Son zamanlarda Batman ve Amed’de daha çok görünür olmaya başlayan Hizbul-Kontra’nın, bir devlet projesi olarak özgür Kürt kimliğine karşı iyice palazlandırıldığı biliniyor. Tarihi korkunç cinayetlerle dolu bu gerici kontra örgüt mevcut haline Kürt halkının en yiğit insanlarını arkadan vurarak geldi.
Kendilerine her ne kadar geçmişte Hizbullah deseler bile halk tarafından bu örgüte Hizbul-kontra denildi çünkü edimler ve hizmet ettiği anlayış kontralıktı. Geçmiş pratiklerini unutturmak için arka arkaya heybelerindeki envai çeşit maskeleri çıkarmalarına rağmen halk bunu yutmuyor ve suratlarındaki bin bir maskeye rağmen “Kontra” ifadesini kullanıyor.
Halk tarafından bu örgüte kontra dendiğinde ise surat hemen bin bir halinin en kullanışlı olanına bürünüp masum edaları takınmaya başlıyor. Ancak sıkıştıklarında gerçek yüzlerini Batmanlı bir muhtar adayı ile göstermekten de çekinmiyorlar. Muhtar adayı kılıklı surat medyaya servis edilen sahte bin suratı deşifre eder nitelikte. Kendi “evlerine” döndüklerinde hala kafa kesmekten bahseden bu anlayışa halk kontra dediğinde ise kendilerine haksızlık ediliyormuş gibi safa yatma hallerine girişiyorlar.
Doğal olarak şu soru açığa çıkıyor, devrimci Kürt gençlerine domuz bağıyla işkence edip onları mezar evlere gömen bir sistematik cinayet şebekesine kontra denmesin de ne densin? Mazlum Kürt yurtseverlerini bir nevi infazı üstlenme imzasına dönüştürdükleri takarof ve makarov marka silahlarla katleden vahşi bir örgüte “Allah’ın Partisi” denilebilir mi?
Bu yüzden bu örgüt her ne kadar bin bir suratlarından biri olan Hüda-Par adını almış olsa da vahşetlerine maruz kalan ve hafızası oldukça canlı olanlar Hizbul-Kontra ya da Hizbul vahşet demeye devam ediyor. Kavramları doğru kullanmak önemli çünkü olay ve olgulara daha doğru bakmamızı sağlar. Kavramlar yanlış kullanıldığında tehlike yeterince anlaşılmaz, at izi it izine karışır, ölçüler muğlaklaşır, bin bir suratlılar tanınmaz.
Kontra denilirken Kürtlerin aklına ilk gelen Hizbul-Kontra oluyor. Bu yüzden kimileri istedikleri gibi kendilerini farklı isimler adı altında “şirin” göstermeye çalışsa da bu “şirinliğin” bir devlet politikası olduğu kimi makamların itiraflarıyla biliniyor.
Zaman zaman kimileri tarafından “nasıl olsa halkımız her şeyin farkında, hatırlatmamıza gerek yok” sözleri söyleniyor. Bu gaflete düşülmemesi gerektiğini önemle vurgulamak isterim. Zira farkında olmayan ve halkımıza yaşatılan 90’lı yıllar vahşetinden bihaber bir kesim olduğunu ve Hizbul-Kontra’nın da özellikle bu kesimin yarattığı boş alana kimlik ve dini duyguları sömürerek girmek istediğini görmek gerekir. Kimi şeyler hatırlatılmadığında kolayca unutulabiliyor. Bu yüzden Hizbul-Kontra’nın vahşetini unutturma politikasına karşı “zaten halkımız ne olduklarını biliyor” basitliğiyle yaklaşmamak ve her fırsatta sistematik bir hatırlatma politikasıyla boşa çıkarmak gerekiyor.
Şu soru bin bir suratlıların yüzlerine vurulmak için bekliyor: Kürt dili ve kimliğinden bahsediyorsunuz, peki ama enselerine satırla vurduğunuz, tek kurşunla güpegündüz katlettiğiniz, domuz bağıyla bağlayıp üzerine beton döktüğünüz devrimci Kürt gençleri Kürt dili ve kimliği için canlarını feda etmekte dahi tereddüt etmeden mücadele etmiyor muydu? Amacınız Kürt dili ve kimliğinin özgürce kullanılması ise o gençleri neden katlettiniz? Neden!
Hatırlamak ve hatırlatmak önemli. Bin bir suratlı Hizbul-Kontra’nın daha dün dini değerleri sömürerek Kürt halkına karşı birer katil şebekesine dönüştüğünü unutmadan, bugün de Kürt halkı açısından önemli olan Şeyh Said, Seyid Rıza, Kürt dili ve kimliği etrafında büyük bedellerle açığa çıkan değerleri kullanmaya çalıştıklarını hatırlatmak gerekir.
“Birazcık abarttınız galiba, masum insanlara benziyorlar, maça gidiyor, seçim bürolarını ziyaret ediyor, herkese el uzatıyorlar” diyenlere Farqîn’e bağlı Yolaç köyü Camisinin altındaki sorgu evlerinden çıkan cenazeleri hatırlatmak gerekir. Bir de onları nice yiğit evladını veren Sason, Nisebîn ve Cizre halkından dinlemek gerekir. Emin olun ki dinleyince birer birer düşecek maskeleri.
Maskesiz yüz olan Hizbul-Kontra bugünlerde hangi surata ihtiyaç duyuyorsa ona bürünüyor. Kendilerini Kürt halkına kabul ettirmek için taktıkları maskeleri hafiften indirdiğinizde satır gülüşlü, domuz bağı bakışlı, mezar ev zihinli gerçek yüzlerinin ortaya çıkması kimseyi şaşırtmamalı. Bir varsayımdan bahsetmiyorum, çok değil daha bundan bir yıl önce Batman’da Hizbul-Kontra’nın muhtar aday görünümlü tetikçivari tipi Kürtleri kafalarını keserek katledecekleri tehdidinde bulunmuyor muydu?
Peki Hizbul-Kontra öne çıkarılarak ne amaçlanıyor? Kürt halkının özgürlük mücadelesini Bakur’da zayıflatmak ve mümkünse Kürt sorununun tartışılacağı platformlarda sahte bir muhatap haline getirmesi amaçlanıyor. Yarın AKP-MHP iktidarı Kürt sorununun çözümü adı altında bu yapıyla müzakere yürütürse şaşmayalım çünkü amaç bu. Devlet politikası tam da bu. Bu yüzden devletin tüm imkân ve olanaklarından yararlandırarak Kürt Özgürlük Mücadelesini tasfiye etmeyi amaçlamaktadırlar.
Önemle hatırlatmak isterim ki AKP-MHP-KDP-Hizbul Kontra ittifakı geçici bir seçim ittifakı değil, bir soykırım ittifakıdır. Özellikle bu ittifaka KDP ve Hizbul-Kontra’nın alınışı, özgür Kürdü soykırımdan geçirme, hain ve işbirlikçi Kürdü kendine yedeklemedir. Ne acıdır ki bu soykırımda hain Kürde biçilen misyon özgür Kürde karşı tetikçiliktir. Kürt düşmanları için bu seçim ya da başka seçim tabanı manipüle etme alanıdır, taktikseldir. Stratejik olan ilk fırsatta Kürt soykırımını sonuca ulaştırmadır.
AKP-MHP ittifakının önümüzdeki günlerde Kurdistan’da daha fazla Hizbul-Kontra yapılanmasının önünü açması, toplumsal tabanını oluşturabilmek için her türlü imkânı sunması, son günlerde Batman örneğinde olduğu gibi provakatif ortamlarla halkın kafasını karıştırmaya çalışması kuvvetle muhtemeldir.
Devlet nasıl ki Başur’da mankurtlaşan KDP’yi, Rojava’da ENKS’yi öne çıkarmak istediyse, Bakur’da ise Hizbul-Kontra yapılanmasını daha fazla maskelendirerek öne çıkarmak isteyecektir. O açıdan bu durumu geçici bir seçim ittifakı olarak görmemek gerekir.
Sonuç olarak özgürlük mücadelesi veren herkesin Hizbul-Kontra’nın bin bir suratını kamuoyunda ve toplumda teşhir etmesi ve ciddi bir bilinçlenmeyi yaratması gerekir. Zira vakti zamanında üzerinde düşünülmeyen şeylerin bedeli daha sonra o konu hakkında uzun uzun düşünmek olacaktır.