Politik alan zihniyet ve uygulama olarak özgürlük ve demokrasi alanıdır. Özgürlüğün yok edildiği, birey ve toplumun iradesinin varlık alanı bulmadığı bir uygulama alanı demokrasi alanı olamaz. Toplumun iradesinin kurumsallaştığı, yaşam alanı bulduğu, ortak iradenin görünür olduğu, varlık alanı bulduğu alan politik alandır. Bu alanda farklılıkların eşitlik ve özgürlüğüne dayalı yapısı esastır. Bu alan toplumun bireye kurban edilmesi anlayışına izin vermez.
Demokrasi alanı, yerelin ve toplumun belirleyici olduğu, iradeleştiği, tabandan rızalık ilkesi ile bir araya gelindiği, tabandan örgütlendiği, uygulamada birlikteliğin esas alındığı, sokaktan evrensele doğru yol aldığı alandır. Bu alana demokratik komünal alan da diyebiliriz. Özellikle demokratik yerel yönetimler söz konusu olduğunda; tabandan örgütlenerek yerelin irade olduğu, çoklu meclisin (çoklu toplum – farklılıkların ikrarlı birliği) esas alındığı, toplumun kendisinin kuracağı meclislerle yönetileceği kurumlaşmayı ifade etmektedir. Köy ihtiyar meclisi, belediye meclisi, il genel meclisi, kent meclisi gibi kurumlaşmalar günümüzde iktidarların “ofisleri” haline gelse de yerelin iradesinin kurumlaşmasını ifade eder. Bu mana ile düşünüldüğünde “politika yereldir” söylemi toplumun inşasında yerelin demokratik kurumlaşmasına, yerelin kendisiyle ilgili kararları vermesini ifade etmektedir.
Günümüzde politik alan, siyaset esnafının, “profesyonel” siyasetçilerin iktidar devşirme alanına dönmüştür. “Politika yereldir” söylemi bireyin yaşadığı mekân (coğrafya) ile bağının kurulup kurulmamasının da önemini dile getirmektedir. Bireyin yaşadığı mekan ile bağını kurması, aynı zamanda kültürel hafıza ile bağ kurmasını ifade ediyor. Mekân sadece biyolojik yaşamın devam ettirildiği yer anlamına gelmiyor. Mekân, kültürün oluştuğu, yaşam alanı bulduğu, tarihsel hafızanın görünür olduğu yerin ismidir. Bireyin yaşadığı bir zemin vardır. Komünaliteyi esas alarak yaşamayı örgütleyen, bunun mücadelesini veren bireye özgür yurttaş denilir. Topluma doğru katılan, iktidardan değil toplumdan güç alan, eşitlik ve özgürlük ilkesine göre yaşamak isteyen, bu ilkeyi ihlal eden anlayışı iyi tanıyan, ona karşı mücadele eden, tutum belirleyen bireyi ifade eder.
Kapitalist modernist anlayış her türlü zor ve rıza aygıtlarıyla toplumun varlığını, birliğini, ruhunu bozdu. Zaman ve mekânı disipline ederek, toplumsal ve kültürel hayatı şekillendirdi. Din, devlet, sermaye ve iktidar odaklı güç ilişkileri mekân üzerinde hakimiyet kurma biçiminde varlık göstermiştir. Mekân üzerinde hakimiyet, peşinde özgür bireyi, ideolojiyi denetime almak, her türlü güç ilişkisini geliştirmek şeklinde stratejik bir duruma evrilmiştir. Bu hakimiyet ilişkisine karşı duran, mücadele eden bireyler, toplumlar da ideolojik olarak çoklu şekilde iz bırakırlar. Cumhuriyet modernitesinin kuruluşundan bu güne kadar toplumun “ötekilerinin” yaşadığı mekânlar da denetime alındı. Özellikle Kürtlerin ve Alevilerin yaşadığı mekânların sürekli hakimiyet altına alınması stratejik bir uygulamadır. İdeoloji mekân üzerindeki hakimiyeti sağlayan temel argümanlardan biridir.
31 Mart yerel yönetim seçimleri ile DEM Parti tarafından daha çok gündeme getirilen “kentimizi de kendimizi de biz yöneteceğiz” söylemi kent sorunsalına stratejik yaklaşımının bir ifadesidir. Şehrin mezarlığa dönüştürülmesi zihniyetine karşı; kent sorunsalına çözüm olmak için demokratik siyasetin kentleşmesini ifade etmektedir. Kentte çoklu toplum, çoklu meclis gibi politik stratejinin alt yapısını oluşturma; egemen ideolojinin yerelden başlayarak mini devletçikler haline gelmesine, kendine göre kentler inşa etmesine, sermayenin ve bilincin kentleşmesini, iktidarın güçlenmesine karşı ideolojik bir duruşu ifade eder. İster milletvekili seçimleri olsun, isterse yerel yönetimler seçimlerinde olsun Kürt yerleşkelerinin baskı altına alınması boşuna değildir. İktidar varlığının devamını tehlikede gördüğü andan itibaren sokağa çıkma yasakları, olağanüstü hal, toplu gösteri ve yürüyüş yasağı, konserlerin, kültürel faaliyetlerin iptali gibi yaptırımları uygular. Bu yaptırımlar en çok halkın iradesini yasal bir şekilde görünür kıldığı anlarda daha çok olur. Amaç kenti kontrole alarak bir zihniyetin, ideolojinin iz bırakmasını engellemektir. Egemen zihniyet köyü, sokağı, mahalleyi, evi, kenti; gücün, iktidarın, sermayenin görünür olduğu alana dönüştürmek ister. “Kentimizi de kendimizi de biz yöneteceğiz” söylemi iktidar odaklı kent bilincini red etmektir.
Demokratik yerel yönetimler, bireyin yönetim organizasyonuyla, yaşadığı toprakla, kültürel sistemle, tarihsel hafızayla, üretim ilişkisiyle tanımlanır. Bu mana ile bir şehir felsefesidir. 31 Mart seçimlerinde bu felsefenin Kürtler tarafından ilkelerinin oluşturulması AKP- MHP iktidarı tarafında baskı ile karşılık verilmiştir. Başta Van halkı olmak üzere birçok seçim bölgesinde irade gaspı söz konusudur. Oy kullanacakları yerleşkeyi hiç görmeyen, bilmeyen, orada yaşamayan binlerce sahte seçmen halkın iradesini gasp etmiştir.
Halkın parası ile palazlanan cemaatler, tarikatlar, Hizbi – Kontra grupları,, yüzlerce resmi tarikat, bürokrat, devlet memurları bu seçimlerde halkın irade gaspına alet olmuşlardır. Şırnak’ta yaşlı bir Kürdün sahte seçmenlere dönerek, “sen kimsin, nerden geldin” soruları bir bilinmezliği değil, “sen buraya ait değilsin, bu mekanda yaşamıyorsun, ben seni çok iyi tanıyorum, yaptığın insani değil, suçtur, ben irademe sahip çıkacağım!” şeklindeki bir bilinirliğin, kendini korumanın ifadesidir.
31 Mart yerel yönetim seçimleriyle beraber Kürtler Türkiye’de demokrasi mücadelesinin gelişmesinde stratejik konuma sahip olmuşlardır. “Kent uzlaşısı” doğru bir politik hattın ifadesiydi, sonuç alındı. Bundan sonra toplumsal alanı güçlendirecek yeni ittifaklar, Kürtlersiz olmayacaktır, Kürt siyaseti üzerinden gelişecektir. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında tekçi anlayış mevcut haliyle yaşam alanı bulamaz. Süleyman Soylu’nun Hüda – Par ile ilgili konsepti çökmüştür. Kürtler açısından bir önemi kalmamıştır.
Kürt kentlerine bir günlüğüne gelen sahte seçmenlere yaşlı Kürdün büyük bir özgüvenle söylediği “Bir günlüğüne geliyorsunuz. Sen kimsin?” söylemi, kendine ve kentine sahip çıkmanın ifadesidir.
Zaman sahipsiz, mekân rızasız, mazlum çaresiz değildir.