7 Haziran’da halk AKP’yi durdurmuş, muhalefete de önemli bir sorumluluk yüklemişti. Ne var ki AKP hiçbir zaman 7 Haziran’ın seçim sonuçlarını kabul etmedi ve seçim gecesinden itibaren toplumu felaketten felakete sürükledi. Muhalefet bileşenleri ise 7 Haziran’dan bu yana ya AKP’nin belirlediği oyun alanına sıkıştı ya da daha güçlü bir oyun kuramadı. Böylece 7 Haziran’ın demokratik bir toplum için yarattığı avantajlar tuzla buz oldu.
2019 yerel seçimlerinde halk bir kez daha AKP’yi durdurdu. İktidar bu yenilgiden sonra da yine şaşırtmadı; güvenlikçi paradigmaya daha fazla yüklenerek ömrünü uzattı. 2023 Mayıs genel seçimlerinde değişimin had safhada olduğu bir atmosfer hakimdi. Halkın büyük değişim talebine rağmen koltuk dağıtımını bir türlü sonuçlandırmayan muhalefet dinamikleri bu dalgayı da heba etti. Depremde yurttaşa battaniye bile dağıtmaktan aciz olan iktidar hile-hurda ile kendisini seçimlerin birincisi ilan ederken, halkın yarısı %48’lik bir oran ile muhalefeti destekleyerek iktidara güçlü bir uyarı mesajı verdi. Bu mesaj ne iktidar ne de muhalefet tarafından yeterince anlaşılmadı. Muhalefet seçim sonrası kendi dünyasına daldı, iktidar ise bir kez daha Kürtleri tehdit ederek yol yürüyeceğini zannetti.
Ancak Mart 2024 seçimleri bu düzene tarihsel bir çomak soktu. 7 Haziran’dan bu yana Türkiye’de hiçbir toplumsal soruna çözüm bulunmamıştı. İktidar, açlık ve yoksulluğun büyüdüğü, yurttaşın alım gücünün düştüğü, barınma ve beslenme sorunlarının büyüdüğü bir atmosferde yurttaşa İHA ve SİHA demagojisi dışında başka bir şeyi pazarlayamaz hale gelmişti. Bu gerçeği doğru okuyan halk 31 Mart yerel seçimleriyle iktidar blokuna büyük bir hezimet, muhalefete ise ikinci bir 7 Haziran zaferi yaşattırmakla bilgece davranmıştı.
Soru şu: Hem zafer ve hem yenilgi nasıl yönetilecek? Muhalefet bu fırsatı da çarçur mu edecek, yoksa ciddi dersler çıkararak ülkenin olumsuz gidişatını durduracak bir yol mu izleyecek? Hakeza iktidar bir kez daha demokrasiyi reddetme cüretini göstererek zor ve baskı araçlarıyla varlığını sürdürmeye mi çalışacak, yoksa halkın iradesine saygı gösterip kendini düzeltme yolunu mu tercih edecek? Ve en önemlisi DEM Parti’nin Üçüncü Yol siyaseti kendini nasıl organize edecek? Bu soruların cevapları uzun sürede değil, önümüzdeki üç ay içinde netleşecek.
İkinci 7 Haziran ve iktidar
Değişim tablosuna rağmen Erdoğan seçim akşamı Kürtleri tehdit etmeyi ihmal etmedi. Erdoğan Ortadoğu’nun yeni oyununda Kürtlere eski kartları dağıtmaya çalışıyor. Kürtlerle ilişkisini köle-efendi (ağa-xulam) biçiminde sürdürmek ve kendisinin belirlediği kadere razı etmek istiyor. Ortadoğu’da Kürtlerin özneleşmesini hazmedemediği için de intikamcı-kinci ruh halini aşmakta zorlanıyor.
Şayet Türkiye yeni denklemde Kürt kazanımlarını yok etmeye yönelik planında ısrar ederse Kürtlerin son zamanlarda yaşadıkları duygusal kırılma derinleşir. Oysa bölge ülkeleri Kürtler sayesinde parçalanmaktan kurtuldu. Suriye ve Irak örneği bunun en somut örnekleridir. Hakeza İran, Kürtlerin dostluğunu olabildiğince tahkim etme derdindeyken Kürt-Türk gerilimini tırmandıracak güvenlikçi politikalarda ısrar herkese kaybettirir. Derinleşen çoklu krizlere rağmen iktidar bloğunun Kürt-Türk sosyolojisine ters yönde giden siyasetine herkes dur demelidir. Kürtlerle dostluk mu düşmanlık mı sorusu Ankara’nın daha fazla cevaplanmasını geciktirmemesi gereken hayati bir sorudur. İkinci 7 Haziran’dan doğru sonuçlar çıkarmanın yolu bu soruya doğru cevaplar aramaktan geçer.
7 Haziran’dan öğrenmek ve kurucu Üçüncü Yol
31 Mart seçimleri, sonuçları bakımından ikinci 7 Haziran’ı aşan bir realiteyi ortaya çıkarmıştır. Bu sürecin doğru yönetilmesi için elde edilen kazanımların korunması elzemdir. Bunun için Üçüncü Yol siyasetinin güçlü bir şekilde örgütlenmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Zira ülkenin krizden çıkmasının temel başlıklarından biri de DEM’in (ve seleflerinin) ana akım siyasetin bir tarafına itilmesiydi. DEM Parti özgün bir hamle ile Mart seçimlerinde her yerde aday çıkararak itme siyasetine net bir darbe vurdu. Bu taktik ile sağ-milliyetçi-muhafazakar söylemi kırdı, kutuplaşmayı frenledi ve faşizmi geriletmede büyük bir rol oynadı. Mart 2024 seçimlerinden de anlaşılacağı üzere Kürtlerin politik ve stratejik öncü gücü olan DEM Parti Türkiye siyasetinde sadece aldığı oylarla değil kurduğu oyunla da belirleyici olmayı sürdürecek.
Normalleşmenin ana dinamiği DEM Parti, kurucu yolu Üçüncü Yol siyasetidir. DEM Parti ikinci 7 Haziran’ı doğru yönetmek için bir yandan kendini savunurken diğer taraftan düzen siyasetine mesafesini koruyarak esas rolünü oynamalı. Ne CHP’nin geleneksel devlet aklı, ne de AKP’nin sağ muhafazakar aklı tek başına toplumsal sorunları çözmede yeterli olmayacaktır. Bütünlüğü sağlayacak, demokratik siyaseti toplum lehine icra edecek olan siyaset, tamamlayıcı-kurucu Üçüncü Yol siyasetidir. DEM Parti Üçüncü Yol siyasetinin denklemini doğru kurduğu sürece ikinci 7 Haziran’ı yönetmede daha da belirleyici olacaktır.
Kürtler lider ve parti değil muhatap arıyor
Kürt halkı diğer seçimlerde olduğu gibi bu seçimlerde de politik bir esneklikle hareket ederek denklemin temel öznesi olduğunu ıspatladı. Bununla birlikte elbette Kürtlerin kalıcı ev adresi DEM Parti’dir. Bu seçimlerde de ortaya çıktığı üzere Kürtlerin lider ve parti sorunu olmasa da tarihsel sorunların çözümü için muhataplık sorunu vardır. Güçlüysen hem muhatap olur hem muhatap bulursun ilkesiyle DEM Parti seçimlere girdi ve halk seçimler yoluyla DEM Parti’ye muhatap olma-muhatap bulma fırsatı verdi. Bu fırsatı en iyi şekilde toplum lehine kullanmak sadece yöneticiler için değil tüm DEM Partililer için büyük bir sorumluluktur.
Buradan hareketle Kürt halkının seçimlerde nasıl düşündüğünü, nasıl yaptığını bilmek ve anlamak ikinci 7 Haziran’ın yönetilmesinin en kritik hazırlığı olacaktır. Bu bağlamıyla savaş ve şiddet rejimine karşı hem Mayıs 2023 hem de Mart 2024 seçimlerinde ana muhalefete stratejik şans tanıyan Kürt halkının seçmen davranışı doğru okunmalıdır. Kürt halkı da AKP’nin 2002 seçimlerinde verdiği toleranstan dersler çıkarmalı ve düzen siyasetinin hiçbir aktörünü gereksiz yere şımartmamalıdır.
Sonuç olarak Mart 2024 seçimleri Türkiye siyasetinin önüne bir kez daha büyük bir değişim fırsatı koymuştur. Elitleşen siyasetin tam aksine halk değişim istiyor ve siyaseti de bu değişime davet ediyor. Bu tablonun gerekçelerini ekonomik krize sıkıştırmak yetersiz ve eksik bir okuma olacaktır. İkinci 7 Haziran’ın doğru yönetilmesi için daha bütünlüklü politik okumalara ve doğru siyasete ihtiyaç vardır. Aktörlerin değişim dalgası ile doğru yüzleşmesi önümüzdeki dönemin ipuçlarını bize verecektir.
Buradan hareketle; Halk Mart 2024 seçimleriyle bizlere ne diyor sorusunu her siyaset kendine sormalı ve ikinci 7 Haziran süreci heba edilmemelidir. DEM’in sakin ve soğukkanlı tavrı, CHP genel başkanının halkın teveccühünü parti başarısı olarak görmemesi ve Erdoğan’ın 31 Mart gecesi halkın iradesine saygıyı beyan etmesi başlangıç açısından önemlidir. Bu bağlamda Üçüncü Yol’u tahkim etmek bu başlangıcı daha da iyileştirecektir.