Çoklu kazanım ve kayıplara vesile olan bir seçimin sonuna geldik. 31 Mart yerel yönetim seçimleri birçok yönden dönüm noktası oldu.
Türkiye çok partili sistemle beraber rejim iki partili bir sistem üzerine kuruluydu. Bu durumun sonucu olarak toplum da bu düalizme göre konumlanmış, arada kalan kesim dönemsel olarak sistemin iyisi ve kötüsüne rıza göstermeye mecbur bırakılmıştı. Sosyo-politik akıl içerisinde toplum dikey olarak ikiye bölünmüştü. Temel sorun muteber olmayanların bu resmi düzlemde nasıl konumlanacağıydı.
Şimdi lise müfredat programından kaldırılsa da bir dönem “mantık dersi” vardı; felsefe grubu derslerinin içinde yer alırdı. Seçmeli olan “mantık dersi” daha sonra özgür düşünmeye, olgular, kavramlar üzerinde mantıklı düşünmeye, sorgulamaya yol açacağından dolayı bu ders kaldırıldı. Bu derste “üçüncü halin imkansızlığı” anlatılırdı. Başka bir ifade ile resmi ideolojiyi, ulus-devlet anlayışının sosyo-politik aklına göre düzenlenmesi ihmal edilmemişti. Asıl amaçlanan, tanımlanan vatandaş kategorisinin dışında kalan kesimlerin sistemin belirlediği kalıpların dışına çıkmasının engellenmesiydi. Üçüncü halin imkansızlığı öğretiliyordu. Bu vesile ile müfredat programları ideolojik inşa görevi görüyordu. Özellikle ulus – devlet anlayışlarında okullar, müfredatlar resmi ideolojiyi inşa edecek, üretecek birer fabrika görevi görüyorlar.
Yüzyıldır muteber olmayanların, toplumu ayrıştıran resmi ideolojinin belirlediği düzlemde nasıl yer alacağı siyaseti yapılıyor. Kürtler, Aleviler, farklı kimlikler bu resmi kompozisyondan ikisinden birisini tercih etmeye mecbur bırakılmıştı. Bu anlayışa karşı çıkan, kendi hakikatleri, kültürleri, kimlikleri, tercihleri ile yaşamak isteyenlere yönelik gizli planlar, kanunlar çıkarıldı, bunlarla beraber katliamlar süreci başladı. Ulus-devlet anlayışının merkezileşmesine karşı çıkan 1921 Koçgiri ve 1925 Şeyh Sait isyanlarının sonucunda “Takrir – i Sükûn Kanunu” ve “Şark Islahat Planı” bu zihniyetin ilk uygulamalarının yol haritasını oluşturur. Kürt toplumunun ve Kürt Alevilerinin toplumsal yapısının hücrelerine yönelik müdahale etme yasaları olarak tanımlamak yerinde olur. Bütün bu uygulamaların amacı toplumu iki partili sistem ve zihin üzerine oturtmaktı. Muteber olmayanlar bu ikili düzlemin dışına çıkınca nelerle karşılaşacağını Şeyh Sait ve Dersim katliamlarında net olarak görmekteyiz. Adına demokrasi denilse de “Türk – İslam” anlayışının farklı versiyonlarıdır. Üçüncü alanda yaşamak isteyenlerin kendi yaşamları ile ilgili seçimde bulunma hakkı sürekli gasp edildi.
Toplumların kendi yaşamları ile ilgili tercihte bulunması, irade beyanında bulunmasını seçim olarak tanımlarız. Seçimi sandığa indirgemek, bazı yöneticileri seçmeye indirgemek seçimin anlamını daraltmaktır. Seçimde bulunmak bir irade beyanıdır. Toplumun kendisi ile ilgili karar vermesi durumudur. Böyle olunca demokratik siyasette seçim aynı zamanda bir politik duruşu ifade eder. İkrar vermek, irade beyanında bulunmak politik tutum belirlemektir. Toplumun ahlaki – politik değerleri esas alarak kendisiyle ilgili kararını vermesi doğrudan demokrasi kültürünü de kapsar. Bu ilkeden hareketle Kürtlerin 31 Mart 2024 yılı yerel yönetim seçimlerinde görev alacak kişileri seçerken ön seçim yapması ahlak ve politik normları esas aldığı anlamına geliyor.
Toplumda ahlaki – politik değerlerin uygulanması, toplumun bu değerler etrafında ikrarlaşması, kadın etrafında kolektif bir yaşam biçimini inşa etmeye yönelik bir politik duruşun ifadesidir. Jin Jiyan azadî, eş başkanlık bu ilkenin ifadesidir. Seçimleri değerlendirirken esas alınması, üzerinde durulması gereken konu Kürtlerin demokratik siyaset anlayışında ahlaki – politik olguları esas almasıdır. AKP – MHP – Ergenekon ittifakının seçimlere müdahale etmesini, Kürt halkının ahlaki – politik yaşam değerlerine, bu değerleri inşa eden kadın özgürlükçü zihniyete müdahale olarak görmek gerekiyor.
Seçimler, üçüncü alanı oluşturan kesimler için mutlak bir amaç değildir. Demokratik siyasetin, demokratik yerel yönetim anlayışının eşiğidirler. Eşik Alevi inancında bir halden bir hale geçmektir. Eşik, bir sistemin inşa edilmesinin sınırıdır. Yeniden doğuşun, varoluşun, özünü dara almanın ifadesidir. Eşiğe niyaz olmadan yeni sürece girilmez. Meydana girmek için her canın önce özünü dara alması gerekiyor. Eşik, özünü dara alanların niyaz oldukları varoluş çizgisidir. Hak meydanında stratejik aklın ve komünal bilincin ete kemiğe bürünmesi için her canın eşikten geçerek üryanlaşması gerekiyor. “Ne yapmalı?”, “Nereden başlamalı?”, “Nasıl yapmalı?” sorularına cevap vermek aynı zamanda bir eşiğe gelme, kararlaşma demektir. Seçimlerde AKP – MHP – Ergenekon ittifakının bin bir türlü hileye başvurmasının nedeni Üçüncü Yol siyasetinin karşılık bulmasıdır.
Wan’da yaşanan pratiği şöyle okumak yerinde olur: “Kürtler kendi mekanlarında doğrudan demokrasi kültürü ile kendilerini yöneteceklerini, iradelerinin gaspına karşı demokratik haklarını sonuna kadar kullanacaklarını, adaletin işletilmediği yerde hakkını aramanın, direnmenin Hakkın emri rızası olduğunu” dünya aleme duyurdular. Wan halkının göstermiş olduğu pratik, red edilmesi gereken ile kabul edilmesi gerekenlerin eşiğidir. Kürtlerin demokratik siyaset anlayışının sonucu olarak, toplumun öz gücü ve iradesi açığa çıkmıştır. Toplumun demokratik değerlerine ait olan ile yabancı olanın, kendisine ait olmayanın ayrıştırılması, bunun mücadelesinin verilmesi anlamına gelir. Kendisine ait olana “evet”, rıza göstermediğini ise reddetmesi toplumun ahlaki kuralıdır.
31 Mart yerel yönetim seçimleriyle CHP merkezli resmi muhalefetin, kaba iktidar karşıtlığının, söz konusu Kürtler olunca milliyetçi, muhafazakâr söylemlerinin bir karşılığının olmadığının da göstergesi oldu. Kent uzlaşısı CHP için bir eşik olmalıdır. An itibariyle Kürtlersiz ve Aleviler olmadan yol alınmasının imkan dahilinde olmadığının, Türkiye’nin demokratikleşmesinde Kürtlerin ve Alevilerin özne durumunda olduğu gerçekliği hasıl olmuştur. Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken CHP resmi ideolojinin hangi kodlarında esneme yapacağına, kimlerle yol yürüyeceğine, birlikte yol alındığında toplumsal kazanımların neler olduğunu, bütün baskılara rağmen Kürtlerle birlikte eşit ve özgür yurttaş temelinde yaşama ilkesini esas alması gerektiğine karar vermelidir. Bütün “ötekilerle” birlikte yaşam ilkesinin esas alınması Türkiye’nin demokratikleşmesinde belirleyici olacaktır. Zihniyet alanında meydana gelecek olumlu bir değişim, atılacak bir adım önemli bir eşik olacaktır.