Erkek kendi geri geleneksel yaklaşımlarıyla hem kendinde hem de kadındaki potansiyel enerjinin kaybetmesine neden olmaktadır. Kadının akışkan enerjisini açığa çıkartmak için kadına kuantomik bir zihniyet devrimi gerekmekte, bu da ancak güçlü bir jineoloji eğitimiyle mümkün
Jiyan Rozerin
Erkek egemenlikli toplumlarda kadına yaklaşım tek yönlü olmaktadır. Yani verili toplumda erkek kadına cinsiyetçi bir zihniyetle yaklaşmaktadır. Kadına kuantomik bakabilmek, kadına çok yönlü bakabilmeyi gerektirir. Bu da var olan erkek egemenlikli zihniyetten arınmayı gerektirir. Her yönlü entelektüel görevlerini yerine getiren ve bu bilinç ve birikimle kendi kişiliğinde devrim yaratan bireyle mümkündür. Yani bir bütün olarak sistemin bireylerde yarattığı zihniyetten sonsuz boşanmayı gerektirir.
Verili toplumda şekillenen erkek egemen zihniyet kadını ve kadın doğasını kalıplara koymaktadır. Kadın doğasının kalıplara gelmeyen, kalıplara sığamayan bir gerçekliği vardır. Kadın doğası erkek egemenlikçi zihniyet kategorileriyle gölgeleniyor. Çünkü; Kadın doğası, kadın yaşamı atom altı parçacıklar gibi çok renklidir. Bundan dolayı kadına ak- kara mantığıyla yaklaşmak çok geri bir yaklaşım olmaktadır.
Kadın ve erkek arasında yaşanan krizin temel nedeni toplumsal cinsiyetçi zihniyetten kaynağını almaktadır. Kadın ve erkek gerek biyolojik gerekse de toplumsallığın gelişmesinde doğal bir ikilemi oluşturur. Bu ikilem birbirini sömürme ve tahakküm kurmaya dayalı olmayıp daha çok birbirini tamamlayan ve birbirinin varlık koşuludur. Ve her ikisi de ahlaki ve politik toplumun yaratıcısı olmaktadır. Ahlaki ve politik toplumda insan türü kendi varlığını ve toplumsallığını cinslerin ortaklığı ile kendilerini maddi ve manevi anlamda toplumsallığını inşa eder. Hegemon sistemde kadın ve erkek arasındaki ilişki krizli bir hal almış. Erkek ve kadın arasında yaşanan bu sorunların özü itibari ile ideolojik bir karşıtlık olduğu bilinmelidir. Bu sorunlar sapma temelinde gelişen doğal olmayan yapay bir karşıtlık olarak ele alınmalıdır. Yapay derken ‘toplumumuzda kadın erkek sorunları yok’ anlamında belirtmiyoruz. Sistem önce kendisini zihinlerde inşa etmiştir. Zihni inşa etmek başarıldıktan sonra ve başarıldığı oranda sistem kendini kalıcılaştırmıştır. Bu sorunlar ancak kuantum düzeyinde güçlü bir ahlak, vicdan ve zihniyet devrimiyle mümkündür. Kuantum bakış açısıyla ahlaki ve politik toplumun yaratıcıları olan, kadın ve erkeğin gerçek özüne ulaşılabilir.
Her kadının kendi özgün sosyolojisi vardır. Kadın ak ve kara mantığıyla ele alındığı zaman orada kadının gerçekliğinden uzaklaşılmış olunur. Erkek kadına baskı veya şiddet uyguladığı zaman kadın aslında ondan nasıl uzaklaştığının farkında bile değildir. Kadın tıpkı atom altı parçacığı olan fotonlar gibidir. Fotonlar kendileri için bir baskı gördükleri zaman hemen bulundukları yerden uzaklaşırlar. Yani fotonlar kolay kolay baskıya gelemeyecek kadar özgür ruhludur. Kadının doğası da kolay kolay baskılara gelemeyecek kadar potansiyel bir enerji ve özgürlüğe sahiptir. Yeter ki; kadın kendi ontolojisini jineoloji eksenli tanımlayabilsin. Verili toplumda kadın daha kendini tanımadan verili zihniyetin yasakçı yaklaşımlarından kaynaklı kadın kendine karşı korkunç bir yabancılaşmayı yaşamakta. Abdullah Öcalan, “Kendi başlangıçını bilmeyen insan cahildir” dedi. Kadının başlangıcı evreni oluşturan dişil enerjide gizlidir.
Verili erkek zihniyeti kadını nesne, kendisini özne görerek kadın ve erkek cinsin hem biyolojik hem de toplumsal gerçekliğinden uzak bir zihniyet inşasıyla şekillenen çok geri erkek egemen yaklaşımlarıyla kadına yaklaşıyor. Erkek oldukça ben merkeziyetçi bir zihniyetle kadına yaklaşıyor. Kuantumda ben merkeziyetçi bir tarz yoktur. Çünkü orada merkez diye bir şey yoktur. Merkeziyetçi yaklaşımların erkek egemen toplumun yarattığı anlayışlar olduğu bilinmeli. Çünkü kuantumda merkez diye bir anlayış yok. Kuantum felsefesinde Doğa ve Güneş merkezli evren anlayışını aşmıştır. Bunların gerçek olmadığını, sadece insan kurgusu olduğunu bize gösterdi. Evrenin merkezinde ne dünya ne güneş ne de herhangi bir şeyin olmadığını görüyoruz. Yani hiçbir şeyin dünyanın merkezinde olamadığını kuantum felsefesi bize gösterdi. Kuantumda parçacıklarda özne veya nesne diye bir yaklaşım yok. Kuantum atom altı parçacıklar arasında birbirini tamamlama ilkesi vardır. Adeta ahlaki ve politik toplumun komünal yaşam ve iç işleyişini burada görmek mümkün. Atom altı parçacıklar arasında hakikati görmek mümkün. Burada bir kez daha hakikatin bir bütün olduğunu bize göstermekte. Kuantumda atom altı parçacıklar arası ilişkilerde birinin daha önemli diğerinin daha az önemde olduğuna yönelik egemenlikçi bir zihniyet yoktur. Burada her bir parça bir bütünün içinde hayati bir öneme sahiptir. İşte proton çok önemlidir, elektron önemli değildir, nötür etkisizdir, bunun için önemi yok ayrımını yapamayacağımız gibi kategorize edilemez. Her biri kendi potansiyel özellikleri nedeniyle önemli olmaktadır. Aynı zamanda birbirinin varlık koşuludur. Biri olmadan diğeri var olamaz.
Kuantum oluşturan parçacık ve dalga ikilemi toplumsallığı yaratan kadın ve erkek arasındaki ikilem gibidir. Parçacık dişil enerjiyi taşıdığından dolayı kadını temsil ederken, dalga da erkeği temsil etmekte. Bunun için kuantumda parçacık -dalga ikilemi tek başına parçacık ve dalga mümkün olmamakta. Ancak birbiriyle ilişki halindeyken hareket ve oluşum yani sentez ortaya çıkar. Örneğin, maddenin oluşumunda aktif rol oynayan elektron ve pozitron parçacıklar vardır. Ama maddede başat rol oynayan elektronlardır. Niye başattır? Çünkü elektronun kendisi taşıdığı dişil olan potansiyel gerçekliğinden kaynaklıdır. Elektron doğada var olan ve yoğunca bulunan bir parçadır. Pozitron ise, elektronlar gibi bir potansiyeli olsa da bu parçacık daha çok laboratuvar ortamlarında üretilir. Bundan dolayı pozitron daha çok yardımcı konumdadır. Esas enerjiyi taşıyan elektronlardır. Ancak bir fotonun oluşması için pozitron olmadan olmuyor. Yani birbirinin varlık koşuludur. Verili toplumda bu kuantum gerçekliği ile kadına ve erkeğe yaklaşmak gerekir.
Erkek, kuantum gibi evrensel bağıntı ilkesi olan dolanıklık ilkesine göre kadına yaklaşmalıdır. Bu aynı zamanda kuantumun en önemli ilkelerinden biridir. Bu ilkeye göre aynı anda uzaya fırlatılan parçacıklar uzayda birbirinden ne kadar uzaklaşsa da aralarında sezgisel bir bağ vardır. Sezgisellik ışık hızından daha hızlıdır. Örneğin, elektron ve pozitron ikilemi dünyanın bir ucunda, diğer ucundan birbiriyle telepati yoluyla iletişim kurabilmekte.
Bir elektronun evrenin herhangi bir yerinde hareket ettiği görüldüğü an elektron soldan-sağa doğru hareket ediyorsa, bu aynı zamanda sağdan sola bir pozitronun hareket ettiğine işarettir. Bu bağlar evrende tüm hareketler birbiriyle pareler ve aynı andadır. İşte biri dalga halindeyken diğeri dalgalanır. Biri parçacık halindeyken, diğeri parçacık özelliği taşır. Bu parçacıklar arasındaki iletişim birbirini hissetmektır. Evrende oluşan sonsuz parçacık ve enerji her an birbirini hisseder. Tüm evren birbirine dolanmış tek bir parçanın bir bütünü gibidir. Sezgisellik tüm varlıkların en temel özelliklerinden biridir. Erkek kendi geri geleneksel yaklaşımlarıyla hem kendinde hem de kadındaki potansiyel enerjinin kaybetmesine neden olmaktadır. Kadının akışkan enerjisini açığa çıkartmak için kadına kuantomik bir zihniyet devrimi gerekmekte, bu da ancak güçlü bir jineoloji eğitimiyle mümkün.