Türk ve Kürt ilişkilerinin geldiği aşama ve gidişatın yönü, önümüzdeki yıllarda siyasetin temel konusu olmayı sürdürecek. Kürtlerin büyümesi, büyümeyi yönetme kapasitesi, büyümeyi yönetme krizi, savaş ve barış meselesinin jeopolitik bir konuma kayması, bölgesel hareketlilik; hakeza Türklerin aşılamayan çoklu krizleri, bölgesel aktör olma arayış ve arzuları, bu hedeflerin Kürtlerle ilgili bağlamları bu tartışmayı güncel kılacak temel parametreler.
Kürt-Türk ilişkileri ve buna bağlı olarak Kürt meselesi; modern hayatın yorgunluğu, dağınıklığı ve yarattığı dikkatsizlik arasında kaybolmuyor, tam aksine yaşamın temel etkileyeni olarak konumunu koruyor. Modern ekonominin, siyasetin, devlet ve güvenlik modellerinin ürettiği risklerle birlikte bu ilişkilerin gidişatını değerlendirmek Tv’lerde eline bir sopa alıp haritaların başına geçen maaşlı gevezelerin işi olmaktan çıkarılma zamanı yaklaşıyor. Bu hassas meselenin ciddiyetine denk düşecek kapasite ve akıl biraz daha cüretkar olmalı. Her iki halkın siyasal aktörleri, radikalleri, ılımlıları, aydın ve entelektüelleri, basın ve yayını bu işin temel dinamikleri olarak her zaman olduğu gibi bu tür tarihsel görevlerle karşı karşıya. Zira Kürt-Türk ilişkileri pamuk ipliğine bağlı olmasa da doğru yönetilmemesinin maliyetleri giderek artıyor. Tüm toplum bu maliyetin altında eziliyor.
Kürt meselesi güncelliğini korurken dünya yerinde durmuyor. Aktörler, araçlar ve olayların hızı değişiyor. Bu değişimi anlamak için doğru analizlere ihtiyacımız var. Bu nedenle eski sorunların yeni aktörlerini iyi tanımak, hızı yakalamak ve yavaşlatmak, hangi araçlarla hangi sorunların çözülmeye çalışıldığını dikkatlice takip etmek şart.
Değişen ve yerinde durmayan dünyada hatalar, eksiklikler de bitmiyor. Kürtler tarihsel fırsatları tarihsel hatalarla kaybeden halkların başında geliyor. Tarihsel hata ve eksikliklerin başında siyasal birlik ve kardeşlik hukuku geliyor. Siyasal birlik kimi zaman farklılıklar arz edebilir; ancak kardeşlik hukukunun sağlam temellere dayanması gerekiyor. Büyümeye rağmen Kürtler hala kendi içindeki kardeşlik hukukunu tamamlamış değiller. Dahası hukukun inşası çoğu zaman dert bile edilmiyor. Hukukun eksik bırakılması Kürtleri zaman zaman başkasına sığınma, başkasının omzunda ağlama seremonilerine itiyor. Bu fotoğraflar hem Kürtleri üzüyor hem de Kürtlerde aynı duyguları uyandırmakta zayıf kalıyor.
Halkın büyük uyanışına rağmen Kürdi siyaset içerdeki kardeşliği dışarıdaki risklere tercih etmekten kurtulamıyor. Kendi rolünün farkına bir türlü varamıyor. Olası riskleri görmekte zorlanıyor. Başkalarının ipiyle kuyuya inmeyi diplomasi zannediyor. Sömürge olmanın kırıntıları, Kürdi siyasetin bedenine sülük gibi yapışmış ve geleceğin büyük umutlarının altını oymayı sürdürüyor. Büyümenin yarattığı fırsatlar sersemletiyor ve büyüme yönetilemiyor. Kazanımlar korunmayı beklerken tehlikeye atılıyor. Yüzleşme gerektiren eksiklikler ve hatalar daha büyük oyunlara girişilerek göz ardı ediliyor.
Bu durum Kürtler için bir geçiş süreci olabilir. Ancak geçiş sürecinin Kürt halkını geriye götürmemesi gerekiyor. Halk kazanımların korunmasını ve kendi sorunlarına çözüm bulunmasını istiyor. Kürdi siyaset geçiş sürecinde halkın politik, ekonomik ve kültürel sorunlarını yeni kazanımlarla taçlandırmak zorunda. Bölgesel ve küresel ölçekte yaşananlar bunu zorunlu kılıyor.
Geçiş süreçleri kahramanları da ihanetçileri de aynı tarihin sayfalarına not eder. Tarihin sayfalarına yazılanları belirlemek için kardeşlik hukukunu güçlendirmek hayati düzeyde önemli. Halkın gerisine düşen bir kardeşlik hukuku öncelikle halk eliyle mahkum edilecektir. Geçiş sürecine tarihin en derinlikli aklıyla karşılık verilmesi, deneyimlerden dersler çıkarılması ve bölgesel-küresel riskler karşısında daha soğukkanlı ve birliği esas alan zeminler yaratılması ihtiyacı, ekmek ve su kadar kendisini dayatıyor.
Kürtlerin geçiş sürecinde Türkler daha fazla belirleyici olmak istiyor. Türkler bu büyümeden pay mı istiyor yoksa klasik kültürün gereği olarak Kürdü Kürde kırdırarak işin içinden sıyrılmayı mı planlıyor? En çok Kürdün yaşadığı ve üç ülkenin sınırının Kürtlerin komşuluğu ile güvence altında olduğu bir denklemde Kürtlerle dostluğu mu pekiştirecek, düşmanlığı mı derinleştirecek?
Kürtlerle nasıl yaşamalı sorusu Hakkari ile Edirne sorunu olmaktan çoktan çıkmış durumda. Artık farklı merkezler var. Türkiye bu yeni duruma nasıl alışacak? Bu yeni durumun neresinde duracak? Kürt meselesinde “eski tas eski hamam” durumu yok. Hem Kürtler değişti hem siyasal ortam hem de toplumun ihtiyaçları. Bu değişime sırt çevirmek büyük bir yanılgı olur. Asıl büyük yanılgı ise değişimi yanlış okumak olacaktır. Bu yeni durumun Kürt-Türk ilişkilerine uyarlanma motivasyonları hem Kürtlerde hem Türklerde çok farklı okunuyor. Farklılıkları her iki halkın huzurunu bozmayacak şekilde uyarlamak büyük bir politik kapasite, öngörü ve zeka istiyor.
Sonuç olarak, yeni arayışlar, yeni risk ve fırsatlarla birlikte ortaya çıkarken egemenlerin hükmetme, ezilenlerin özgürleşme arzuları arasındaki gerilim de eş zamanlı değişip dönüşüyor. Bu yeni bir durum değil. Egemen-ezilen ilişkisi tüm tarih boyunca sabit kalamaz, kalmamalı. Kürt-Türk ilişkileri de sabit değildir. Bu ilişkide hiyerarşi kurmaktan vazgeçen ve eşitlenme hakikatinden kaçmayan akıl kazanacak. Bunun için Kürtlerin büyümesi Türklerin krizine dönüşmemeli. Büyümeyi risk olmaktan çıkarıp fırsata dönüştürme zeminleri yoklanmalı. Türkler kendi iç krizlerini Kürtlerin zayıf noktaları üzerinden aşmaktan vazgeçmeli. Kürtler ise büyümenin ve kazanımları korumanın yolunun iç hukuku güçlendirmekten geçtiğini idrak etmeli.
Yaşadığımız coğrafyaya sirayet eden krizlerin her iki halkın geleceğine yönelik oluşturduğu tehditleri ön görmek ve buna göre bir ilişki kurmak gerektiği çok açık. Krizleri ortak çözen zeminler çoğaltılmalı. Çoklu diyalog ve müzakere zeminleri güçlendirilmeli. Bu seçenek tüm eksikliklere, yanlışlara ve talihsiz durumlara rağmen hem Kürt-Kürt ilişkisinde hem de Kürt-Türk ilişkilerinde hala en güçlü seçenek olarak masadaki yerini koruyor.
Pragmatizmden hakikate geçme zamanı pas geçilmemeli.