Türkiye emekçilerini burjuva siyasetin ikili kıskacından çıkararak üçüncü cephe ile buluşturacak; Kürdistan’ı ise üçüncü cephede yanı başında duracak, sömürgeciliğin altını oyacak bir ittifak gücü ile buluşturacak programın siyasallaşmasının çerçevesi, tarihseli güncel çelişkilerle buluşturan bu mücadele zemininde ortaya çıkması muhtemeldir
Deniz Altun
Faşizmin yeniden reorganizasyonu yoluyla Türkiye ve Kuzey Kürdistan üzerinden olgunlaşan devrimci süreci ezmeye dönük çökertme stratejisinin kırılganlığının arttığına dair veriler çoğalıyor.
Rojava’ya dönük saldırı girişimleri ortaya çıkan uluslararası ve iç koşulların basıncı karşısında yol alamıyor.
Ekonomik krizin yarattığı basınç iktidarın ABD ve Rusya arasındaki boşluklar arasında gidip gelme ile karakterize olan ‘fırsatçı’ dış politikasını törpüleyerek ana aksı olan Batı çizgisine çekilmeye zorluyor.
İktidar, yerel seçim sonuçlarının da gösterdiği gibi tabanını konsolide etme yeteneğini kaybederek Türkiye’de burjuva muhalefet, Kürdistan’da ise DEM parti karşısında tutunamıyor.
Ekonomik gerilimlerin ulaştığı düzey nedeniyle ne Laik-Şeriatçi, ne Alevi-Sünni ne de Türk-Kürt ikilemleri üzerinden köpürtülen şovenizm çözülmeyi durdurabiliyor. Bu durum egemenlerin geleneksel yönetme stratejisi olarak bunlardan vazgeçeceği ya da bu stratejinin işlevini bir bütün olarak kaybettiği anlamına gelmiyor tabiki. Ancak devlet halk çelişkisinin yanında sınıf çelişkilerinin de gittikçe artan biçimde krizi besleyen bir kaynağa dönüşme eğilimine işaret ediyor. Ve bu durum açık ki bu aracın kullanımında zorluklar yaratıyor.
İktidar fırsat bulduğu her anda ve oranda Kürdistan’la Türkiye halkları, emekçileri arasına savaş kılıcını saplayarak ortaya çıkan bakışımlı durumun devrimci yönde gelişmesini engellemeye çalışacaktır. Ama savaş kılıcının ne kadar çekileceğini ya da hedefine ne kadar ulaşacağını devrimci demokratik güçlerin kısaca HDK / DEM PartiEnin durumla kurduğu ilişki tayin edecektir.
Tarihsel, yapısal arkaplan ve güncel tablonun altını çizdiği şeyin bölge devrimi ve Türkiye K.Kürdistan birleşik devrimi bakımından yeni olanakların hızla olgunlaştığı gerçeği olduğunu söylemek çok abartılı bir yorum olmaz sanırım. Mesele bu olgunlaşmanın ezilenler cephesinin yeni bir politik atılımı için değerlendirilip değerlendirilemeyeceği konusuna odaklanıyor.
Devrimci demokratik güçleri bu koşullarda birleştirecek ve faşizmi yenmesinin önünü açacak politik hamle hangi zeminde, hangi taleplere dayanarak ve hangi araçlarla kuvveden fiile dönüşebilir? Soru bu.
Öncelikle durumun ezilenler cephesi bakımından açmazlarına değinelim. İktidarın tabanı çözülüyor. Ne var ki bu çözülüş 7 Haziran siyasi zaferinden farklı olarak bir yanda Yeniden Refah Partisi gibi ikame partilere, diğer yanda ise CHP gibi düzen muhalefetinin ana kolonlarından birine doğru gerçekleşiyor. Bu durum barış sürecinin ortaya çıkardığı siyasi iklim ve ezilenler cephesinin HDK/HDP’de konsolide olmaya yöneldiği 7 Haziran döneminden temel bir ayrım noktası ve açmaz olarak vurgulanmalıdır.
Diğer taraftan süreci şekillendiren ana faktör olarak Kürt özgürlük hareketinin bir taraftan tüm örgütsel açmazlarına karşın yeniden derleniş için esaslı bir zemin elde ettiğini söylemek yanlış olmaz. Kürdistan’da kazanılan siyasi zaferin yarattığı moral ve maddi olanakların yeni bir siyasi ve örgütsel atılımın zeminini ortaya çıkardığını ve bu durumu açığı kapatacak birinci veri olarak kaydedelim. Kürt özgürlük hareketi belli açmazlar taşısa da hayata geçirdiği ikili ve esnek taktik anlayışla Kürdistan’da çökertme planının bir unsuru olarak kayyım rejimini yenilgiye uğratmanın yanısıra; birincisi bir yandan Kürdistan’ın Türkiye ile bakışımlılığını koruyarak kendi içindeki dar ulusalcı eğilimi sınırlamış, ikincisi ise Türkiye cephesinde Saray rejiminden çözülen ve karşısında bulunan emekçiler ile konuşabilecek bir pozisyon yaratmıştır. Ne var ki Türkiye emekçi kitleleri CHP potasında kaldığı durumda bu potansiyelin üçüncü cephenin değil düzenin yeniden üretiminin payandası olacağı açıktır. Bu pozisyonun emekçi kitlelerin nasıl sadece Saray rejiminden değil bir bütün olarak düzen muhalefetinden de koparılarak üçüncü cephenin gücü haline getirilmesi yönünde değerlendirilip değerlendirilemeyeceği konusu bu nedenle girdiğimiz dönemin başat gündemlerinden biri olarak önümüzde durmaktadır.
Üçüncü cephe ortaya çıkan tabloyu faşizmi yenmek; bunun için program, strateji, örgüt ve siyaset arasındaki gerilimleri ortadan kaldıracak ve birbirinin önünü açacak biçimde değerlendirmek için ne yapabilir?
Türkiye, Kürdistan ve bölge gerçekliğinin tarihselle günceli buluşturan temel bağlantının Kürt sorunu olduğunu ana hatlarıyla vurgulamıştık.
Bu bağlamda birincisi ekonomik ve siyasi krizin şoven siyasetin konsolide etme gücünü baskıladığı, Türkiye ezilenleri ile Kürt devriminin yeniden bakışımlı bir pozisyona yaklaştığı yeni tabloda ‘Barış’ talebinin toplumsallaşması için bir fırsat aralığının oluştuğunu söylemek yanlış olmaz.
İkincisi bu talebin siyasi kapsamını Türkiye ve Kürdistan’ı aynı anda görecek biçimde içeriklendirecek ve anti-faşist yönde derinleştirerek ‘eşitlik ve özgürlük’ talepleri ile birleştirecek bir zeminin olduğunu ve bu durumun yeni tabloda daha da belirginleşeceğini öngörebiliriz. Kürtlerin, Alevilerin, kadınların ve tüm ezilenlerin eşitlik ve özgürlük talebinin toplumsallaşması mücadelesi ile beslenen, birleşen bir barış mücadelesi Türkiye ve Kürdistan’ı aynı anda gören bir siyasallığın üretiminin önünü açarak üçüncü cepheyi güçlendirebilir.
Üçüncüsü ve güncelliğin özgün ve öne çıkan başlığı olarak ekonomik krizin sonucu olarak emekçilerin üçüncü cepheye yönelimini hızlandıracak ‘ekmek’ talebi bu kapsama alınmalıdır. Yani ezilenleri politik düzlemde devrimci programla buluşturacak sloganın içinde bulunduğumuz koşullarda ‘Barış, Ekmek, Özgürlük-Eşitlik’ olduğunu söyleyebiliriz. Sloganın hangi başlığının hangi durumda öne çıkacağı veya birleşeceği konusu sürecin somut akışı ve bu akışı yakalayan politik özne ya da öznelerin inisiyatif ve yaratıcılığına kalmıştır.
Türkiye emekçilerini burjuva siyasetin ikili kıskacından çıkararak üçüncü cephe ile buluşturacak; Kürdistan’ı ise üçüncü cephede yanı başında duracak, sömürgeciliğin altını oyacak bir ittifak gücü ile buluşturacak programın siyasallaşmasının çerçevesi, tarihseli güncel çelişkilerle buluşturan bu mücadele zemininde ortaya çıkması muhtemeldir.
Peki bu program ve politikayı buluşturacak güç dizilimi nasıl elde edilebilir? Buna da diğer yazımızda devam edelim.