Avrupa’dan ülkesi Kurdistan’a gelen ve burada yaşamı kamerasına alan Halil Dağ, ezilen halklara ‘Dağ Sineması’nı armağan etti. 2008’de ülkesinde yaşamını yitiren Dağ, ‘Bu ülke artık benim ülkem oldu…’ demişti
1 Nisan, Kürt sinemasında önemli bir yeri olan ve ezilen halklar için ‘Dağ Sineması’nı tarihe kazandıran Halil Uysal veya diğer adıyla Halil Dağ’ın ölüm yıldönümü. Avrupa’dan Kurdistan’a gelen ve buradaki hayat ile mücadeleden etkilenen Uysal, ardında birçok film ve belgesel bıraktı.
Kurdistan’da doğmayan, Kurdistanlı olmayan ama ülkesinin dağlarının hakikatini ve direnişini kameraya kaydeden ilk savaşçı olarak tarihe geçti Halil Dağ. ‘Dağ Sineması’nı Kurdistan ve ezilen halklar tarihine kazandıran ve ona ilk öncülük eden isim olarak hafızalara kazınan Halil Dağ, Kurdistan dağlarında sadece kamerasıyla değil, saldırı ve sömürüye karşı direnen bir savaşçı ve sanatçı oldu.
Almanya’dan özgür dağlara
Halil Uysal… Diğer adı Halil Dağ, 1973 yılında Almanya’da doğan ve gerçek adı Halil İbrahim Uysal olan yönetmen, kısa bir süre kalmak için 1995’te ayak bastığı Kurdistan dağlarından çok etkilendi ve bir PKK’li olarak yaşamaya başladı. İlk öğrendikleri ile dağ yaşamını fotoğraflayan Dağ, süreç içinde kısa film denemeleri yaptı.
RojNews’te yer alan habere göre, 2006 yılında, Kürt kamuoyunda çok beğenilen “Beritan” filmi ile Dağ, Kurdistan’daki amansız savaşı anlatacaktı dünyaya. ‘Ağrı Dağı’na Yürüyenler’ isimli bir proje için bir süreden beri Kuzey Kurdistan’da bulunan Halil Dağ, 1 Nisan 2008’de Şirnex’in Besta bölgesinde yaşanan bir çatışmada 3 arkadaşıyla birlikte şehit düşecekti.
Halil Dağ’ın (Halil Uysal) İzmir’de başlayan yolculuğu önce Avrupa’ya, oradan da Mezopotamya’nın dağlarına kadar sürüyor. Kürtlerin savaşını belgelemek ve haberlerini yazmak için başladığı serüveninde, ölümlerle karşılaşıyor, savaşın bütün boyutlarını yaşıyor; gerçeğe ve direnişe tanıklık ediyor ve dağlarda yaşamaya karar veriyor.
Fotoğrafçı olarak başladığı dağ yolculuğunda yaşanılan her anı görüntüleyen Halil Dağ, yazılarında ise bu görüntülerin kendisinde bıraktığı izleri anlatmaya çalışır ve herkesin bu güzelliklerden haberdar olmasını ister. Halil Dağ, bu duygularını şu sözlerle dile getirmişti:
“Bu topraklarda doğmadım ve bu topraklarda büyümedim. Kürdistan adını verdiğimiz bu ülkenin sadece dağlarını gördüm. Bir de uzaklardan şehirlerinin ışıklarını… Ama akarsularında ıslandım, kayalarına dokundum…”
Fotoğrafçı olarak geldi
Dağ, Önce bir fotoğrafçı olarak gelir Kurdistan dağlarına; sonra PKK’li olmanın, bunun savaşını vermenin muhteşemliğiyle tanışır. Zamanla gönlünün fotoğrafladığı her anı, yaşadığı her ayrıntıyı yazıya döker. Farklı zamanların sınırsız yoldaşlığını paylaşmanın büyüsünü her zaman yaşayan ve yaşatan Halil Dağ, şiir tadında başladığı bu dağ yolculuğunda herkesin bu şiiri okumasını, duymasını kimi zaman fotoğraflarla, kimi zaman kamerasıyla anlatmak ister.
Bu topraklarda doğmayan Halil Dağ, bu topraklarda büyütür yüreğini, dağ tadında. Her zaman gülmeyi ve güldürmeyi seven Halil Dağ, yürüdüğü her patikada tarihe bir iz bırakmanın sorumluluğuyla yürümüş ve aynı zamanı yaşayan tüm yoldaşlarının gönlünde unutulmaz anılar bırakmıştır. Çektiği Beritan filmiyle tüm dünyaya savaşın dünyasını ve amacını tanıtmıştır. Bu da savaşta yarattığı ilklerden biri olmuştur. Halil Dağ’ın bıraktığı bu miras üzerinden dağın büyüsü her alanda kendisini anlatıyor dünyaya.
Dağ sinemasını dünyaya tanıttı
Dağdaki yaşama dair gözlemlerini kaleme alan Dağ, şunları belirtir:
“Yemyeşil yaz sıcağında ter döktüm. Burada arkadaşlarım oldu, arkadaşlarım vuruldu. Onların arkasından gözyaşı döktüm. Bir zamanlar sadece fotoğrafladığım insanlarla yaşadım. Aynı yemeği, aynı battaniyeyi, aynı soğuğu paylaştım. Ölümlerine tanık oldum. Artık geçtiğim hiçbir mekan geride kalmıyor. Yürüyüp gitsem de artık hiçbir zamanı bırakamıyorum. Bu koca coğrafyada sanki kendi evindeyim. Dağ dağ dolaşırken, her kayada tanıdığım bir gerillanın simasını, çok sevdiğim bir arkadaşın kahkahasını duyuyorum. Sanki kendi evimin odalarında dolaşır gibi dolaşıyorum bu coğrafyada. Hiçbir şey uzak değil, hiçbir şey yabancı değil, uzansam dokunuyorum.”
‘Dağda kendimi tanıdım’
Dağlarda yaşadıkça kendisini tanıyan ve ülkesiyle bütünleşmenin muhteşemliğini kaleminde şöyle dile getiriyor Halil Dağ:
“Gördüğüm ve dokunduğum her nesne bana bir zamanı çağrıştırıyor, mutlaka geçmişte bir yaşanmışlığı anlatıyor. Burada bütün zamanları iç içe yaşıyorum. Bu dağlardaki bütün kayaların, taşların, böylesine zaman yüklü olduğunu önceleri bilmezdim. Onların zamanı kendileriyle birlikte tuttuklarını ve taşıdıklarını anlamam için yıllar gerekiyormuş.
Nihayet insanlar gibi olmadıklarını öğrendim. Onların hiçbir şeyi geride bırakmadıklarını, yanından geçip gitmediklerini, üstünden atlamadıklarını gördükçe, bu kayalara, taşlara, sulara olan sevgim gittikçe artıyor. Bazen ben de bir taş gibi bütün zamanı kendimde biriktirmek, tanıdığım bütün yüzleri, duyduğum bütün sözleri kendimde saklamak istiyorum. Bazen tek parça kaya gibi durabilmek istiyorum. Biliyorum tanıyorum ve seviyorum. Bu ülke artık benim ülkem oldu…”
KÜLTÜR SERVİSİ