DEM Parti Demokratik Yerel Yönetimler Kadın Kurulu Üyesi Zeynep Sipcik ile eşbaşkanlık sistemini konuştuk: Temsiliyet olarak değil de koltuk gözüyle bakan zihniyetler parti içerisinde de olabiliyor. Biz özneleşen kadının temsiliyetinin gittikçe yaygınlaşmasından rahatsız olan erkek egemen zihniyete karşı da mücadele ediyoruz
Nesli Şahiner
Kurdistan ve Türkiye yerel seçimlere gün sayıyor. Türkiye’deki partiler bu yıl da eşit temsiliyette sınıfta kalırken Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) eşbaşkanlık sistemiyle kadın düşmanı kayyımları göndermeye hazırlanıyor. Eşbaşkan adayları Kurdistan’da mahallelerden sokaklara, evlerden köylere kadınlarla ve halkla bir araya geliyor. Her seçim etkinliği coşkulu anlara sahne oluyor… DEM Parti Demokratik Yerel Yönetimler Kadın Kurulu Üyesi Zeynep Sipcik, yerel seçimlerin eşiğinde Kürt kadınlarının ve halkının taleplerini, ön seçim sürecini, kayyım zihniyetindeki kenti ve seçim çalışmalarını gazetemize anlattı.
- Amed Belediyesi 2019’dan bu yana kayyımın elinde. Kadına düşman bir iktidar ve kayyımın olduğu bir kentte siyasetçi bir kadın olarak ne yaşıyor, ne hissediyorsunuz?
Ben Amed’de doğup büyüdüm. Bu kentin yetiştirdiği bir kadınım. Üniversiteden sonra Amed’in dışına çıkmaya başladım. Mardin’de kadın çalışmaları yürüttüm, sonrasında Dargeçit ilçesinde eşbaşkanlık yaptım. Kürt kimliğine sahip bir kadın olarak kayyımın yarattığı tahribatların hem bire bir tanığıyım hem de bunun acısını çok içten hissediyorum. Kayyımdan önce kadın merkezleri, dil kurumları, kültür kurumları vardı. Gidince ait olduğunu hissettiğin, seni motive eden, geliştiren mekanlar ve kurumlar vardı. Sizin seçtiğiniz anlayışın ulaşım aracıyla, kayyımın ulaşım aracının ambiyansı bile çok farklı oluyor. Bir kuruma giderken sokakta yürürken her yerde işgalci kayyım, zihniyetini ve varlığını sana hissettiriyor. Senin kentindir ama kendi dilini savunabileceğin mekanlar bile kapatılmış. Ve her an kayyım işgaline son vermen gerektiğini de iliklerine kadar hissediyorsun. Çünkü bu varlık ile yokluk arasında bir mücadele.
- Kayyımlardan önce kadınlar birçok alanda çalışıyordu, hatta ulaşımda kadın şoförler vardı değil mi?
Büyük şehirler başta olmak üzere ilçe belediyeleri de dahil şehir içi dolaşımda kadın şoförlerimiz vardı. Kadın şoförler yetiştirmek o kadar güzel bir şey ki, bir devrimdir. Birçok yerde kadın arkadaşlar otobüslerde, minibüslerde şoförlük yapıyordu. O kadar yakışıyor ki bir kente bu. Çünkü insanların birbirleriyle bire bir muhatap olabileceği bir yerdir ulaşım. Daha çok erkeklerin güdümünde olan bir mekanizmada bir kadını görmek, hakimiyetin bir kadının elinde olduğunu görmek insanlara çok iyi geliyor. Şu an Amed’de otobüse biniyoruz, şoförler o kadar agresifler ki, o kadar diyaloğa kapalılar ki… Bu şoförler en az 5-6 kişiyle münakaşa ediyor kaba söylemlerle. Yolculara yaklaşımları erkek egemen zihniyeti fazlasıyla yansıtıyor. Böyle bir atmosferde ulaşımda olmak hem tehlikede hissettiriyor hem de her an kaza geçirecekmiş duygusu veriyor. Oysa bir de kadının hakimiyetinde olan bir otobüsü düşünün. Arada dağlar kadar fark var. Yanı sıra bizim belediyelerde ekolojik, demokratik, kadın özgürlükçü iddiamız var. Biz birlikte çalıştığımız kişilere işçi ya da personel demiyoruz, birlikte çalıştığımız arkadaşlar olarak görüyoruz. Bu duyguyu, bu anlayışı yaratmak, topluma sirayet ettirmek başka bir kent yaratmak açısından büyük önem taşıyor.
- DEM Parti olarak yerel seçimler için adaylarınızı ön seçimle belirlediniz. Ön seçimin nedeni ve amacı neydi?
Genel seçim sürecini yaşadık geçen yıl 14 Mayıs’ta. O dönem bir oy kaybı da gerçekleşti, kuşkusuz bu sistemin çabasından bağımsız bir sonuç değildi. Ama bu durum kendimizdeki eksiklikleri görmeye dönük bir sürece de vesile oldu. Genel seçimlerden sonra Kurdistan’ın hemen her yerinde hak toplantıları gerçekleştirildi. Türkiye ayağında da yapıldı. Halk toplantılarına kadınların da büyük ilgisi vardı. Bu toplantılarda halkın birçok talebi oldu ama en çok öne çıkan talep katılımcı bir demokrasi ihtiyacıydı. Verilen mesaj şuydu: ‘Vereceğin her kararda, atacağın her adımda benim de görüşüm ve katkım olsun’du. Katılımcı demokrasi bu coğrafyanın kaçınılmaz bir gerçeğidir, bizim iddiamız da budur ve halkımız bunu bir kez daha bize tüm gerçekliğiyle hatırlattı. Önümüze koydu. Ön seçimleri bu kadar önemsememizin en büyük nedenlerinden biri halk toplantılarından çıkan talepti.
- Kadınların öne çıkan talepleri ne oldu?
Kadınların toplantılarda kurdukları temaslarda en fazla öne çıkan talep, kendilerini güvende hissedebileceği kentlerdi. Kayyım işgalinden sonra gasp edilen kadın kazanımlarının tekrardan geri alınması da öne çıkan taleplerdendi. Kadını ekonomik olarak güçten düşürme, işsiz bırakma, eve, aileye hapsetmeye yönelik çabalara karşı bilinçli Kürt kadını bu kalıpları reddediyor. Reddediyor ve muhatap bulmak istiyor. Ekonomik olarak da kendini iyi hissedebileceği, katkı sunabileceği, üretebileceği alanlar oluşturulmasını istiyor. Bunlar öne çıkan taleplerdi.
- Belediyeler eşbaşkanlık modeliyle yönetilirken kadınların tutumu nasıldı?
Kendimden bir örnek vereyim. Mardin’in Dargeçit Belediyesi’nde eşbaşkandım daha önce. Çok gençtim, 28 yaşındaydım o zaman. Şu farkı görebiliyorsunuz: Bir kadının belediyede yönetimde olması ya da belediyede eşbaşkan pozisyonda yer alması bile o kadar büyük bir güven veriyor ki kadınlara, müthiş bir güven veriyor. Kadınların çoğu belediyeye geldikleri zaman ‘Biz ilk defa belediyeye geliyoruz’ diyorlardı. Çünkü ‘Belediye eşbaşkanımız kadındır. Bizi muhatap alacağını biliyoruz. Merak ediyoruz, görmek istiyoruz’ diyorlardı. İlla bir iş için de gelmiyorlardı ve büyük bir özgüvenle geliyorlardı. Bunun hissettirdiği duyguyu düşünebiliyor musunuz?
- Partinizde eşbaşkanlığı hedef alan bazı söylemler de sarf edildi. Neler yaşandı, biraz bahseder misiniz?
Biz belediyeleri ilk aldığımızdan bugüne kadın kazanımlarını sürekli arttırıyoruz. Kayyımların işgal bölgesinde dahi biz kadın kazanımlarını arttırmaya çalışıyoruz, öyle bir iddiamız var. Böyle olunca da şu kaçınılmaz oluyor: Erkek egemen zihniyetin alanı gittikçe daralıyor, bunu kabul etmek onlar açısından zorlayıcı oluyor. Temsiliyet olarak değil de koltuk gözüyle bakan zihniyetler parti içerisinde de olabiliyor. Biz sisteme karşı özneleşme mücadelesi veriyoruz, kadın soykırımına karşı mücadele ediyoruz. Yanı sıra kendi içimizdeki erkek egemen anlayışa karşı da mücadele veriyoruz. Ama birbirini itme, birbirini kabul etmeme üzerine değil bu mücadele. İddiasında bulunduğumuz paradigma, sadece kadını değiştiren, dönüştüren ve özneleştiren bir mücadele değil. Kadını değiştirip, dönüştürürken erkeği de değiştirip dönüştürmeye çalışıyoruz. Bu çok zordur. 5 bin yıllık bir zihniyetten bahsediyoruz, hücrelerine kadar sirayet eden bir anlayışı dönüştürmek o kadar zor ki. Bir de bu durum özel savaş politikasından da bağımsız değildir. Özel savaş bizzat eril olan bir şey, sistemin bir şekilde sızmaya çalışıp manipüle etmeye çalıştığı bir süreçtir. Eğer kadın adayların tartışıldığı bir süreç varsa bu sadece içimizdeki erkek arkadaşlarımızın organize ettiği bir saldırı değildir. Bunun içerisinde kadın gücünden rahatsız olan sistemin sızma çabası da vardır. Biz bir de özneleşen kadının temsiliyetinin gittikçe yaygınlaşmasından rahatsız olan erkek egemen zihniyete karşı da mücadele ediyoruz.
- Kurdistan’da yerel seçimlere yönelik kadın çalışmalarıyla ilgili bilgi verir misiniz, neler yapılıyor?
Öncesinde şunu belirtmek istiyorum: Ben Şırnak’a gittim, 12 beldesinde de çalışma yürüttük. İnanır mısınız birkaç beldede özellikle ‘Biz buraya kadın aday istiyoruz’ talebi oldu. ‘Bir değişim yaşanacaksa kadın öncülüğünde yaşanacağına inanıyoruz’ dediler. Birçok yerde kadın adaylar daha çok istendi. Bu aslında kadın çalışmalarının, kadın mücadelesinin getirdiği bir sonuçtur. Bu süreçte de kadın adaylarımız çalışmalara başladı. Mahalle ve köy ziyaretlerinde bulunuyorlar. Seçim büroları açılışlarımızda da ilgi çok yoğundu, özellikle de kadınların ilgisi büyüktü. Kadınların ilgisinin, taleplerinin bu kadar yoğun olmasının en büyük nedeni de kayyım zihniyetinden duydukları rahatsızlığın göstergesidir. Kadın adaylar öncülüğünde yapılan çalışmalar halkta da çok güzel karşılık buluyor.
- Bu yerel seçimlerde adaylarınızın yaş ortalaması önceki yıllara göre daha genç değil mi, genel anlamda soruyorum?
Evet, çok doğru. Büyük oranda özellikle kadınlar çok genç. Erkek arkadaşlardan da genç olanların oranı iyi. Hem kadın hem de genç kadın partisiyiz. Gençlere, kadınlara umut veren, kendilerini ait hissettikleri bir parti DEM Parti. Şu boyutu da görmek gerekiyor: Genç kadın arkadaşların birçoğu ön seçimlerden çıktı, yani halk gençleri istedi.
- Yerel seçimlere sayılı günler kaldı. Kadınlara, halklara bu temelde mesajınız ne olur?
Gerçekten bu coğrafyada kadın olmak zor ama Sayın Abdullah Öcalan’ın felsefesiyle bir kadın uyanışı da gerçekleşti. Bu topraklar erkek egemen zihniyetin ilk defa yükseldiği topraklardır. Ortadoğu, kadının en fazla darbe aldığı bir bölge, yok sayıldığı, kimliksiz kılındığı, hapsedildiği ve kuşatıldığı bir coğrafyadır. Bu zor ve ağır koşullarda kadının ruhen ölüme terk edildiği bir dönemde uyanışın Kürt kadınları öncülüğünde başlatılması çok anlamlı ve çok değerlidir. Süresiz, dönüşümsüz bir şekilde başta Kürt kadınlar olmak üzere saldırıya uğrayan kadınlar gerçekliği de var. Fakat ne olursa olsun, kadınlar ne kadar hedef alınırsa alınsın; soykırıma, şiddetin her türüne maruz kalırlarsa kalsınlar, kadınlar bir kere başladılar, o uyanış başladı artık… Ve gittikçe yaygınlaşıyor. Bu devam edecek, artık kimse durduramaz. Yol yürüyen, gelişen kadın hakikatinin, kadın felsefesinin önünü kimse bu saatten sonra alamaz artık. Çünkü kadınlar hakikatin bilincindeler, kadın var olmadan toplum var olamaz. Bu bilinçle yol yürümeye devam edeceğiz. 8 Mart’ta büyüttüğümüz bu hakikati 21 Mart’ta Newroz’da daha da büyüteceğiz. Seçimlerde de kadını yok sayan sisteme büyük bir darbe vuracağız…