“Özgürlüğün temel anlamı, zincirlerden, hapishaneden, başkaları tarafından köleleştirilmekten özgür olmaktır. Ötesi, bu anlamın uzantısı ya da metafordan ibarettir.” (Isaiah Berlin)
Osman K. iftiraya uğramış olmalıydı, çünkü yanlış bir şey yapmamış olmasına rağmen bir sabah gözaltına alındı.
Bir iş seyahati dönüşü kendisini havalimanında “yakalayan” polisler, yolculuk sırasında zaman öldürürüm diye kitaplığından rastgele alıp da bakmaya fırsat bulamadığı “Donumdaki Para” adlı kitabı yanında tutmasında bir sakınca görmemişlerdi. Bu nedenle OHAL zammıyla uzatılmış gözaltı süresini oldukça keyifli geçirecekti. Sosyalist mizah yazarı Muzaffer İzgü’nün 1978 tarihli bu efsane kitabına adını veren öyküde, komünist olduğu şüphesiyle bir öğretmenin evinde arama yapılıyor, odunluktan kayınvalidenin kayıp takma dişleri, iç çamaşırlarının konduğu çekmecenin ücra bir köşesinde ise kim bilir hangi nedenle “komünist” öğretmenin donunun içine saklanarak unutulmuş para ortaya çıkıyordu. Böylelikle geçim sıkıntısı içindeki aile, mahalle esnafına veresiye borçlarını ödeyebilecek, iradesi hilafına işlediği bu büyük sevaplar nedeniyle de, kayınvalide başta olmak üzere aile efradı Türk polisinden duacı olacaktı. Rastlantı bu ya, K.’nın evini didik didik arayan polislerin de “suç delili” olarak emniyete getirdikleri bilgisayar, hafıza kartı, CD ve kitaplar arasında Franz Kafka’nın “Dava” romanının ilk baskısının orijinal cildi de mevcuttu (Der Prozess, Berlin 1925). Böylelikle K., çok uzun süredir arayıp bulamadığı antika değeri taşıyan kitabına, halihazırda emniyetin emanetinde tutuluyor olsa da nihayetinde yeniden kavuşmuş ve tıpkı “Donumdaki Para”nın dar gelirli ailesi gibi o da Türk polisinin “olay yeri inceleme” faaliyetlerinin bazı sevaplara da vesile olabileceğini idrak etmişti.
Aslında K.’nın yaşadıkları şahsına özel bir durum değil; bir OHAL klasiği. Sayısı binleri bulan siyasetçi, gazeteci ve yazar “tutuklu yargılama” silahı kullanılarak yıllardır taciz edilmekte. Dışarıda ise, barış çağrısında bulunma “suçu” nedeniyle bilim insanlarına yönelik kıyım tüm şiddetiyle sürüyor. En son, üniversitelerden uzaklaştırılmış akademisyen hekimlerin yalnızca akademik kurumlarda değil, kamu ya da özel hastanelerde de çalışmalarını fiilen yasaklayan bir kanun meclisten geçme aşamasında. Burada anlatılan, işte bu binlerce aydın insandan birinin öyküsü.
K.için bir “dava” elbette mevcuttu ve otoriteler onu cezaevine göndermeye karar vermişlerse bir bildikleri olmalıydı.
Milan Kundera, Kafkaesk tarzın belirleyici niteliklerinden birinin, “suçunu arayan ceza” olduğunu belirtir. Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza” romanındaki mantık, Kafka’nın “Dava” romanında tersine çevrilmiştir. Dostoyevski’de işlenmiş bir suç gerektiği biçimde cezalandırılmayı beklerken, Kafka’da ceza suç’tan önce gelir. Cezanın infazı başladıktan sonra otoriteler uygun bir suç iddiası arayışı içine girerler.
K., tutukluluğunun dokuzuncu ayı nedeniyle bir mektup kaleme almıştı: “Bu güne kadar yaptığımız tahliye taleplerine verilen ret cevaplarında ‘üstüme atılı suçun’ niteliğinin tutuklamayı gerektirdiği, yasada bu suç için öngörülen ceza süresine göre tutukluluğun uzamasının ölçülü olduğu ifade ediliyor.” İroni şurada ki, hangi kanunda yazılı hangi suçtan bahsettiğini tutukluluk halinin devamına karar veren mahkeme kendisi de bilmiyor. İşte bu noktada bir başka Kafkaesk durum, hakikatin tek temsilcisi olarak kimsenin ulaşamadığı bir “dosya” söz konusudur. Belli ki o “dosya” henüz son şeklini almamış; başka deyişle K.’nın yargılanacağı kanun maddesi henüz icat edilmemiştir. Bir insanın özgürlüğü ihlal ediliyor, kendi ifadesiyle “hayatından aylar eksiliyor” ve hala bir iddianame mevcut değil. Böylelikle Türk yargısı, belki de dünya hukuk tarihinde bir ilk’e imza atmış oluyor.
Osman K. hücresinin kapısından adının çağırıldığını duydu. Omuzuna attığı ceketiyle görüş odasına yürüyüşü, Kafka’dan ziyade bir Camus karakterini andırıyordu. Ziyarete gelen memur, K.’ya bir resmi zarf uzattı ve aralarında şöyle bir konuşma geçti:
Memur- Türk Ceza Kanunu uyarınca tutukluluk halinizin devamına hükmedildiğini belirten bu belgeyi size tebliğ ediyorum.
K – Hangi nedenle olduğunu size söylediler mi?
Memur- Bay K., bilmeniz gerekir ki üstlerim bana bir talimat verirken açıklama yapmak zorunda değiller; hele size hiç.
K.- Anlıyorum; sadece bugünün farklı olabileceğini düşünmüştüm.
Memur- Neden bugün farklı olsun ki?
K.içinden, “Davar oğlu davar: hep birlikte üzerinde yaşadığımız gezegen güneşin etrafında bir tur attı; bugün üç yüz altmış beşinci gün. Daha ne olsun?” diye geçirmiş olsa da suskun kalmayı tercih etti.