31 Mart yerel seçimlerinin tartışmasız en büyük kaybedeni AKP-MHP-Hizbul Kontra-KDP ittifakı ve bu ittifak etrafında örülen savaş cephesi oldu.
Alınan bu sonuç elbette ki savaş cephesinin savaştan vazgeçtiği anlamına gelmez ancak DEM Parti öncülüğündeki demokrasi güçlerinin bu cephede onarılmaz gedikler açtığını söylemek mümkün. İktidar partisi ilk defa alışkın olmadıkları ikinci sıraya düştü.
Bu seçimin kaybedeni savaş cephesi, kazananı ise DEM Parti’nin öncülük ettiği onurlu barış cephesidir. Bu cephe tüm özel savaş politikalarına rağmen 2019 yılındaki yerel seçimlerde HDP’nin karşılıksız çabası ve büyük fedakârlığıyla örüldü.
Yerel seçimlerden önce özel ve psikolojik harbin etkisinde kalan veya buradan aldıkları direktiflerle hareket eden kişiler DEM Parti’nin büyük kaybedeceğini ve paramparça olacağını bekliyorlardı.
Bu beklenti aynı zamanda birçok bilindik, tanındık popülist kişinin “Siyaseti bırakıyorum” gerekçesiyle elini taşın altından çekmesine dönüştü ama bunu yapanlar ve umutsuzluk girdabına kapılanlar yanıldı ve kaybedenler arasında yer aldılar. Popülist kıskaç kaybederken emektarlar sahaya çıktı ve ön seçimlerin yarattığı heyecan ile dimdik yürüdüler.
Şunu net bir biçimde vurgulamakta fayda var: Özgürlük bilinci ve aşkıyla eylemselleşen 50 yıllık mücadele geleneğini yenilgiye uğratabilecek bir güç yoktur. Özgürlük mücadelesi yara alır ama daha güçlü döner, iç sorunlar yaşar ama hızlı bir şekilde bu sorunların üzerine gider ve yaşadığı sorunları birer gelişme basamağına dönüştürür. Yani yenilmezdir.
Onurlu mücadelesinde azim ve kararlılıkla yürüyen Kürt halkı her şeyini büyük direniş gücüne ve bu gücü açığa çıkaran öncülerine borçludur. Yani öyle bir tweetle, alicengiz oyunlarıyla yenilgiye uğratılamaz.
İyi ya da art niyetle yaklaşarak birer özel savaş aparatına dönüşen veya dönüştürülenlerin görmesi gereken gerçek şudur: 31 Mart’ta sadece AKP-MHP-KDP ve Hizbul Kontra kaybetmedi. Aynı zamanda 9 yıldır aralıksız bir şekilde devam eden “Çöktürme Eylem Planı” da kaybetti. Uzun lafın kısası özgürlük hareketine ömür biçenler şu anda tarihin çöp sepetinde etkisiz eleman kıvamında derbeder dolanmakta. Kürt halkının onurlu mücadelesini çökertmeye çalışanlar çöktüler.
Peki, nasıl oldu da 2023 Mayıs seçimlerinden sonra ömür biçilen DEM Parti kendisini bu denli toparlayabildi? Nasıl oldu da Zümrüdüanka kuşu misali kendisini küllerinden yeniden yarattı? Bunun sırrı 2023 güzünden itibaren Öcalan’ın fiziki özgürlüğü amacıyla yürütülen kampanyada saklıdır. Yani başarı esasında Öcalan’ındır.
Hatırlayalım mayıs seçimlerinde Yeşil ve Sol Parti yeniden yapılanma kararı almış ve bu süreci halkla birlikte örmeye başlamıştı. Bu temelde Kurdistan ve Türkiye’de binlerce halk toplantısı yapılmış ve sorunlar birer birer tespit edilmişti. Bu halk toplantılarına katılanların neredeyse tamamı tarafından yapılan en temel eleştiri ise özden uzaklaşarak Öcalan merkezli bir çalışmanın yürütülmeyişiydi. Halk sorun ne olursa olsun çözüm gücünü Öcalan’da görüyordu. Madem yeniden yapılanmak isteniyorsa “çare Öcalan” ve Öcalan’ın fiziki özgürlüğü merkezli mücadele hattının örülmesiydi.
DEM Parti bu eleştirileri büyük bir titizlikle not edip gerekli dersleri çıkardı ve hızlı bir şekilde önce konferans sonra da kongresini yaptı. Kongrede ise Öcalan’ın fiziki özgürlüğünü tüm çalışmalarının merkezine koydu.
Kongrenin ardından sokak sokak, köy köy, ilçe ilçe gezilerek Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün yaşanan sorunları çözmek açısından ne denli önemli olduğu vurgulandı. Çalınmadık kapı bırakılmadı. Bazı halk toplantılarına beş kişi katılsa da moraller bozulmadı. İnatla, aşkla bu çalışma toplumsallaştırıldı.
Öncüdeki bu azim toplumda ilk ve güçlü karşılığını 18 ve 19 Kasım tarihlerindeki Gemlik yürüyüşünde buldu. Uzun yıllardan sonra umut, inanç ve aşkla Gemlik’e gidildi. Bütün engellemelere ve kötü hava koşullarına rağmen badireler birer birer aşıldı. Gemlik yürüyüşü, karamsarlığı ve inançsızlığı yıkıp umudu aşıladı.
Ölü toprağı yavaş yavaş atılıyordu. Kürt halkı ve dostları için artık her çalışma Öcalan’ın özgürlüğüne hizmet etmeliydi ve Gemlik’te açığa çıkan inancın zaferi daha da ivmelendirilmeliydi.
Bu temelde 1 ve 15 Şubat tarihleri arasında devletler arası komploya da bir cevap olarak “Büyük Özgürlük Yürüyüşü” organize edildi. Hedef iki ayrı güzergahtan Amara’ya yürümekti. Yürüyüş kollarından biri Wan’dan diğeri ise Qers’ten yola çıkarak Kurdistan’ın neredeyse tamamı dolaşılarak Amed’de buluşuldu. Amed’de buluşan iki kol tek kol halinde Amara’ya yani Öcalan’ın doğduğu köye yürüdü. Yürünen her güzergahta Öcalan gündemli tartışmalar, toplantılar yapıldı. Kürt halkı esas gündemine odaklanınca moral ve coşku en fazla da yürüyenleri sardı. Yürüyüşçülere baktığınızda tek bir somurtkan yüz göremezsiniz. Hepsi de inançla, aşkla yürüyordu.
Özel ve psikolojik harp, Özgürlük Yürüyüşü’nü boşa çıkarmak ve Öcalan merkezli gündemi değiştirmek için içte ve dışta aparatlarını yoğunca kullandı. Her yolu denedi ancak açığa çıkan irade karşısında mağlup oldu.
Hatırlatmak isterim ki 2 Nisan’da açığa çıkan Wan direnişinin tohumu 1 Şubat’ta yine Wan’da atıldı. 15 gün boyunca köy, kasaba, ilçe ve iller Öcalan’ın fikirleriyle donatıldı ve unutturma politikalarına karşın direniş hafızası canlandırıldı. Bu hafızada her saldırının direnişle boşa çıkarıldığı yer alıyordu. Wan’da sıklıkla atılan “Direne direne kazanacağız” sloganı Büyük Özgürlük Yürüyüşü ile halka hatırlatıldı.
Öcalan’ın fiziki özgürlüğü amacıyla çıkılan yolda Kürt halkı ve dostları umudunu, inancını tazelerken karamsarlığı ve ataleti yerin dibine gömdü. Newroz’un “Öcalan Newroz’u” olacağı beklenmedik bir şey değildi. Ölü toprağını üzerinden atan halkı ateşleyen müjde bekleneni gerçekleştirdi ve milyonlarca insan tek yürek oldu.
Newroz’a katılımlar özel savaşın etkisinden bir türlü çık(a)mayanları her nedense şaşırtsa da Öcalan’ın özgürlüğü için gece gündüz, kar kış demeden çalışanları ve onlara yürekten inananları şaşırtmadı. Amed ve İstanbul başta olmak üzere bir bütünen Newroz görkemliydi. Bir araya gelen milyonlar özel ve psikolojik savaşı boşa çıkarırken bunun bir yansıması olarak açığa çıkarılan sahte muhataplara, Gladio artıklarına ve onun kontra yapılanmalarının binbir suratlı hallerine de gerekli cevap “Çözümün yegâne gücü ve muhatabı bellidir” şeklinde verildi.
Kürt halkı ve dostları 31 Mart seçimlerine tamamen Öcalan eksenli yürüdü. DEM Parti değil de başka bir parti olsaydı, esamesi dahi okunmazdı belki ancak Kürt halkı küllerinden kendini yaratmayı başardı ve ona kaybettiren nedenleri bir bir kustu ve yerel seçimlerde tüm engellemelere rağmen ciddi bir başarı açığa çıktı.
Bu seçimler bir kez daha gösterdi ki Kürt halkı sonuç ne olursa olsun öncülerinin geliştirdiği taktik ve stratejilere güveniyor. “Partinin bir bildiği vardır mutlaka” diyerek gösterdiği yolda yürüyor.
Wan seçimlerinde önceden organize edilmiş kötülüğe karşı yüz binlerce insan durup dururken harekete geçmedi. Onları harekete geçiren ve kazanımları etrafında birleştiren, direnişini açığa çıkaran güç Öcalan’dı. Bu yüzden YSK mazbatayı esas sahibine verdiğinde bir araya gelenlerin attığı tek slogan Öcalan’ın özgürlüğü oldu. Çünkü Kürt halkı neyi kime borçlu olduğunu çok iyi biliyor.