Yerel seçimler bitti ve seçimler yeni bir siyasi tabloyu ortaya çıkardı. Haklı olarak AKP nasıl bu kadar düştü, CHP nasıl birinci parti oldu, bunca hile, oyun, baskı ve engellemelere rağmen nasıl oldu da DEM Parti el konulan bütün belediyeleri geri alabildi? vb. hususlar tartışılıyor. Bunların daha da tartışılması ve anlaşılması gerekir. Fakat siyaset, sosyolojiden bağımsız değildir. Sosyolojiyi yani toplumsal yapıyı ve toplumun tutumunu dikkate almadan sadece ortaya çıkan siyasi tabloya bakarak doğru saptamalar yapmak mümkün değildir. Doğru saptamalar yapılmazsa doğru adımlar atılamaz ve gelişme kaydedilemez. Böyle bir durumda sorun çözücü ve geliştirici olması gereken siyaset, tıkatıcı ve gerici olur. Ne yazık Türkiye’de siyaset böyle şekillenmiş ve bu şekilde günümüze kadar gelmiştir. Şimdi Türkiye’de değişimden bahsediliyor. Daha doğrusu değişim ihtiyacı daha güçlü dillendiriliyor. Eğer Türkiye’de bir şeyler değişecekse, bir şeyler değiştirilmek isteniyorsa evvela siyasetin bu durumdan çıkması gerekir. Eski kalıplara göre değil, Türkiye gerçeğine göre yol alması gerekir. Bu olursa değişim ve gelişme mümkün olur. Ve eğer bu olacaksa yapılması gereken tek şey Türkiye gerçeğini doğru anlamaktır.
Seçim sonrası ortaya çıkan siyasi tablonun anlaşılması da Türkiye gerçeğinin doğru anlaşılmasıyla mümkündür. Türkiye gerçeğinden en çok uzaklaşanlar en fazla kaybeden taraflar olmuştur. Bu da tartışmasız olarak AKP ve Tayyip Erdoğan’dır. Türkiye gerçeğine daha doğru yaklaşanlar ise kazanan taraflar olmuşlardır. DEM Parti ve Türkiye demokrasi güçleri, CHP, hatta Yeniden Refah Partisi kazanan taraflardır.
Şimdi AKP, palyatif çözümlerle kurtulabileceğini sanıyor. Fakat bunlarla AKP zevahiri bile kurtaramaz. Bir kere toplum bir kenara atılarak kurtulmak diye bir şey söz konusu olamaz. Şimdi AKP’de yapılmaya çalışılan tam da budur. Bundan dolayı da içine düştüğü durumdan çıkması mümkün değildir. Bazıları AKP kaybetti ama Tayyip Erdoğan’a hâlâ rağbet var, Erdoğan durumu toparlar diyorlar. Bu, toplumsal gerçeği dikkate almayıp sadece retorikle işlerin götürülebileceğini sanmaktan ileri geliyor. Eğer böyle yaklaşılacaksa AKP ve Tayyip Erdoğan gitse bile herhangi bir değişme olmaz, her şey eskisi gibi devam eder. AKP’nin ve Tayyip Erdoğan’ın yaşadığı yenilgi sıradan bir yenilgi değildir ve bunun telafisi diye bir şey yoktur. AKP, değişim vaadiyle yola çıktı, bu vaatle toplumun desteğini aldı. Somut olarak belirtirsek topluma diğerleri gibi olmayacağını, Türkiye’nin en temel meselesi olan Kürt meselesini çözeceğini söyledi. Söz konusu desteği bundan dolayı aldı. Ancak bunu yapmayıp kendinden öncekilere benzedi. Tıpkı kendinden öncekiler gibi Kürtlere saldırdı, MHP’yle ittifak kurarak Kürt soykırımına soyundu. Her şeyin sorumlusunun Kürtler olduğunu göstererek ve Kürtlere savaş açarak işleri götürebileceğini sandı. Kürt sorununu çözemediğinden başka hiçbir sorunu da çözmesi mümkün olmadı. Sonuç ise geldiğimiz aşama oldu. Ortada toplum ve devlet diye bir şey bırakılmadı. Ve sonuçta her zaman söylenen şey gerçekleşti: Kürt sorununu çözemeyen çözüldü. İşte AKP ve Tayyip Erdoğan’ın hikayesi budur. Şimdi elde Güreş-Ağar-Çiller’den daha ağır bir devlet ve toplum krizi vardır. Eğer Türkiye bu hikayeyi tekrar tekrar yaşamak istemiyorsa, gerçekten de bir çıkış yapılacaksa aynı hatanın tekrarlanmaması gerekir. Ayakta kalmak için bile olsa bu kesinlikle gereklidir.
DEM Parti yani Kürtler ve demokrasi güçleri doğru bir politik çizgi izlemişlerdir. Zaten AKP’yi çözdüren bu politik çizgi ve bu çizginin dayandığı mücadeledir. Şimdi birçokları CHP’nin nasıl kazandığını, hangi çalışma ve yetenekle birinci parti olduğunu bulmaya çalışıyor. Böyle yaklaşılırsa doğru yanıt bulunmaz ve yanlış yapılmış olur. Şüphesiz seçimin en önemli sonuçlarından biri CHP’nin birinci parti olmasıdır. Fakat bu ve diğer bütün sonuçlar büyük bir mücadelenin sonuçlarıdırlar. Dolayısıyla bu mücadeleye ve onun dinamiklerine bakarak sonuçları ele almak ve CHP’yi de buna göre değerlendirmek gerekir. Kürt halkının mücadelesi ve HDP çizgisi olmadan böyle bir sonuç çıkamazdı. Bundan sonra doğru adımlar atmak, eski hikayeyi tekrar tekrar yaşamamak için bu gerçeğin iyi anlaşılması gerekir. Şimdilik DEM Parti, bileşenleri ve ittifakları için belirtilecek olan şey bu çizgiyi daha da geliştirmeleridir. Bu ne kadar olursa o kadar olumlu sonuç alınır, Türkiye’nin ve giderek Ortadoğu’nun demokratikleşmesine giden yolu açar.
Yeniden Refah Partisi için şu belirtilebilir: Eğer Kürtlerin birliğinin bozulması, Kürt oylarının parçalanması rolünü oynarsa bu bir tehlikedir. YRP için de olumsuz bir durumdur. Böyle yaparsa araç olmaktan öte bir rol oynayamaz. Gelişemez ve herhangi bir gelişme yaratamaz. Böyle bir tehlike vardır. Çünkü geçmişte devlet bunu çokça yapmıştır. Ama bunu reddederse olumlu bir rol oynayabilir.
Bu süreçte en fazla lafı CHP için söylemek yanlış olmayacaktır. CHP birinci parti olmakla büyük bir fırsatı ele geçirmiş oldu. Türkiye toplumu yönetim görevini AKP’den alarak CHP’ye vermiştir. Fiili durum böyledir. Şimdi en temel konu CHP’nin bu fırsatı değerlendirip değerlendirmeyeceğidir. Bunun göstergesi Türkiye’nin temel sorunu olan ve Cumhuriyet’in demokratikleşememesinin sonucu olarak ortaya çıkan Kürt sorununa yaklaşımı olacaktır. Eğer ikinci yüzyılında Cumhuriyet’i kuran parti olarak CHP, Cumhuriyet’i demokratikleştirme ve bu temelde Kürt sorununun çözümünde tutum ve program sahibi olursa yönetim olmasının ve yeni dönemde Türkiye’deki değişim ve gelişmelere öncülük etmesinin önünde hiçbir engel yoktur.