Aziz Nesin’in güzel bir lafı vardır: “Ne sağcıyız ne solcu, futbolcuyuz futbolcu.”
Yıllarca komünist idik. Vay baba, çekmediğimiz mi kaldı? Bu yüzden kaç kere idam istemiyle mahkemelere verildik. Tabii tüm bu mahkemeler Askeri ve Örfi İdare Mahkemeleri idi. Yani Türk milleti adına değil de paşalar adına bizi yargılıyorlardı. Ve haliyle bize posta ile celp gelmiyordu bu mahkemelerden. Sabaha karşı evlerimiz basılır, çoluk çocuğumuz korku içinde perişan olurdu. Birkaç kitabımız suç unsuru olarak alınır, meçhul yerlere götürülürdük. Günlerce ne biz nerede olduğumuzu bilirdik, ne de yakınlarımız. Haliyle orada misafir muamelesi görmezdik. Küfür, dayak, işkence diz boyu idi. Ve suçumuz komünistlikti. Yani milliyetçi değildik.
Neyse ki, zaman geçti. Komünistlik yerini milliyetçiliğe bıraktı. Biz de modaya uyarak milliyetçi olduk. Ama olmaz ki, bu sefer milliyetçiliğimiz suç unsuru oldu.
Peki birader, neden Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Kazakistan, Çeçenistan, hatta 350 bin nüfuslu Nahcivan milliyetçiliği yasak değil de, bizim milliyetçiliğimiz yasak oluyor? Oluyor işte! Bunu sorduğumuzda ise, resmi otorite karşımıza uyduruk bir vecize ile çıkıyor: “Biz bize benzeriz.”
Bakın Oktay Ekşi ne diyor: “Kendini Türk hisseden herkes kardeşimizdir, şimdiye kadar böyle bir şey yoktu.”
Yani demek istiyor ki, kendini Türk hissetmeyen bir kimse Ekşi’nin ve temsil ettiği renkli basın ve resmi düşüncenin kardeşi değil, düşmanıdır. Örneğin ben kendimi Türk değil, Kürt hissediyorum. Öyle ise, ben Ekşi’nin düşmanıyım.
Görüyor musunuz, Yahudi kökenli Hürriyet gazetesinin köşesine bir engerek gibi çöreklenen Türk basınında bilmem ne başkanı olan bu adam, bir kalemde yirmi milyon Kürt vatandaşını düşman ilan ediyor.
Öyle ya umurunda mı adamın Türk ve Kürt halkları birbirine düşman olmuş, diğerinin gırtlağına sarılmış, ona ne. Sırtını İsrail’e dayamış ve zaten ödevi Anadolu halkları arasına fesat sokmaktır.
Hani nerede ise ben de tüm kötülükleri Erbakan gibi Siyonizm ve İsrail’den bileceğim. Ama benim Erbakan’dan şu farkım var: Ben Yahudi dediğim zaman bugünkü İsrail devletini kastetmiyorum. Benim sözüm, karaktersiz olup, Yahudilikten dönmelerdir. Bunlar Türkiye’de her sahaya hakim durumdadırlar. Örneğin Simaviler, Coşkun Kırca, Sami Kohen, Ahmet Emin Yalman ve diğerleri…
Yahudilerin Türkiye’ye gelişinin 500. yıldönümünü, bu yıl kutluyoruz. Onları İspanyol katliamından kurtarıp, Osmanlılara getirdik de ne oldu? Şahsen ben pişmanım. Bu 500 yıl içinde beyinlerini o kadar yıkadılar ki, ne Kürt ne de Türk ne ticaretten ne de siyasetten anlamaz, hatta anlayamaz.
Ticarette o kadar ilerlediler ki, padişah bile onlardan borç para aldı. Politikayı da onlar bilirdi.
Bugün de böyledir. Büyük Yahudi dönmelerini yazmak yasaktır. Ama şu bakanlık sırasına giren Anadolu halkları düşmanı Coşkun Kırca’ya bakın. Sanki ondan başka Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nı yürütecek bir Türk ya da Kürt yokmuş gibi.
Zaten Yahudilerde tarihi bir inanç vardır. Derler ki, “Tüm dünya sermayesi ve idaresi, Allah tarafından Yahudilere verilmiştir.” Hz. Musa, Davud, Süleyman, hatta İsa da Yahudi’dir. Onun için kimin elinde olursa olsun ve hangi yolla alabilirse, mal da idare de eskiden Yahudilerde olduğu için almakta bir sakınca yoktur.
Not: Sevinerek gördük ki, Dışişleri Bakanlığı’na Yahudi Coşkun Kırca değil de, Kürt Hikmet Çetin atandı.
——————
1 Aralık 1991
ARŞİV YAZILARI