Kayıp yakınları ve İHD bu hafta Amed’de, gözaltında kaybedilen Zozan Eren’in; Êlih’te, katledilen Abdurrahman Acar’ın; Riha’da, habere giderken kaybedilen Özgür Gündem Gazetesi muhabiri Nazım Babaoğlu’nun; Colemêrg’te, gözaltında katledilen Nurettin Turgut’un; İzmir’de ise 8 Mart nedeniyle gözaltında kaybedilen ve katledilen kadınların akıbeti ve faillerini sordu
İnsan Hakları Derneği (İHD) ve kayıp yakınları tarafından her hafta düzenlenen “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” eylemleri bu hafta da birçok kentte sürdü.
Amed
İHD Amed Şubesi ve kayıp yakınları, Koşuyolu Parkı’nda Yaşam Hakkı Anıtı önünde 787’inci eylemini gerçekleştirdi. Eylemin yapıldığı alanda kayıpların fotoğraflarının yer aldığı pankart açılırken, kayıp yakınları ellerinde kayıpların fotoğraflarını taşıdı. Açıklamaya İHD Eş Genel Başkanı Hüseyin Küçükbalaban, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Amed Milletvekili Ceylan Akça Cupolo, DEM Parti yöneticileri, DEM Parti Rezan Belediyesi Eşbaşkan adayı Leyla Ayaz katıldı.
Açıklamada, Amed’in Pasur (Kulp) ilçesinde 25 Eylül 1997’te gözaltında kaybedilen Zozan Eren’in akıbeti soruldu.
Açıklamada konuşan İHD Eş Genel Başkanı Hüseyin Küçükbalaban, “Biz, burada bir insanın kaybından bahsetmiyoruz. Türkiye’de barışın kaybından bahsediyoruz. Türkiye’de insan haklarına dayalı rejim fikrinden uzaklaşılmış olmasından bahsediyoruz. Aslında failler belli” dedi.
Ankara JİTEM Davası’nda 160 sayfa muhalefet şerhi yazan hakimin, failleri ortaya koyduğuna dikkat çeken Küçükbalaban, “Dönemin İçişler Bakanı, MİT Daire Başkanı ve Özel Harekat Daire Başkanının faili meçhul cinayetleri işlemek için bir örgüt kurduğuna dair bir tespite bulundu. Ancak Türkiye, cezasızlık politikası, zaman aşımından bu dosyayı düşürmeye kalktı. Biz de kayıp yakınları olarak, bu topraklarda barış sağlanıncaya, kayıplar buluncaya ve failler yargılanıncaya kadar adalet arayışımızı sürdüreceğiz” ifadelerini kullandı.
DEM Parti Amed Milletvekili Ceylan Akça Cupolo ise, 90’larda bu suçları işleyen faillerin Xarpêt’te valilik odalarında ağırlandığını hatırlatarak, “Burada olan bizler ise failleri tanıyoruz. Eninde sonunda hesap verecekleri günleri bekliyoruz. Katilleri tanıyoruz, biliyoruz, gözlerinin içine bakmaya devam edeceğiz” dedi.
‘Babamı katledenlerle göz göze geldim’
Cumartesi Annleri’nden Besna Tosun da, hikayesinin 29 yıl önce Amed’de başladığını belirterek, “Sıradan bir hayatım varken, devlet gelip köyümde benim hayatımı cehenneme çevirdi. Benden kendi karşıtını yarattı, bir insan hakları savunucusu yarattı. 29 yıl önce babam, gözlerimizin önünde gözaltına alınarak, kaybedildi. 29 yıldır mücadele ediyoruz. Birçok annemiz hakikate ulaşamadan vefat etti. Bizim annelerimize bunu yaşatanların hesabını sormak için mücadele ediyoruz. Ben, babamın katillerini gördüm. Onu katleden polislerle göz göze geldim. Bunun öfkesi ve acısıyla yaşıyorum. Ama bu acıyı bir direnişe cevirdim. Kayıplarımızı bulana kadar, hesap sorana kadar mücadele etmeye devam edeceğiz” diye konuştu.
‘Tehdit ediliyordu’
1997’de kaybettirilen Zozan Eren’in hikâyesini İHD Amed Şube Yönetim Kurulu Üyesi Berfin Elçi okudu. Eren’in hikayesi şöyle: “Pasur’da sağlık ocağında hemşire olarak çalışan Zozan Eren, ailesiyle birlikte Pasur’a yerleşir. Eşi Orhan Eren ile kaybedilmeden önce dönemin Kulp Kaymakamı Zozan Eren’e kendi isteğiyle tayinini başka yere aldırmasını söyler. Kaymakamla görüştükten sonra Zozan Eren’i kaymakamlıkta görevli iki polis, ‘Sen PKK’lilere ilaç gönderiyorsun, onun için buradan gitmek zorundasın’ diyerek tehdit eder. Kısa bir süre sonra ise Zozan Eren, ‘örgüte yardım’ ettiği iddiasıyla Diyarbakır Doğum Hastanesi’ne sürgün edilir.
Amed’e tayini çıkan Zozan Eren’in çocukları Pasur’da annesi Pembe Toprak’ın yanında kalır. 24 Eylül 1997 tarihinde Zozan Eren annesini arayarak ‘Yarın, eşi Orhan ile birlikte Pasur’a gelerek, çocuklarını alıp Amed’e döneceklerini’ söyler. Ertesi gün yani Cuma günü akşama doğru kızı ve damadı çocuklarını almaya gelmeyince anne Toprak endişelenmeye başlar. Aynı gece saat 24.00 civarında damadı Orhan’ın çalıştığı Licê’deki cezaevi savcısı telefonla arayarak, Orhan ve eşinden bir haber alıp almadığını anne Toprak’a sorar. Anne Toprak; Kızı ve damadından bir haber alamadığını’ söyleyerek endişelerini telefonda savcı ile paylaşır. Bu telefondan yaklaşık iki saat sonra Orhan’ın iş arkadaşı bu kez arar; Orhan’ın arabasının Licê’ye bağlı Angül Karakolu’nun 50 metre yakınlarında terkedilmiş bir vaziyette bulunduğunu, Zozan ve Orhan’dan haber alınmadığını söyler.
Araçları karakol yakınında bulundu
Ertesi gün yani Cumartesi günü anne Toprak, Kulp Jandarma Karakolu’na başvuru için gider. Karakoldakiler; tatil olduğunu ileri sürerek başvurusunu kabul etmeyip, Pazartesi günü gelmesini söyler. Pazartesi günü anne Pembe Toprak, Kulp Savcılığı’na başvurarak, durumu izah etmeye çalışır. Savcı Angül Karakolu’nu arayarak, bilgi alır. Karakoldakiler ‘Kaçırma olayının gerçekleştiğini, Orhan ve Zozan Eren’in PKK militanları tarafından kaçırıldığını’ bildirir.
Savcı bu bilgiyi anne Pembe Toprak’a iletir ve Angül Karakolu’na gitmesini, akabinde Diyarbakır Valiliği’ne başvurması tavsiyesinde bulunur. Daha sonra anne Pembe Toprak dilekçe ile önce Angül Karakolu’na başvuruda bulunur fakat Karakol Komutanı kendisine ‘Çiftin PKK militanları tarafından kaçırıldığını’ söyler. Buradan bir netice alamayan anne Toprak, Diyarbakır Valiliği’ne başvuruda bulunur. Vali, annenin huzurunda Lice ve Kulp Jandarma Karakollarını arar ve çocuklarının PKK militanları tarafından kaçırıldığını kendisine söyler.
Çiftin arabasının Angül Karakolu’nun yakınında bulunmasına rağmen militanların Zozan ve Orhan Eren’i kaçırdığı bilgisi inandırıcı gelmemekle birlikte, somut bir delille de, ortaya konulmaz. Yine de tüm idari ve hukuki mercilerce ısrarla aileye bu bilgi verilir. İç hukuk yollarında bir netice alamayan aile davayı AİHM’e taşır. 21 Şubat 2005 yılında AİHM ‘Yaşam hakkı ihlalinden’ Türkiye’yi mahkûm eder.”
Êlih
Êlih’te kayıp yakınları ve İHD Şubesi üyeleri, eylemlerinin 623’üncü haftasında Gülistan Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde toplandı. “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” yazılı pankart ile kayıpların fotoğrafının açıldığı eyleme, DEM Parti Belediye Eşbaşkan Adayı Gülistan Sönük, TJA, Barış Anneleri Meclisi, Emek ve Demokrasi Platformu, DEM Parti, DBP, ÖHD, Êlih Barosu yöneticileri ile kayıp yakınları katıldı.
Bu haftaki eylemde HDP eski Milletvekili Ayşe Acar Başaran’ın 23 Mart 1993 tarihinde katledilen babası Abdurrahman Acar’ın failleri soruldu. İHD Şube Yöneticisi Rezan Baytar, yaptığı konuşmada bir kez daha kayıpların akıbetini sormak için alanlarda olduklarını belirtti.
“Bizler ölülerimizin yasını tutabilmek, onları insan onuruna yakışır bir şekilde ve usulünce defnedebilmek için adalet istiyoruz” diyen Baytar, “Faili meçhul cinayetlerin faillerinin yargı önüne çıkarılarak cezalandırılmasını ve kayıplarımızın akıbetinin açıklanmasını istiyoruz. Kayıplarımızın failleri bulunsun ve yargılansın” diye konuştu.
Sonrasında 1993 yılında Eski Midyat Garajı olarak adlandırılan yerde katledilen Abdurrahman Acar’ın öyküsünü aktaran Baytar, öldürüldüğünde henüz 31 yaşında olan Acar’ın evli ve 4 çocuk sahibi olduğunu hatırlattı.
Kentte esnaflık yapan Acar’ın ailece işlettikleri kıraathanenin o dönem Halkın Emek Partisi (HEP) lokali olarak kullanıldığını söyleyen Baytar, “Bu nedenle hedef haline getirilmiş ve kıraathanenin kapatılması için zorlanmıştı. Partili olarak bilinen aile fertleri defalarca tehdit edilmiş, Abdurrahman Acar da öldürülmeden önce yaklaşık bir yıl boyunca tehditlere maruz kalmıştı” diye belirtti.
‘Çarşının ortasında katledildi’
1993 yılının Êlih’te faili meçhullerin en yoğun olduğu yıl olduğunu hatırlatan Baytar, “Abdurrahman Acar, bayram arifesinde yine esnaflık yapan ağabeyine iftar için yemek götürürken, iftara 5 dakika kala Eski Midyat Garajı’nda, içerisinde yüzlerce kişinin arasında kontra güçler tarafından başının arkasından aldığı kurşunla katledildi. Yüzlerce insanın olduğu çarşının içerisinde hiçbir görgü tanığı bulunamadı, bulunmadı. Üzerinden 31 yıl geçti ama hala failleri bulunamadı” dedi.
Ardından konuşan Acar’ın eşi Sultan Acar, o günlerde Hizbulkontra tarafından sokak ortasında kent halkının katledildiğini hatırlatarak, “Ne Bozo ne de arkadaşlarını unutmayacağız. O gün bize silah ile saldıranlar şimdi ise siyaseten saldırıyorlar. Onları affetmeyeceğiz, affetmeyeceğiz” dedi.
Colemêrg
İHD Colemêrg Şubesi ve kayıp yakınları, eylemlerinin 113’üncü haftasında Gever (Yüksekova) ilçesinin Sanat Sokağı’nda bir araya geldi. Eyleme, DEM Parti Gever ilçe örgütü yöneticileri, Barış Anneleri ve kayıp yakınları katıldı. Eylemde, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” yazılı pankart ve kayıpların fotoğrafları açıldı. Bu haftaki eylemde, Gever’de taksicilik yaparak hayatını idame ettiren ve 1993 yılının Şubat ayında gözaltına alınıp, katledilen ve cenazesi Bedlîs’in Tetwan ilçesinde bulunan Nurettin Turgut’un hikayesine dikkat çekilerek, adalet talebi yinelendi.
‘Zaman aşımı’
Eylem de ilk olarak konuşan İHD Şube Eşbaşkanı Sibel Çapraz, “Gözaltında insan kaybetme suçunda zaman aşımı yoktur. Bu suçlar insanlığa karşı işlenmiş suçlardır ve zaman aşımı söz konusu olamaz. Mehmet Ağar hakkında verilen beraat kararından 1 gün sonra Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı karşılamak için Elazığ’a gitmiş ve burada kendisi ile samimi pozları Türkiye’nin 4 bir yanına servis edilmiştir. Böylelikle Mehmet Ağar’ın 19 kişiyi öldürülme emrini verdiği bahisle hakkında açılan dava henüz bitmeden bu karelerin basına yansıması toplumun vicdanında ağır yaralar açmaktadır. Toplum nezdinde bu fotoğraf karesi Mehmet Ağar’ın hukuk normlarına göre yargılanacağı gerçeğine gölge düşürmektedir” dedi.
‘İnsan kaybetmek suçtur’
Eylemde basın metnini okuyan İHD Şube Yöneticisi Ozan Akbaş ise şu ifadelerde bulundu: “Nurettin Turgut’un faili meçhul bırakılması 90’lı yıllarda bir devlet politikasıydı. Bu politikaya karşı annelerimiz ve destekçilerimiz, 30 yıldır failli meçhul bırakılmak istenen kayıplara ilişkin güçlü bir şekilde sesini yükseltiyor. Buradan yetkililere bir daha seslenmek istiyoruz, Gözaltında insan kaybetmek insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Faillerin yargılanması ve kaybedilenlerin akıbetinin ortaya çıkarılması bu hükümetin sorumluluğundadır. Nurettin Turgut’un failleri yargılansın akıbeti açığa çıkarılsın.”
İzmir
İHD İzmir Şubesi, 2 hafta bir düzenlediği “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” eylemini Konak Eski Sümerbank önünde yaptı. Eylemde “Kayıplar vicdandır sahip çık” ve “Failler belli kayıplar nerede” pankartları açıldı. Açıklamaya siyasi parti ve sivil toplum örgütü temsilcileri katıldı. Bu hafta yapılan açıklamada, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesi ile katledilen kadınların failleri soruldu. İHD İzmir Şube Eşbaşkanı Zilan Gümüş, açıklamanın Kürtçesini, İHD Şube Yöneticisi Gülay Gün Bilici ise Türkçesini okudu.
Dünyanın her yerinde kadınların eşitlik ve özgürlük taleplerini ortaklaştırıp meydanlara çıktığını belirten Bilici, kadınların baskıya, eşitsizliğe karşı mücadele ve dayanışma kararlılıklarını yükselttiklerini söyledi. Bilici, “Biz de bu kararlılığa, insan onurunu zedeleyen cezasızlığa ve adaletsizliğe karşı sesimizi yükselterek katılıyoruz. Dün alanlardaydık, bugün alanlardayız ,yarın da alanlarda olacağız. Kadınları korkuyla, şiddetle, ölümle terbiye etmek isteyen, onlardan itaatkâr olmalarını bekleyen erkek egemen sisteme, insanlığın en temel değeriyle cevap veriyoruz; Baskı varsa, şiddet varsa, adaletsizlik varsa direniş de var olacaktır” dedi.
Kaybedilen ve katledilen kadınların akıbeti ve faillerini soran Bilici, kadınları kaybedenler ve kaybetme iklimini yaratanlar hesap verinceye kadar hakikat ve adalet mücadelesinden vazgeçmeyeceklerini vurguladı.
Riha
İHD Riha (Urfa) Şubesi ve kayıp yakınları, Ahmet Bahçıvan İş Merkezi önünde bir araya geldi. Çok sayıda kişinin katıldığı açıklamada, kayıpların fotoğrafları taşınırken, “Kayıplarımızı aramaktan, Galatasaray Meydanından ve adalet talebimizden asla vazgeçmeyeceğiz” pankartı açıldı. Açıklamada, 12 Mart 1994’te Sêvereg’e habere giden ve bir daha kendisinde haber alınamayan Özgür Gündem Gazeteci muhabiri Nazım Babaoğlu’nun akıbeti soruldu.
Açıklamada konuşan İHD Riha Şube Eşbaşkanı İsmail Tutal, kayıp yakınlarının 30 yılı aşkındır kayıplarını aramayı sürdürdüğünü ve mücadele etmeye devam edeceklerini söyledi.
Ardından konuşan Babaoğlu’nun ağabeyi Cemal Babaoğlu, Nazım’ın 30 yıl önce Gündem Gazetesinde çalışırken 12 Mart 1994’te Sêvereg’e habere gittikten sonra bir daha geri gelmediğini hatırlattı. Hem kendi hem de Gündem Gazetesinin çabalarıyla bilgilere ulaşabildiklerini anlatan Babaoğlu, “Nazım’ın Siverek Sulu Cami önünde Astsubay Mehmet Kıraç gözetiminde korucularla birlikte gözaltına alındığı tanıkların ifadesiyle anlaşıldı. Bu bilgileri Diyarbakır Özel Yetkili Savcısı Ahmet Karacan’a teslim ettik. Karacan verilen isimlere rağmen kimsenin görüşüne başvurmadı” diye konuştu.
Nazım’ın faili meçhul değil siyasal bir cinayetle kaybedildiğini ifade eden Babaoğlu, “Kardeşim Gündem Gazetesinde değil başka ana akım bir gazetede çalışıyor olsaydı bu yaşanmazdı. 100 yıldır bu siyasal cinayetler sürdürülüyor. Mustafa Suphilerden Sebahattin Alilerden başlayan siyasal katliam süreçleri, Nazım’la Muhsin Melikle devam etmiştir. Bu cezasızlık politikası sürdüğü sürece bu katliamlar son bulmayacak. Buradan yetkilileri bu katliamlarla yüzleşmeye davet ediyoruz. Toplumsal barış için devletin kendisiyle yüzleşmesini istiyoruz. Kurduğunuz sistem ne olursa olsun içerisinde adalet yoksa tükenmeye çürümeye mahkumsunuz” ifadelerine yer verdi.
‘Türkiye onurunu kaybetti’
AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2002 yılında 1990 yıllarında işlenen faili meçhul cinayetlerin, kayıpların akibetlerini soracağını söylediğini hatırlatan Babaoğlu, “Gelinen noktada ne oldu? Benim kardeşim kaybedildi. Benimle birlikte onbinlerce insanın ocağı söndü ama bu ülke de onurunu kaybetti” dedi.
Baboğlu, Nazım’ın akibetini sormaya ve faillerin yargılanmasını sağlamak için mücadeleye devam edeceklerini söyledi.
Kaynak: MA