Moskova’da bir konser salonuna yapılan terörist saldırısında 60 insan öldü, 100’ü aşkın insan yaralandı. Karar Gazetesi’nin haberine göre saldırıyı DAİŞ üstlendi.
Bu haberin yer aldığı gazetede bir de şu haber var: “İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, X hesabından yaptığı paylaşımda 8 ilde IŞİD terör örgütüne yönelik eş zamanlı olarak gerçekleştirilen ‘Bozdoğan-15’ operasyonlarında 24 şüphelinin yakalandığını açıkladı.”
Belli ki, İçişleri Bakanlığı, saldırıyı yapanların “Türkiye ile irtibat ve iltisaklı” olma ihtimaline karşı acele bir önlem almış.
Moskova’daki dehşet verici saldırının olağan şüphelisi hiç kuşkusuz DAİŞ’tir. DAİŞ nerededir? Elbette birçok yerdedir de, bunların ana üssü neresidir? İşte bu soru sorulunca olağan şüpheliler arasına isim, kılık, kıyafet değiştiren DAİŞ’in kendisi ve türevlerinin yanında bunların konuşlandığı toprakları işgal eden Erdoğan iktidarını katacak olanlar da olur. İşgal edilen Rojava topraklarında DAİŞ ve türevlerinin nasıl örgütlendiğini en iyi bilecek olan isim Türk İçişleri Bakanı’dır. Şüpheleri üstünden atmak için aceleyle uydurma bir DAİŞ operasyonu icat etmesi de bu bilgi ışığında bir hayli “manidardır.”
Şu anda bile Rojava şehirleri Türk devleti tarafından bombalanıyor. Bombalar kimi zaman on bini aşkın DAİŞ’linin esir alınarak kapatıldığı kamp tipi hapishanelerin yakınlarında patlıyor. Bir ara DAİŞ neredeyse bu kampların savunmasını yıkıp, terörist “kardeşlerini” kurtaracaktı. Bizzat Erdoğan geçenlerde yaptığı konuşmada, bu yaz Irak’ın 40 km içine gireceklerini ve aynı zamanda Suriye’de “yarım bıraktıkları” işgali de tamamlayacaklarını açıkladı. Böyle bir işgal harekatı olduğu zaman esir edilen teröristlere gün doğacağını bu örgütün tehdidi altında bulunan bütün devletler çok iyi biliyor. Çünkü bu işgalde yalnız Türk ordusu görev almayacak. Aynı zamanda bu ordunun saflarında, işgal altındaki topraklarda Türk devleti tarafından örgütlenen, silahlandırılan ve maaşları ödenen DAİŞ türevli cihatçı teröristler de yer alacak. Bunların Rojava kantonlarına ayak bastıkları ilk gün, “tutuklu yakınları” olarak hapishaneleri “ziyaret” edecekleri ve yakınlarına “ehlen ve sehlen” diyecekleri şüphesizdir.
Şu anda Türkiye’de HDP’li yöneticilerin yargılandığı bir dava var. Davanın konusu Kobane’ye yönelik DAİŞ saldırısına karşı Kürdistan’da Kürt halkının protesto eylemlerine şu anda AKP’nin müttefiki olan Hüdapar’ın arkasındaki Hizbullah’ın saldırısıyla yaşanan ve birkaçı hariç çok sayıda HDP üyesinin can verdiği olaylar. Bilindiği gibi bu olaylar başlamadan önce, Erdoğan “Kobane düştü düşecek” diyerek bir sevinç gösterisinde bulunmuştu. Sevinmesi de doğaldı, çünkü o günlerde Kobane düşseydi, şimdi Erdoğan’ın işgal etmeye hazırlandığı Rojava diye bir isim bile olmayacaktı. Şimdi yargılamaya konu olan Kürt halkının ayağa kalkması Kobane’de DAİŞ’in yenilgisinde büyük bir rol oynadı. O günlerde Özgür Gündem adına oradaydım. HDP’li üyelerin ve hatta belediye başkanlarının evlerinin duvarlarındaki kurşun izlerini görmüşlüğüm var. Sınırda Türk askerleriyle DAİŞ militanlarının alış verişlerinin belgelerini bilirim.
Türk devletinin o ölüm kalım günlerinde, ABD’nin baskısı ile HPG güçlerinin Kobane’ye intikaline göz yumması, PKK yöneticisi Karayılan’ın bir konuşmasında değindiği gibi, Erdoğan’ın HPG güçlerini DAİŞ’in yeneceğine (Kobane düştü düşecek demesinden de anlaşılacağı üzere) kesin olarak inanıyor olmasından dolayıdır. Nitekim Kobane’de HPG güçleri çok büyük kayıplar vermiş, en tecrübeli komutan ve savaşçılarını kaybetmiş, ancak Erdoğan’ın umduğu olmamıştır.
Bu tarihi arka plan da gösteriyor ki, şu anda Efrin, Serekaniye gibi işgal altındaki topraklarda DAİŞ’i yenen Kürt yerleşimcilerini göçertip, yerine içi DAİŞ’çi terörist kaynayan rejim karşıtı Arapları yerleştiren Erdoğan rejimi doğal olarak Moskova’daki saldırının failleriyle irtibat ve iltisaklı sayılacaktır.
Eğer saldırıyı gerçekten DAİŞ yaptıysa, Rusya’nın hedef alınması Rusya’nın desteğindeki Beşar Esad yönetiminin işgal edilen topraklardan Türkiye’nin çekilmesi talebine bir yanıt da sayılabilir. Öyledir ya da değildir. Değişmeyen husus, DAİŞ’in hala büyük bir tehdit olduğu ve Erdoğan rejiminin de çakma operasyonlarla “olağan şüpheli” durumundan kurtulmak için çabaladığıdır.
DAİŞ tehdidi Gazze savaşıyla dünyanın dört yanındaki Müslüman halkların bağrında, bütün Batılı devletlere karşı öylesine büyük ve haklı bir tepkiye neden olmuştur ki, bu öfke dalgasında DAİŞ teröristleri büyük bir keyifle sörf yapma fırsatı yakalamıştır.
Bu dalganın Türkiye kıyılarını vurması istenmiyorsa, muhalefet ve terörün hedefi olacak olan Türk halkı Erdoğan’ın işgal planlarına karşı çıkmalıdır.
Terörizmin merkezi işgal edilen Rojava topraklarıdır.