem kundaktaki bir bebekle daha fazla kaçamayacağına karar verince yakalanıp tecavüze uğrama korkusundan kundağı yolun kenarında bir çalının arasına koyup kaçmaya devam etmiş. Dedemle dostlukları olan bir Türk köyüne kavuştuklarında dedem ve diğer köylüler anneme bebeği ne yaptığını sormuş. O da kundağı bıraktığı yeri tarif etmiş. Bunun üzerine o köydeki dostlardan biri tarif edilen yere giderek halen yaşamakta olan bebeği alıp köye getirmiş; böylece annem ölümden kurtulmuş. Bu olayı küçükken çok dinledim. Anneannemin ve annemin bu olayı her anlatışlarında olaydan ne kadar derinden etkilendiklerini görürdüm.”
Jandarmanın cem baskını
Koçgiri Katliamı sonrası hayatta kalanlara da jandarma rahat yüzü göstermez. Ziya Halis, Alevilere yönelik jandarma baskınlarını ise şöyle anlatıyor: “Köyümüzde belli zamanlarda cem tutulur, özellikle Hızır ayı olarak bilinen şubat ayında Hızır Cemi ve Görgü cemi yürütülürdü. Köyümüz nahiye statüsü alınca köyün bir jandarma karakolu da oldu. Köylü bu dönemde cem ayinlerini gizli yapmaya çalışırdı. Çünkü jandarma ya da karakol komutanı -ki bazen jandarma kendiliğinden de yapardı- cemin yürütüldüğü evi basmak üzere askerlere emir verirdi. O dönemde her bir jandarma kendini komutan gibi görüyordu neredeyse. Cemin yürütüldüğü ev basılır, yasak bir ayin yapıldığı söylenir. Dede karakola götürülürdü. Dede’yi karakolda bir süre tutarlardı. Abbas Dede’nin babasını karakola götürüp sakallarını kesmişlerdi. Bu hadise köylü üzerinde travmatik bir etki yaratmış, cemlerde anlatılır olmuştu. Bu tür olayların neden olduğu baskıdan kurtulmak için cem evlerinin kapısına bekçi konulurdu. Herhangi bir devlet görevlisi gelirse içeri haber verirdi.”
1992 Newrozu ve Bişenk Anık
1992 Newrozu’nda Şırnak’ta 47 kişinin katledilmesini araştıran heyette yer alan Ziya Halis, karşılaştıklarını anlatıyor. İncelemeler sırasında tanık olduklarını, işkencede Bişenk Anık’ın öldürülmesine dair Şırnak Valisi Mustafa Malay ile diyaloglarına dikkat çekiyor. Ziya Halis kitapta şu ifadelere yer veriyor: “Heyet olarak Şırnak’tan ayrılmadan önce işkence iddialarıyla ilgili tekrar Vali Mustafa Malay’la bir görüşme yaptık. Malay’a bu iddiaları yerinde incelemek üzere gözaltına alınan kişilerle görüşmek istediğimizi söyledik. Vali bunun mümkün olamayacağını, bu yetkinin kendisinde değil askeri yönetimde olduğunu söyledi. ‘Paşadan bu konuda izin alıp biz bu görüşmeyi yapmak istiyoruz’ dedik. Vali çok isteksiz davrandı, ama gene de paşayı arıyor gibi yaptı. Fakat kendisine ulaşamadığını söyledi. ‘Siz merak etmeyin ben ilgileneceğim’ dedi. Diyarbakır’da bir otelde kaldık. Sabaha doğru saat 4 veya 5 gibi kaldığım otele bir telefon geldi. Arayanın kim olduğunu bilmiyorum. Gözaltında iken Bişenk Anık adında genç bir kızın işkence ile öldürüldüğü haberini verdi. Bu korkunç haber üzerine Vali Mustafa Malay’ı aradım. Mustafa Malay’a böyle bir olay olduğunu, bunun doğru olup olmadığını sordum. ‘Evet doğru’ dedi. ‘Peki hani ilgilenecektiniz. Niye oldu bu’ diye sorduğumda Vali’nin cevabı şu oldu: ‘Gözaltındayken Bişenk Anık, sorgusunda biraz rahatsızlanmış. Sonra onu dinlenmesi için bir yatağa yatırmışlar. Yalnız yastığının altında polise ait tabanca varmış. Polis tabancasını uyurken orada bırakmış. Bişenk Anık tabancayı görünce alıp intihar etmiş.’ Çok inandırıcı olmayan, maalesef bilinen bir cevap verilmişti bize. Tabi bu olay bizi son derece üzdü. Ankara’ya dönüp raporumuzu hazırladık ve genel başkana sunduk. Raporun açıklanmasından sonra müthiş bir tepki oluştu. Siyasi çevreler bu raporla bizim devleti ve devletin güvenlik güçlerini suçladığımızı iddia ettiler. Sonuç olarak bu olay, Türkiye’deki toplumsal barışın zedelendiğini ve güvenlik güçlerinin sorunu şiddetle çözme alışkanlığının kamplaşmalara neden olduğunu ortaya koymuştu. İstiyorduk ki Türkiye’de barış ortamı olsun, Türkiye’de insanlar kültürlerinden, kimliklerinden, dillerinden dolayı ötekileştirilmesin.'”
Madımak-Çiller-Akşener
Ziya Halis Madımak Katliamı’nı devletin nasıl seyrettiğini anlatıyor. 2 Temmuz 1993 Madımak Katliamı öncesi Sivas Valisi Ahmet Karabilgin ve İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu, Başbakan Tansu Çiller ve Çiller’in danışmanı Meral Akşener ile telefonlaşırken verilen sözleri aktarıyor.
Katliam için gruplar toplanırken Genelkurmay’ı aradığını, SHP genel saymanı olduğu halde Genelkurmay Başkanı’nın kendisiyle görüşmemesine, bir süre sonra Tansu Çiller’in de telefona çıkmadığına işaret ediyor.
Cezaevinden tetikçi devşirme
Ziya Halis, devlet içinde kırmızı işaretli yargısız infaz listeleri oluşturulduğu dönemi, Yeşil, Fevzi Koru, Alaaddin Kanat, Tekin Gencer gibi itirafçıların tetikçi olarak nasıl kullanıldıklarını açıyor.
Ziya Halis, “Kırklareli Cezaevi itirafçılar için ayrılmış bir cezaeviydi. Bu cezaevinde bulunan itirafçı ve tetikçilerden Tekin Gencer’in İstanbul DGM’de verdiği ifadede benim vurulmamın istenildiği yazılıydı. Bütün bu gelişmeler yurtdışındaki bir gazetede haber olarak yayınlanmıştı” diyor.
18 Şubat 1997’de Demokrasi gazetesinde ayrıntıların yazıldığını kaydeden Ziya Halis, şöyle devam ediyor: “Sanıklardan Tekin Gencer’in verdiği ifadeye göre Kırklareli Cezaevi’ne Yeşil ve Fevzi Koru adında bir başkomiser sık sık geliyormuş. Bu iki kişi Tekin Gencer’den beni öldürmesini istemişler. Tekin Gencer önce bu suikasti yapacağını söylemiş, sonra vazgeçmiş. İfade’de bu durumu açıklamış: ‘Ziya Halis’i vurmamı istediler. Önce kabul ettim. Sonra bu işin sonu gelmez diye vazgeçtim.”
Ağar ve itirafçılar
Ziya Halis o dönem Mehmet Ağar’la ilgili bir bölümde şunları kaydediyor: “25 Temmuz 1996’da yakın korumam İçişleri Bakanı Mehmet Ağar tarafından kaldırılmıştı. Ağar’ı ‘Korumayı neden kaldırdınız?’ diye aradım. ‘Tekrar koruma vereceğiz’ dediyse de Bakanlık yeni bir koruma vermedi. Burada devlet eliyle düzenlenen büyük bir organizasyon vardı. İtirafçı Alaaddin Kanat’ın Ağar’dan çok destek gördüğüne, İmam hatiplilere sahte diploma verdiğine ilişkin iddialar da vardı.”
Cantürk-Buldan
Ziya Halis kırmızı işaretli ölüm listesi konusunda ise şunları yazıyor: “Bu arada başka bir haber daha aldım. Bu karanlık gruptan olan Cem Ersever adındaki şahıs yurtdışına kaçmış, orada verdiği röportajlarda öldürülecek iş adamlarının isimlerini vermişti. Behçet Cantürk, Yaşar Kaya, Hasan Deniz, Savaş Buldan gibi isimlerin yanında adımın kırmızı ile işaretlendiği bir listenin fotokopisi bana ulaşmıştı. Maalesef aynı dönemde bu isimlerin birçoğu öldürüldü zaten. Bu dönemde derin devlet yapısı içinde bazı kadroların, itirafçı, tetikçi, Fetöcü ya da belki başka grupların da içinde bulunduğu bir yapılanma, kendileri için tehlikeli gördükleri kişileri yargısız infazla ortadan kaldırmaya, faili meçhul cinayetler işlemeye meyletmişlerdi. Tekin Gencer adlı tetikçi ve itirafçı vazgeçmeseydi ben de faili meçhul cinayetlerden biri olarak tarihe geçmiş olacaktım.”
Ziya Halis ayrıca kitabında SHP ile CHP’nin birleşmesi sonrası Deniz Baykal’ın politikalarını protesto ederek 2001’de istifa ettiği dönemdeki entrikalı siyaset labirentlerini de anlatıyor.