31 Mart yerel seçimleri sonuçlandı. TC devletinin kurucu partisi ve yıllardır muhalefette olan CHP, iktidardaki AKP-MHP ittifakı karşısında özellikle büyükşehirlerde belediye başkanlıklarını koruyarak birinci parti oldu. Neredeyse çeyrek asırdır girdiği her seçimden birinci parti olarak çıkan AKP’nin bu yenilgisi önemlidir. Seçim sonuçları AKP’ye oy veren halk kitlelerinin bir kısmının Yeniden Refah Partisi’ne yöneldiğini göstermektedir. Burjuva siyasette taşlar yerinden oynamıştır. Bu durum önümüzdeki yıllarda Türk hakim sınıflarının siyasetini belirleyecek bir yerde durmaktadır.
AKP’nin seçim yenilgisi alması önemlidir ancak iktidar olanaklarını elinde tuttuğunu ve her fırsatta bunu kullanacağını da unutmamak gerekir. Nitekim Van’da DEM Parti’nin kazandığı seçimin daha ıslak imzaları kurumadan yapılan kayyım hamlesi bunun işaretidir. Burjuva muhalefet tarafından “devlet pusu kurar mı?” olarak tanımlanan bu hamlenin, TC devletinin ihtiyaç hasıl olduğunda bırakalım pusu atmasını açıktan kitle katliamlarına başvurduğu bilindiğinden bir anlamı bulunmamaktadır.
TC devletinin Kürt ulusuna yönelik sadece faşist imha ve inkar siyaseti yürütmediği, aynı zamanda “devlet aklı”nı devreye sokarak Hizbulkontra artıklarıyla birlikte iş tuttuğu ve dahası aylar öncesinden kritik seçim bölgelerine yönelik hazırlık yapıp “kayyım seçmen” taşıyarak Özel Harp Operasyonu yürüttüğü açıktır. Faşist “devlet aklı”, Kürdistan’da bazı belediyeleri bu yöntemle gasp etmiş, Van’da ise bir ön yoklama yapmıştır. Ancak Van’daki Özel Harp pususu, başta Kürt halkı olmak üzere devrimci demokratik muhalefetin direnişiyle yanıtlanmıştır.
Van seçimine yönelik gerçekleştirilen bu hamleyi, R.T. Erdoğan’dan bağımsız bir adım olarak değerlendirmek doğru değildir. Burjuva anlamda dahi en temel haklardan biri olan seçme hakkının yargı kararıyla gasp edilmesine karşı Van halkının direnişi karşısında “devletin çelikten yumruğu” tehdidi savuran Erdoğan, tıpkı Gezi İsyanı’nda olduğu gibi geri adım atmak zorunda kalmıştır. Pusu, karşı direnişle yanıtlanmış ve Özel Harp Operasyonu püskürtülmüştür. Devletin çelikten yumruğu, halkın iradesi karşısında kaybetmiştir.
Her fırsatta halkın iradesinden bahsedenlerin, halkın iradesini çalma girişiminin direnişle yanıtlanması karşısında tehditler savurması yeni değilse bile; AKP-MHP iktidarının bu hamlesi, önümüzdeki sürece dair, hem devletin yönelimi hem de halkın mücadelesi açısından pratik dersler taşımaktadır. Devlet aklı, halk düşmanlığında ısrar etmeye devam edecek, faşizme karşı mücadele ise birleşebildiği bütün güçlerle direniş ve mücadelesini sürdürecektir.
AKP-MHP’nin önümüzdeki süreçte de halka yönelik saldırılar gerçekleştireceği ihtimal dahilindedir. Hatırlanırsa AKP, 7 Haziran 2015 genel seçimlerinde hükümet kurma çoğunluğunu kaybetmiş, halka yönelik kapsamlı bir terör saldırısından sonra seçimleri yenilemişti. AKP-MHP iktidarı, ekonomik krizin ve “Filistin’e dua, İsrail’e gemi” politikasının geniş halk kitleleri üzerinde yarattığı etki nedeniyle kitle desteğini sürdürebilmek için her türlü yol ve yöntemi kullanacaktır. Seçim sonrasında Erdoğan’ın yaptığı açıklamalar buna işaret etmektedir. Mayıs ayındaki ABD ziyareti sonrasında kimi adımların atılması ihtimal dahilindedir.
Seçim sonuçları burjuva muhalefet açısından ise adeta yeniden bir “Kemalist devrim” olarak propaganda edildi. Öyle ki Başkan Mao’nun söylediğini ifade ettikleri “devrimci süreç, bir bisiklet gibidir, durursak düşeriz” cümlesine atıfla “devrimci bir süreç olarak” bile değerlendirilebildi. TC devletinin kuruluşunu “Kemalist Devrim” olarak ambalajlayıp pazarlayanların bu işte mahir oldukları bilinmez değildir. Ancak ortada bir devrim olmadığı da açıktır.
Tarihsel olarak Türk hakim sınıflarının iki ana kampa ayrıldığı bilinmektedir. Emperyalist sermayeyle işbirliği ve halk düşmanlığında ortaklaşan bu iki kampın bütün çabası, “devletin bekası” adına bu temellere sahip çıkarak bisikletin gidonunu kontrol etme yani iktidar mücadelesidir. İki hakim sınıfın bu mücadelesinde bisikletin istikameti belli olmakla birlikte halk kitlelerinin desteğini kendi klik çıkarları arkasında yedekleme başarısı önemlidir. Yerel seçim süreci, tarihsel olarak iki ana kampa ayrılan Türk hakim sınıfları arasında bisikletin gidonunu kimin tutacağı konusunda burjuva muhalefet partisi CHP’nin, iktidardaki AKP karşısında belli bir başarı kazandığını göstermektedir. Şimdi bu kitle desteğini iktidar mücadelesi için kullanacak, Kemalist faşizm bir kez daha demokrasi maskesini takacaktır.
Yerel seçim sonuçları, T. Kürdistanı’nda kayyım darbesiyle gasp edilen belediyeleri yeniden kazanma açısından bir başarı olarak kaydedilmelidir. Faşizmin yoğun saldırı ve ablukasına rağmen Kürt ulusu, iradesine sahip çıkmıştır. Ancak bu illerde katılım oranının düşmesi ve özellikle büyük şehirlerde burjuva muhalefetin adaylarını destekleme siyasetinin kendi içinde ciddi tehlikeleri barındırdığını da ifade etmek gerekir.
Güncel olarak iki hakim kamp tarafından “durmak yola devam” ile “tam yol ileri” arasında sürülen bisikletin yönünün Türkiye halkının sömürüden kurtuluş, demokrasi ve bağımsızlık talebine yanıt olmayacağı açıktır. Gelenin gideni aratacağı bir sürece girme ihtimali vardır. Zira bisikletin gidonunun kimin elinde olduğu tayin edicidir. Yerel seçim sonuçları göstermiştir ki, bisikletin gidonu burjuva muhalefetin eline geçmiş durumdadır.
Yerel seçim sonuçları aynı zamanda devrimci demokratik siyasetin önüne hakim sınıfların bisiklet selesinde yer kapmayı değil, kendi bağımsız siyasetinde ısrar etme, mücadele ve direnişi sürdürmeyi koymuştur. Van’da yaşanan gasp girişimine karşı başta Kürt halkı olmak üzere devrimci demokratik muhalefetin direniş ve mücadelesi, faşizme karşı birleşik devrimci mücadelenin izlemesi gereken pratiği teyit etmiştir.