Taşlar yerinden oynadı. Dolayısıyla yeni yerlerini buluncaya kadar karmaşık bir süreçten yürünecek. Bunun güçlü işaretleri hemen yaşanmaya başladı.
Son günlerde en öne çıkan konu Erdoğan’ın Washington ziyaretinin tarihi oldu. Çeşitli haberlerden sonra ziyaretin ertelendiğini öğrendik. Nedeni açıklanmadı. Bu karmaşanın Erdoğan’ın Irak ziyaretinin sonuçlarıyla bir bağlantısı var mı, bilmiyoruz.
Irak ziyareti epeydir gündemin ilk sıralarına taşınmıştı. Görünen o ki, beklendiği gibi sonuçlanmadı. Komisyonlara havale edilen anlaşmalar, adı büyük sonucu belirsiz projeler… Kalkınma yolu projesi gibi büyük adımların Ankara’ya yakın dönem için bir yararı olması imkansız görünüyor. Ankara için acil olan PKK’nin tasfiyesi için Bağdat’ın devreye sokulmasıdır. Yapılan açıklamalara bakıldığında bu konuda şimdilik somutlaşmış bir adım görünmüyor. Erbil’in Ankara ile ilişkileri iyi, ancak daha ne kadar öteye gider? Son günlerde Mukteda El Sadr’ın yeniden siyaset sahasına dönmesi konuşuluyor. Bu durum Erbil lehine bir gelişme yaratabilir.
Böyle gezilerde ön çalışmalarla en üst düzey ziyarete ortam hazırlanır, sonra imzalar atılır. Ancak Erdoğan’ın ziyareti böyle ilerlemiş görünmüyor. Buna rağmen Erdoğan neden Bağdat’a gitti? Bu sorunun ardında yakın vade için yatan neden, iç politikada etki yaratacak çapta PKK’ye bir darbe vurma isteğidir. Orta vadeli neden ise ABD’nin Irak’tan çekilme olasılığına karşı bir ön alma, hazırlık niyeti olabilir. Bunlar için ise hem bölge dengeleri hem de ekonominin gelip dayandığı nokta düşünüldüğünde Ankara’nın önünde önemli engellerin olduğunu söylemek hatalı olmaz.
Son günlerin bir diğer önemli haberi Ankara’nın Afrin’de bir “askeri akademi” kurma çalışmalarına başlamış olmasıdır. Belli ki, çetelerin daha “verimli” olabilmesi için seviyeleri yükseltilecektir.
Almanya Cumhurbaşkanı’nın dönerli ziyareti esprilere konu olsa da iki ağırlık noktasının olduğu görünüyor. NATO’da Ankara’nın yeri. Bu konu hem Ukrayna savaşı hem de Filistin-İsrail çatışması nedeniyle oldukça karmaşık noktalara ilerledi. İkinci konu Avrupa’yı çok düşündüren göç sorunudur. Türkiye, AKP iktidarı yıllarında göç karşısında bir duvar olma rolünü üstlendi. Ancak Avrupa basınında verilen yardımların nereye harcandığı ve anlaşmanın çok “etkisiz” olduğu yönünde yazılar son zamanlarda arttı.
Öte yandan Ankara-Brüksel ilişkilerinin yeniden ele alındığı bir sürece giriliyor. Avrupa Parlamentosu Raportörü Sanchez Amon’ın ağzından sorunun Türkiye değil, Erdoğan olduğu; “Avrupa için güvenilemez, öngörülemez bir partner oldu”ğu ifade edildi.
İç politikada da gerilim yükseliyor. AKP içinde Hüseyin Çelik’in yükselttiği eleştirilerin hangi seviyeye çıkacağı önemli bir konu olarak gündemde. “Özeleştiri” bir değişime mi varacak, yoksa daha önceleri olduğu gibi yeni tasfiyeler için yol haritasına bir hazırlık mı olacak?
Ayrıca Cumhur İttifakı içinde kritik günler yaşanıyor. Bahçeli’nin son yaptığı Mehmet Şimşek eleştirisi 1990’ların sonundaki üçlü koalisyonda yaptığı Kemal Derviş eleştirilerini hatırlattı.
Bu çalkantılı ortamda bir diğer önemli konu İYİ Parti kongresidir. Buradan Cumhur İttifakı’nı etkileyen sonuçlar çıkabilir.
Saray’ın seçim sonrası niyeti yeterince açığa çıktı. Ancak hâlâ yersiz beklentiler olabiliyor. Seçim akşamı Van’da yaşanan gelişmeler Saray’ın niyetini gözler önüne en açık biçimde koydu. Ancak aynı şekilde Kürt halkının ortaya koyduğu direniş, olayların eskinin bir tekrarı olmayacağını ve kayyum döneminin geri gelmesinin çok zor olduğunu gösterdi.
Seçimlerin sonuçları kadar Van’da yaşananlar da çok önemlidir. Alın yazısına dönüşen kısır döngünün artık kırıldığı görünüyor. Bu büyük bir kazanımdır. Bu kazanımı Van’dan sonra 1 Mayıs’ta bir basamak yukarıya çekebilmek halkların önündeki en acil görevdir. Direnişler büyüdükçe Saray karanlık niyetleriyle birlikte tarihe gömülebilir.