Bilindiği üzere emperyalist merkezlerle Türkiye muktedirlerinin devrimci-demokratik muhalefete, Alevi ve Kürtlere karşı gerçekleştirdiği kanlı tezgahların, katliamların ardından 12 Eylül faşist darbesi gerçekleştirilmiş, toplumsal muhalefet alabildiğine ezilmiş, yine bu darbenin politik hedefleri bağlamında ülkenin genç nesilleri tarikatlar ve eğitim sistemi üzerinden daha milliyetçi-muhafazakar bir zihniyetle karakterize edilerek biat toplumu yaratma amaçlanmıştı.
Tahakküm, gasp ve talanı derinleştirmeyi, muktedirlerin iktidarını kalıcı kılmayı hedefleyen bu politika ezen sınıf ve emperyalist efendileri açısından önemli başarılar kaydetmişti. 12 Eylül darbesiyle yaratılan sonuçlar ülkeyi bir sermaye cennetine çevirirken, bir bütün olarak ezilenler, emekçiler, kadınlar ve mazlum halklar açısından ise, hala yaşamakta olduğumuz üzere cehennemi bir süreç anlamına gelmekteydi.
AKP öncesi iktidarların hırsızlık, gasp ve yıkımlarla ülkeyi bataklığa çevirmesi, emperyalist efendilerinin yol vermesi ve faşist cuntanın yarattığı muhafazakâr motivasyonun sunduğu elverişli zemin üzerinden AKP 2002 genel seçimleriyle iktidar oldu. AKP iktidarının demokrasi tiyatrosu ise uzun sürmedi. Siyasal genetiğine uygun olarak tektipçiliği, kadın, emek, doğa, demokrasi, Alevi ve Kürt düşmanlığını zirveleştirdi.
On milyonların işsizlik ve açlık sınırı altındaki asgari ücretlere mahkûm edilmesi, ülke kaynaklarının dizginsizce talanı üzerinden büyük sermaye birikimleri yaratılarak el konuldu ve bu zulüm üzerinden yeni Karunlar yaratıldı. Yetinilmedi, küresel ve bölgesel konjonktürel durumlar üzerinden emperyal heveslere, siyasal İslam üzerinden bölgesel liderlik hesaplarına kapıldılar. Bu hedeflerine ulaşabilmek için de susturulmuş, biat etmiş bir toplum yaratmak için en küçük demokratik hak taleplerini dahi dizginsiz bir şiddetle bastırmayı esas aldılar.
Bu eğilimleri 7 Haziran 2015 seçimleriyle iktidarlarının tehlikeye düşmesi sonrası daha da güçlendi ve AKP-MHP iktidarıyla yollarına devam ettiler. Toplumsal çelişkileri derinleştirerek, başta Kürt ve Alevi düşmanlığını büyüterek toplumsal tabanlarını korumayı, böylece saltanatlarını sürdürmeyi esas aldılar. Öyle ki zaten muktedirlerin çıkarları üzerine temellendirilmiş olan Anayasa ve hukukunu dahi kendilerine engel gördüler, tamamen rafa kaldırmakta beis görmediler. Başta Kürt ve Aleviler olmak üzere demokratik muhalefeti gerekçe göstererek diğer sistem partilerini de yedeklerine almayı hep başardılar. Kürt karşıtlığı odakta olmak üzere ülkeyi hep bir şiddet sarmalı içinde tuttular. Toplumu hep çözerek, çürüterek kendilerini var ettiler.
Tüm bunlara rağmen; hak teslim edilmelidir ki başta demokratik Kürt muhalefeti olmak üzere toplumsal muhalefet direnmeye, büyümeye devam etti. Şunu vurgulamak gerekir ki, AKP ve sonraki ortağı MHP, diğer bağlaşıkları 7 Haziran 2015 seçimlerinden bu yana gerçekleşen hiçbir seçimi hakikatte kazanamadılar, her türlü yol ve yöntemle iktidara el koydular.
14 ve 28 Mayıs 2023 seçimlerinden vurgulanan biçimde zaferle çıkmışken, on ay sonrası 31 Mart yerel seçimlerinde AKP ilk kez ikinci, CHP ise birinci parti olarak çıktı. AKP-MHP iktidarının karşılaştığı sonuç gerçekte çoktan yüzleşmeleri gerekirken hep seçim hileleri ve gasplarla erteledikleri, fakat artık mızrağın çuvala sığmamasıyla görünür olan gerçekliğin kendisiydi.
Peki, CHP’yi birinci parti durumuna getiren hangi muhalefet biçimi ve ülkenin sorunlarına, ihtiyaçlarına yönelik hangi önermeleri ve mücadelesiydi? Kurucu irade olarak ülkenin tüm kronik sorunlarının nedeni, kaynağı olan bu gelenekte en ufak bir esneme, demokratik yönde evrilme söz konusu dahi olmamıştır. AKP-MHP iktidarının maskesini indiren, şiddet ve talan politikalarını deşifre edip direnen, Üçüncü Yol alternatifini sunan tek parti, Kürdistan ve Türkiye devrimci-demokratik hareketlerinin bileşkesi olan DEM Parti geleneği olmuştur. Gerek genel seçimler süreçlerinde, gerekse 2019 ve 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde yürüttüğü politikalarla iktidarı sarsan, son yerel seçimlerle ortaya çıkan tabloyu yaratan siyasetin sahibi DEM Parti geleneğidir.
Alevilerin, Kürtlerin, demokratların ve seküler bir yaşam biçimini benimsemiş bir kısım muhafazakâr-milliyetçi kitlenin kendi gerekçeleriyle dönemsel olarak CHP’ye sundukları destek kalıcı değildir. CHP’nin toplumsal tabanını büyütmesi ancak demokratik yönde evrilebilmesiyle mümkün olabilecektir. Ezilenler açısından Üçüncü Yol’un büyütülmesinin önemi ise bir kez daha açığa çıkmıştır.
Ve yerel seçimlerin hemen ardından Wan halkının iradesini arsızca çiğneme girişimi sert kayaya çarpmış, bu dönemde kayyım politikalarının tüm Kürt illerine, DEM’in kazandığı belediyelere yayılmasına dur denmiştir. Wan halkının öncülüğünde Kürt halkı ve dostları bir destana daha imza atmıştır.
Ve Dersim… Tüm olumsuzluklar içerisinde DEM diyerek tarihsel-toplumsal gerçeğinde ısrar eden, aşk ve ikrarımıza yar kalarak Hakk diyen, kanayan yaralarımıza bir nebze merhem sunan Dersim ikrarbendlerinin; tüm Kürt coğrafyası ve Anadolu’nun dört bir yanında hak duruş gösteren, aşkla, inançla iradesine sahip çıkan, direnen tüm canların huzurunda dara duruyorum.
Aşk ile…