Dünyada giderek azalan su varlığı yaşamı ciddi anlamda tehdit ederken, Dünya Su Günü kutlamaları yapılıyor. Kapitalizmin neden olduğu su sorununun ise kapitalizm koşullarında çözülmesi imkânsız
1993 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda ilan edildiğinden bu yana Dünya Su Günü olarak 22 Mart tarihi yine timsah gözyaşları eşliğinde kutlandı. Dünyada temiz sular kirletilip hızla tüketilirken karanlık bir geleceğe savruluyoruz. Enerji üretimlerinden sanayi üretimlerine kadar tüm sistem aşırı üretimlerini sürdürmek adına suları kendine bağlamış durumda. Termik santraller bulundukları bölgede su varlığını emerken, diğer yandan kaya gazı ve kaya petrolü üretimleriyle jeotermal enerji tesisleri hem suları tüketmekte hem de akiferleri zehirlemektedir.
Su pahalı bir metaya dönüştü
Sermaye devletleri akarsuları, gölleri ve yeraltı sularını sermaye hizmetine bağlamak için su döngüsünü bozan devasa büyüklükte barajlar inşa ederken, aynı zamanda inşa edilen bölgelerde iklim koşullarının değişimine yol açarak kuraklığı tetikliyor. Tüm bunlar yetmezmiş gibi yeraltı sularını da kontrol etmek ve depolamak amacıyla su döngüsünü kökten bozan yeraltı barajları inşa etmekteler. Susuzluğa çare üretme iddiasıyla inşa edilen yeraltı barajları akarsuları kuruturken, diğer yandan bu sular sermaye üretimlerine bağlanmaya ve nihayetinde tüm su varlığı sermayenin elinde pahalı bir ticari metaya dönüştürülerek, 0,5 litre suya 10 TL gibi bir rakamı ödemek zorunda bırakılmaktayız.
Su döngüsü karmaşık bir sistem
Susuzluğun başlıca nedeni aşırı su kullanımları ve su döngüsünün tamamen bozulmasından kaynaklı olarak yaşanmakta. Su döngüsü genellikle buharlaşma, yoğunlaşma ve yağış olarak kolay bir döngü gibi algılanırken gerçek çok daha karmaşıktır. Su dünyadaki yaşam için olmazsa olmaz bir varlıktır. Su dünya ekosistemi içinde hava, bulut, okyanus, göller, bitki örtüsü, kar örtüsü, buzullar gibi önemli birbirine bağlı parçalardır. Sıvı halindeki su, su buharı şeklinde buharlaşır, bulutlar halinde yoğunlaşır ve yağmur ya da kar halinde yağış olarak dünyaya geri döner. Sıvı haldeki su, yerin içinden ve yer üstünden bir yandan diğer yana karasal alanı takip eder. Yeraltı suyu bitkilere ulaşır ve bitkilerden buharlaşarak atmosfere gönderilir.
Su döngüsü asla bozulmamalı
Kuraklık ve sel gibi aşırı olayların anahtar noktası döngünün bozulmasında yatmaktadır. İnsanlar suyu içmede, sanayide, tarımda, enerjide, temizlikte kullanır. Hem insan kullanımı hem de ekosistem sağlığı için su döngüsüne müdahale edilmemesi gerekmektedir. Birçok bölgede, kapitalist üretim süreçleri ve değişen iklim nedeniyle sular giderek azalmaktadır. Kapitalizmin neden olduğu iklim değişikliği sonucunda giderek artan kuraklık, şiddetli yağış gibi aşırı hava olayları su kaynaklarını olumsuz etkilemektedir. Su döngüsünün kesintisiz sürmesi ise tüm canlılar için yaşamsaldır.
Dünya su kıtlığına yürüyor
Dünya Kaynakları Enstitüsü’nün yayınladığı bir raporda, dünya nüfusunun neredeyse dörtte birinin su kıtlığı içinde ve temiz suya erişememe riski ile karşı karşıya olduğu yer aldı. Küresel ısınmanın susuzluk riskini daha da artırdığına dikkat çekilen raporda tatlı su kaynaklarının tehlikeli biçimde tükendiği uyarısında bulunuldu. Su kıtlığı riski listesinin ilk beş sırasında Katar, İsrail, Lübnan, İran ve Ürdün’ün olduğu belirtildi. Rapora göre su kıtlığı riskinin en fazla olduğu 17 ülkede tatlı su kaynaklarının yüzde 80’i tüketilmiş durumda. Araştırmacılar, aralarında Hindistan, Pakistan, Türkmenistan ve Suudi Arabistan’ın da bulunduğu 27 ülkenin ‘yüksek seviyede su kıtlığı tehlikesi’ ile karşı karşıya bulunduğuna vurgu yapıyor. Türkiye ise ‘su kıtlığı riski listesinde’ 164 ülke arasında 32. sırada yer alıyor.
İlk kurbanlar hayvanlar
Avrupa Çevre Ajansı verilerine göre, su rezervleri kişi başına bin 700 metreküpün altına düştüğünde bölgenin su kıtlığı yaşadığı kabul ediliyor. İnsan nüfusu üzerinden ortaya konan su kıtlığı verisi gerçeği yansıtmıyor. Sanayinin ve son dönem ortaya çıkan kaya gazı üretimlerinin yapıldığı bölgelerde insan sayısı üzerinden yapılan analizlerin kapitalist üretimlerin yarattığı yok oluşu maskeleme işlevi gördüğü anlaşılabiliyor. Avusturalya’da susuzluk nedeniyle 10 bin deve ve atın öldürülmesi su kıtlığına çözüm olarak sunulurken, Avustralya’da bulunan 10 binlerce kaya gazı sondaj kuyularında kullanılan su miktarı ise ne açıklanıyor ne de değerlendirmeler içine alınıyor. Endüstrinin kullandığı su miktarı gizlenirken hayvanlar su kıtlığının ilk kurbanları oluyor.
Sıra yeraltında
Dünyada ciddi bir ekolojik kriz yaşanırken bu krizi bertaraf etmek adına tek dertleri sermayeye yeni birikim yolları açmak olduğunu izliyoruz. Kapitalizmin bir zorunluluğu olan aşırı üretim ve tüketim politikalarının yol açtığı küresel ısınma, susuzluk, toprak kayıpları vb. sorunlar karşısında devletler sadece şirket çıkarlarını öncelediği ve yaşanan ekolojik krizden nasıl faydalanırım anlayışıyla hareket ettikleri ortada. Türkiye’de de benzer süreçler yaşanıyor. Tüm akarsular çeşitli enerji üretimlerine bağlanmış durumda. Tüm bu gerçekler apaçık ortadayken, yerüstü sularıyla yeraltı sularının milyarlarca yılda oluşmuş olan döngüsel ilişkiyi bozmaya ve büyük ekolojik yıkıma hazırlanıyorlar.
EKOLOJİ SERVİSİ