Doğanın ve toplumun yasalarına dayalı bir yaşam, özgür yaşama giden yoldur. İnsanın sesi söze dönüştürdüğü, Çar anasır ile ikrarlaştığı, mana verdiği günden bu güne bu arayış devriye halindedir. Hakikat ve özgürlük adına verilen mücadelelerinin dönem dönem başarısızlıkla sonuçlanmasının nedeni doğanın ve toplumun yasalarına aykırı bir yaşam tarzıdır.
Hakikat ve özgürlük arayışında ikrar veren canları büyüten şey zorluklardır. Karşılaşılan zorluk ile mücadele etmek insanı büyük kılar, geçmişi geleceğe devriye eder, anda birleştirerek tarihsel kılar. Her mücadele ezeli ve ebedi anda birleştirir. An, geçmişin yükünü omuzlarından taşır. Hakikat ve özgürlük için yola revan olanlar, büyümeye ikrar verenlerdir. Sadece ikrar vererek değil, ikrarında duranlardır. Mansur’e Hallac, Nesemi, Hacı Bektaş- ı Veli, Bawa İshak, Kalender Celebi, Alişer, Ana Zarife, Ana Bese, Pir Sey Rıza ve daha nicelerini bu günde yaşatan, anda birleştiren şey baskılara, zorluklara karşı direnmeleridir. Direnmek özgürlüğün, yaşamın, bir başka ismidir.
Hakikati arayan insan, koşullara boyun eğmeyen insandır. Mevcut koşulları kendi lehine geliştiren, değiştiren ve dönüştürenlerdir. Dünya bu değerlerin yüzü suyu hürmetine ayakta duruyor. Yukarı Mezopotamya’da hakikati tanrıçalar temsil eder. Tanrıça İnanna, İştar (Star), Ninhursag, Tiamat bu mücadeleye ikrar verenlerdir. Bu gelenek bu güne kadar devriye halindedir. Bu hakikat “Jin Jiyan azadî” kelamı ile Gulbank haline gelmiştir. Bu Gulbankta esas olan ana kadının bilgeliğidir. Reya Heq Alevi inancında bu hakikat: “Yolun sahibi anadır, sır ondadır. Nur candadır. Can canan ile ananın deryasında damladır” şeklinde yöntemleşmiştir. Bu mana ile Demirci Kawa’nın zalim Dehak’a, İbrahim’in Nemrud’a, Musa’nın Firavun’a, İsa’nın Roma köleci sistemine, Hz. Hüseyin’in Yezid’e karşı mücadelesi sadece bir grup ya da kavim için değil, tüm insanlığın kurtuluşu içindir. Bu direnişe “Kültürel direniş damarı” demek yerinde bir tanımlama olur. Her direniş zamanın ve mekanın ruhunu içinde barındırır. Mart ayı kadimden günümüze kadar bu direnişin sembolleri ile nurlanmıştır.
26 Mart 922’de “Enel Hak” dediği için, cümle canı Hakkın cemali olarak kabul ettiği için, dini iktidarlarına araç eden Nahak zihniyetin temsilcileri tarafında önce kolları, bacakları kesilir, sonra başını gövdesinden ayırarak katlettiler. Bununla yetinmediler, bedenini yakarak Fırat Nehri’ne attılar. Abbasilere karşı gelişen Karmeti hareketine katıldığı, gizli örgütleyicisi olduğu, dai’si olduğu gerekçesi ile bedeni parça parça edilir, sonra yakılır. Hallac-ı Mansur ‘un ruhu Sivas Madımak Katliamı’nda tekrar yakıldı. Aradan bin yıl geçmesine rağmen değişen bir şey olmamıştır. Hakikat ve özgürlük arayışçıları hala yakılıyor.
Hallac -ı Mansur, hakikate aşk düzeyinde bağlıydı, bir gerçeklik arayışçısıydı. Bu düşüncelerini zindandayken yazdığı Tavasin’de dile getirmektedir. “Kitabü’t Tavasin” adlı eseri aşk, arayış, özgürlük ve tasavvuf konularında önemli bilgiler taşır. Ta ve Sîn harflerinin okunuşuyla elde ettiği “tasin” sözcüğünden (çoğulu tavasîn) yola çıkarak kitabına bu ismi vermiştir. Hallac-ı Mansur bu eserinde gerçeklik üzerine şöyle der: “Gerçeklik çok gizlidir, açıklanamaz. Ona giden yollar dardır. Yolcuların karşısına doymaz ateşler, engin göller çıkar. Yabancı işte bu patikalardan geçer. Duraklarda görüp yaşadıklarını anlatır. Bunlar kırk duraklardır.” Hallac kırk durak içinde ilk durağı “adap” yani yöntem olarak esas almıştır. Zerdüşt peygamberin “doğru düşün, doğru söyle, doğru yap” kelamı Mansur’da bedenleşmiştir.
Hallac-ı Mansur hocasıyla yaptığı bir tartışmada “(….) eğer yol hedefe götürmeyecekse o yolda yürümenin anlamı ne?” dediği rivayet edilir. Yöntemde esas olan bir amaca götürmesidir. Bir amaç söz konusu değil ise yola gerek yoktur. Yöntemde esas olan amaca ulaşmak. “Aslolan yoldur, yol cümleden uludur” desturu hakikat arayışında yöntemi işaret etmektedir.
Mansur, zalimin talim ettiği yoldan hakikate varılmayacağını dile getirirken, bu mücadelede canından olmuştur. Bu tarihi gerçeklik yüzyıllar sonra Kul Nesimi’nin (14.yy) kelamında, “Sırat-ı Müstakim üzre gözetirim Rahim’i. İblisin talim ettiği yola mihnet eylemem” dile getirmiştir. Zalimin talim ettiği yol, zulmat deryasının, tekçi zihniyetlerin, Nahak anlayışın yoludur. Bu yola ikrar verilerek hakikate ulaşılmaz. Zalimin yolu ne hakikatle, ne ahlakla ne de politika ile ne de adalet ve eşitlikle ilgisi yoktur. Toplumun değerlerini, varlığını, birliğini, dirliğini darbeleyen, ortadan kaldırmaya çalışan, gasp eden, sömüren, ötekileştiren, parçalayan, inkâr ve imha eden bütün yaptırımlar hakikat dışılıktır, zalimin talim ettiği yoldur.
Rıza toplumu hakikati söz, eylem, düşünce birliği üzerine inşa edilmiştir. Mansur’un “Enel Hakk” kelamı bilginin kapısıdır. Mansur, kendi farkına varmış, kendisini çözmüş, kendi gayretinin, kendi kelamının sorumluluğunu bilen bir bilgedir. Sözünün gücü hakikati dile getirmesidir. Mansur’a göre “Hak varlığın birliğindeki özdedir. Yane Vahdet -i Vucuttur. Bundan dolayı Hak benim gizli yüzümdür” deyince sırrı ifşa etmiştir. Aslında Abbasilerin iktidar İslamına karşı bir direniş göstermiştir. Alevilerin birçok erkanında, meydan açarken “yedi iklim, dört köşede, on sekiz bin alemde kendini nakşeyleyen, insana bahşeyleyen Hakk’ın adıyla” demeleri Mansur’un ifşa ettiği sırdır. Sır, Mansur’da ifşa olmak istedi. Mansur niye sırrı ifşa etmek istedi? Mansur’un direnişinde ve zihninde, dilinde sır evrende görünür oldu. Evren Mansur’un şahsında insanda görünür oldu. Bundan dolayı “insan mikro evrendir” deniliyor. Bu hakikati Mansur “onun varlığı bana kendisini benim içimde gösterdi ve ben de ona kendi varlığımı gösterdim. Böylece o benim içimde kendini tanıdı” şeklinde dile getirmiştir. Böylelikle “Hak Adem’dedir” söylemi zirveleşti. Mansur, kendisini evrensel oluşla tamamlamıştır.
Darağacına götürülürken, asılacak ağaca niyaz oluyor ve “Darağacı bizim için Hakkın Miracıdır” demektedir. Tıpkı bin yıl sonra Sey Rıza’nın yaptığı gibi. Hakikate ve özgür yaşama aşk düzeyinde bağlıdır. Biliyoruz ki; hakikat arayışı içinde olan, yeniyi var eden filozoflar, önderler, peygamberler, bilim insanları, öncüler, veliler, rayberler aynı zamanda büyük inanç sahipleridir, kültürel direniş hattını canlı tutmuş değerlerdir. İnançtan yoksun hakikat ve özgürlük arayışı olur mu? İnanmayan, inandıramaz.
Mansur ê Hallaç’ın “eğer yol hedefe götürmeyecekse o yolda yürümenin anlamı ne?” diyerek o günden bu güne yolumuzu arsıza, hırsıza, nursuza düşürenlere seslenmiştir. Yöntem belirlenirken hedefe ulaşma kaygısı esas alınmalıdır demektedir.
Mansur ê Hallac’ın şahsında, o günden bugüne hakikat ve özgürlük arayışında darağacını Hakkın Miracı olarak gören Serdar olan canların anılarının önünde dardayız. MANSUR Darımız, Xizir kılavuzumuzdur.