Üzerinden 109 yıl geçen Ermeni Soykırımı’nın ulus devlet anlayışının bir sonucu olduğuna dikkati çeken yazar Murad Mıhçı, ‘Bu coğrafyadaki acılarla yüzleşilmediği için kırım ve soykırım sürüyor’ dedi
Osmanlı İmparatorluğu’nun Ermenilere karşı 24 Nisan 1915 tarihinde gerçekleştirdiği soykırım 109’uncu yılına girdi. Bazı Ermeniler katliamdan kurtulmak için Müslümanlaşıp asimile olurken, bazıları sürgüne gitmek zorunda kaldı. Yaşamını yitiren Ermenilerin sayısı ise hala tartışmalı bir konu. Kimi kaynaklara göre, yaşanan olaylarda 800 bin ile 1 milyon 800 bin arasında Ermeni hayatını kaybetti.
Ermeni Soykırımı’nın yıl dönümünü dolayısıyla değerlendirmelerde bulunan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi, Göçmen ve Mülteciler Komisyonu Eş Sözcüsü Ermeni aktivist ve yazar Murad Mıhçı, ulus devlet anlayışının dayattığı tekçi devlet anlayışının soykırımda etkisi olduğunu belirtti.
’24 Nisan’da yaşananlar bir neticedir’
24 Nisan 1915 öncesinde de Kilikya Ermenileri’nin ciddi kırımlar yaşadığını belirten Mıhçı, “24 Nisan 1915 konuşulur fakat onun öncesinde Kilikya Ermenileri’nin başına gelenler oldu. Kilikya’da ciddi bir kırım vardı. Bölgede yaklaşık 70 bin civarında bir kırım yaşanmıştı. Bu süreçlere bakıldığında 24 Nisan 1915’te yaşanan bir neticedir. Daha öncesinde Ermeni toplumu diğer halklarla birlikte bu coğrafyanın neredeyse 5’te 1’iydi. 12 buçuk milyon nüfusun 2 milyonu vardı. Bugüne baktığımızda bu nüfusun ne kadar büyük bir oran olduğunu anlamak matematiksel açıdan da belli oluyor. Fakat bugün baktığımızda Türkiye’de 40 bin civarında bir Ermeni nüfusu var” ifadelerini kullandı.
“O dönem Ermeni toplumu, daha çok okuyan, aydın, yazan, çizen ama en önemlisi zanaatkar bir toplumdu” diyen Mıhçı, Ermenilerin bu coğrafyaya getirdiği kültürel yapı olduğunu söyledi. Bunun bazı kesimlere korku verdiğini söyleyen Mıhçı, “Bu korkular neticesinde de özellikle belli kesimleri kışkırtarak, planlı bir şekilde 1915 yaşatıldı. Daha öncesinde birçok Ermeni aydın, İstanbul’da bulunan Haydar Paşa Garı’ndan alınarak, götürülüp katledildi ve daha sonrada Anadolu’nun çeşitli bölgelerine sürgün edildiler. Bunlar Şam ve Deyr-i Zor sürgünleri olarak bilinir. Deyr-i Zor’a gidenlerden hiç gelenler olmazken, Şam’a gidenlerden ise yolda katledilenler dışında kaçanlar oldu. Geçmişte bu toplum çok kültürlülüğü ve renkliliği taşırken, 1896’dan sonraki süreç 1915’teki soykırımın neticelenmesine vesile oldu” diye belirtti.
‘Komşularını koruyan Kürtler oldu’
Kürt ve Ermeniler arasındaki ilişkiye değinen Mıhçı, “Kürtlerin yaşadıkları topraklar içerisinde Ermeniler Kürtçeye de hakimdi. Halen daha o bölgede yaşayan insanlarımız Kürtçeyi çok iyi bilir. Bunun için enteresan örneklerde verebilirim. Nihayetinde toplumlar birbiriyle yaşıyorlardı. Kürtler de Ermeni toplumuna ait olan kültürleri biliyorlardı” dedi.
Kimi Ermenilerin soykırımdan çeşitli şekilde kurtulduğunu dile getiren Mıhçı, şunları belirtti:
“1915’te Ermeniler iki şekilde kendini kurtardı. Birincisi; Ermenilerden mesleki açıdan önemli olan bazı işlerden dolayı kurtulanlar oldu. Bunlardan bir tanesi değirmenci olanlardı. Çünkü o dönem daha çok Ermeniler ekmek yapardı. Hatta gavur mesleği diye geçerdi. Dolayısıyla soykırıma giderken ekmek yapacak kimse olmadığından dolayı kurtuldular. Veya hayvancılık konusunda da baytarlık yapacak kimse olmadığı için kurtulanlar oldu. İkincisi, komşularını koruyan Kürtler oldu. Ama onlar asimilasyona uğradı. Kendilerini saklamak adına Müslümanlaştılar ve çeşitli kültürel farklılıklarını yok ederek, bir yanıyla yaşama haklarını kazanmaya çalıştılar.”
‘Dayatılan tekçi bir anlayış olmasaydı soykırım yaşanmazdı’
Ulus devlet anlayışının katliamda önemli bir etki olduğuna dikkat çeken Mıhçı, “Ulus devlet kavramı çok önemli. Çünkü bu kadar dayatılan tekçi bir anlayış olmasaydı bu soykırım yaşanmazdı. Yani hiçbir halkın birbirinden daha üstün olmadığı, dillerin renkliliğinin savunulduğu, ulus devlet kavramı gibi bir yaklaşım olmadığı takdirde insanların birbirine üstünlük sağlamak gibi bir dertleri de olmayacaktı ve böyle bir soykırımda yaşanmayacaktı. Bu açıdan ulus devlet anlayışının sadece Türkiye için değil dünyanın birçok bölgesinde kırım ve soykırımlar oluşturduğu, acılar yaşattığını görüyoruz. Örneğin, şu an İsrail’de olduğu gibi” diye belirtti.
‘Acılarla yüzleşilmediği için soykırım sürüyor’
Türkiye’nin, Ermeni Soykırımı ile yüzleşmemesi meselesine de değinin Mıhçı, “Bunun bir bedeli olduğunu düşünüyor. Çünkü bugün tarih açılırsa, ülkenin kodlarında nelerin gerçek olduğu anlaşılacak ve bu saklanan, unutturulmak istenen bütün gerçekler ortaya çıkacak. Bu kolay bir şey değil. Türkiye, Ermeni Soykırımı ile yüzleşmek istiyorsa öncelikle bu coğrafyadaki tüm halkların demokratik bir şekilde yönetilmesi gerekir. Tabi ki yüzleşmesi kıymetli. Ama bu coğrafyadaki acılarla yüzleşilmediği için kırım ve soykırım sürüyor. Daha önce Alevilerin, Kürtlerin yaşadıkları var. Dersîm’i anlatıyoruz, Koçgiri anlatıyoruz. Bunlar 1915 öncesinde lokal, Ermenilerin yaşadıklarından çok da farklı olmayan şeylerdi. Bu acılar, eğer tarihle yüzleşilmez ise tekrarı olabilirliğini gösteriyor. En önemlisi de yaşananlar her ne kadar saklanırsa saklansın belleklerde duruyor” ifadelerini kullandı.
24 Nisan 1915 anmalarına da izin verilmediğini belirten Mıhçı, şöyle devam etti:
“Daha öncesinde uluslararası dengeleri gözeterek, belli yerlere izin veriliyordu. Çoğu anmaya ‘soykırım demeden izin verilecek’ şeklinde kararlar veriliyordu. Ama en acısı geçenlerde bir karar okudum. Halkların Eşitlik ve Demokratik Partisi’nden (DEM Parti) bazı kişilerin 24 Nisan’daki basın açıklamasından dolayı yargılandıklarını okudum. Bu yargılama bile aslında bir coğrafyadaki çok sesliliği, gerçek tarihle yüzleşmek isteyenlere karşı verilen bir korku olduğunu gösteriyor. Bu sene İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) 24 Nisan’da saat 12.30’da anması olacak. Daha sonra Kadıköy’de bulunan Süreyya Operası önünde bir talepte bulunuldu. Henüz geri dönüş olmadı.”
Haber: Ömer İbrahimoğlu \ MA