Seçimler bitti ama bazı yerlerde sonuçlar kesinleşmedi. Bu yerlerde yeniden seçim yapılması kararı çıktı. Taşımalı seçmenle kazanılan belediyeler tartışma konusu olmaya devam ediyor. İktidar kendisinin oluşturduğu gereksiz seçim kararlarını YSK ve il seçim kurullarının almış olduğu kararlar diyerek işin içinden sıyrılmaya kalkıyor. Bu ülkede herkes kimin nasıl karar aldığını çok iyi biliyor ve iktidar algı ile insanları aptal yerine koyarak ayakta kalmaya çalışıyor. 31 Mart seçimlerinin yenilgisini akıllarınca yönetmeye çalışıyorlar. Teknoloji dünyasından kaçış yok. Her şey ortada ve yapılan hileler ve gasp etme dakika dakika insanlara ulaşıyor. Hayatında oy kullandığı şehre ayak atmamış insanlar, iktidar partisinin adaylarına oy kullandırıldılar. Erdoğan ders aldık diyor ama sınıfta kaldığından haberi yok. Kars, Bitlis ve Şırnak’ta yapılan haksızlığa sesini çıkartmıyor. Eğer bu ülkenin en yetkili kişisi olarak kendini görüyorsa tüm haksızlıklara dur demesi gerekmez mi?
Yalnız seçimler için değil tabi ki. Filistin için İsrail’e kafa tutarken, İsrail ile ticaret konusunda yaptırım yapamıyor. İktidar ikiyüzlü politikaya devam etmekte bir sakınca görmüyor. İsrail’e giden gemilerin hangi şirketlere ait olduğu belli. Bu konuda araştırmalarla bu ticaretin ortaya çıkmasını sağlayan gazetecilere saygı durmak gerekir. Erdoğan oğlunun da adı geçtiği bu şirketler hakkında hiçbir yorum yapmıyor. 17-25 Aralık’ta Bilal’e sıfırla dediğini biliyoruz. Filistin konusunda da eğer samimiyse oğlu Burak’a ne yapıyorsun diye sorması gerekmez mi? Bir de küçük ortağından milletvekili olan ve Gazze’ye gitmek isteyen kişi de İsrailli firmanın ortağı çıktı. Bahçeli’nin seçimlerden sonra muhalefeti tehdit etmesi de nasıl bir mafyavari anlayışın sahibi olduklarını ortaya koyuyor. “Aklınızı başınıza alın” diyor. İlk önce senin ağzından çıkan sözleri kulağın dinlese ülke için daha hayırlı olur. İnsanların ölümüne neden olun, sonra da timsah gözyaşları dökün. Onun için şunları söyleyenler haklıdır: “Devlet MHP’dir, Ülkü Ocakları Teşkilat-ı Mahsusa’dır. Mehmet Ağar ise hepsini temsil eder. Siyaseti, futbolu ve popüler kültürü her şeyi bu güç düzenler ve toplumu hizaya sokar.”
Bu kirli siyasetin içinde spor da nasibini alıyor doğal olarak. İlk önce voleybolcu kadınların şampiyonluğu ile değil şortlarıyla uğraştılar. Kadına verdikleri önemi söylemleriyle değil uygulamalarıyla öğrendik. Futbolda da vahim şeyler yaşandı ve halen de yaşanıyor. Amedspor’un geçen senelerdeki deplasmanlarda linç edilmesine karşı durmayanlar, TFF’nin nasıl bir yönetim olduğunu nihayet anladı. Fenerbahçe kulübüne bilinçli bir yönelme olduğu artık kesinleşti. 9 yıl önce otobüsü kurşunlanmış bir kulüp olarak tarihe geçti. Rize maçı dönüşü olay gerçekleşiyor, olay yeri neresi? Trabzon. En son Trabzonspor maçında her şey açığa çıkmış oldu. Oynanmayacak maç oynatıldı. Esas konu Fenerbahçe kulübünü ele geçirmekti. Erdoğan oğlu Bilal’in Fenerbahçe kulübünün başına geçmesini düşünüyordu. Bu iktidar başta olduğu müddetçe de Ali Koç’un dediği gibi “Fenerbahçe’yi şampiyon yapmazlar.” Ülkede neye elimizi atsak elimizde kalıyor, kurumlar ve ahlak paramparça, dökülüyor.
Van’da iki polisin gözaltına aldığı “gülen çocuk” Muhammed Orhan, Seyit Rıza’nın torunu olduğunu gösterdi ve “ben de size boyun eğmem” dedi. Haksızlıklara karşı duran bir gençlik filizleniyor. Bu gençler bu topraklarda eşit koşullarda insan gibi yaşamanın koşullarını oluşturmak için mücadele ediyorlar. Geleceklerini “devlet, siyaset ve mafya” ilişkilerine teslim etmek istemiyorlar. Her türlü iktidar yanlışlıklarına dur diyen bir akım yetişiyor, bu akımın önünde kimse duramaz. Yeter ki, onlara yol açan bir siyasi anlayış ortaya çıksın. Özgür birey olarak toplumda yerlerini alacaklardır.
Siyasette hem masa başında hem de sokakta kazanmanın yolları elbette vardır. Siyaset alanında kazanımlar çoğaldığı zaman sokakta da kazanımlar çoğalır. Siyaset kazanımlarını gasp edenlere de en büyük cevap sokakta verilir.