Her geçen yıl daha da artan şüpheli kadın ölümlerine dair etkin bir soruşturma yürütülmediğine dikkati çeken avukat Nevraz Sığın, yargılamaların ‘hakimin vicdanına’ göre ilerlediğini söyledi
AKP’nin iktidara geldiğinden beri kayıtlara geçen en az 7 bin kadın katledilmişken birçok kadının ölümü de kayıtlara ‘intihar’ olarak geçti. Yüksekten düşme, ateşli silah veya kesici aletle ölme, dere-yol kenarı, ormanlık alanlarda cenazelerinin bulunması kayıtlarda “intihar, düşme, kaza” olarak gösteriliyor. Kadınların yaşamını yitirdiği her mekanda bir erkeğin bulunması dikkat çekerken, yetkili makamların etkin soruşturma yürütmemesi sonucu ölümlerin üzeri kapatılıyor.
3 yılda en az 898 şüpheli ölüm
‘İntihar’ iddiasının gündeme gelmesi dosyanın daha hızlı kapanmasına neden olurken, kadın cinayetlerinde ‘intihar etti’ iddiası bir yöntem olarak kullanılıyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun (KCDP) şüpheli kadın ölümlerine dair veri tutmaya başladığı, 2020’de 171, 2021’de 217, 2022’de 241, 2023’te 248 ve 2024 Ocak ayında 21 kadın ölü bulundu.
Şule Çet’in ölümü
İktidar, kolluk ve yargının şüpheli kadın ölümleri karşısındaki olumsuz pratiği ortadayken, şüpheli ölümlerin aydınlatılması için kadın örgütleri hala mücadele ediyor. Özellikle bir erkeğin yanında ölü bulunan ve ‘intihar etti’ denilen ölümlerin üzerine giden kadınlar, birçok dosyada faillerin açığa çıkarılmasını sağladı.
Bunun en büyük örneği 29 Mayıs 2018 tarihinde Ankara’nın Çankaya ilçesinde bulunan Yelken Plaza’nın 20’nci katından düşerek yaşamını yitiren Şule Çet davası oldu.
Önce ‘intihar etti’ denilen davada kadınlar ısrarla ‘intihar değil, cinayet’ diyerek, gerçeği ortaya çıkardı. Yargılama sonucunda Şule Çet’e tecavüz ettikten sonra plazadan atan Çağatay Aksu, ‘kasten öldürmek, nitelikli cinsel saldırı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma’ suçlarından müebbet ve 12 yıl 6 ay, Berk Akand ise tüm suçlarda Aksu’ya yardım ettiği gerekçesiyle 18 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Esin Güneş’in ölümü
Sêrt’te (Siirt) 24 Ağustos 2010 yılında öğretmen Esin Güneş, Botan Vadisi’ne hâkim uçurumdan düşerek yaşamını yitirdi. Olay önce ‘kaza’ diye örtbas edilmeye çalışıldı, ancak Güneş’in ailesi ve kadın örgütlerinin çabaları sonucu Güneş’in eşi Güven Güneş ve onun taksici arkadaşı Beşir Üzüm tarafından öldürüldüğü ortaya çıktı. Mahkemeye sunulan deliller sonucu dava yeniden açıldı ve halen devam ediyor.
Şebnem Köker’in ölümü
2021’de ise İstanbul Kadıköy’de kaldıkları pansiyonun 3’üncü katından düşerek yaşamını yitiren hemşire Şebnem Köker davasında, aynı odada bulunan Timuçin Bayhan hakkında ‘kasten öldürme’ suçundan müebbet hapis cezası istense de, Bayhan daha sonra beraat etti.
Şüpheli kadın ölümleri ve yaşanan cezasızlık politikalarını Mezopotamya Ajansı, Av. Nevraz Sığın ile konuştu.
Şebnem Köker davasının da avukatlığını yapan Sığın, şüpheli kadın ölümlerindeki artışa dikkat çekti. Sığın, bunun nedeninin ise siyasal iktidarın söylemleri ve cezasızlık politikası olduğunu belirtti.
Sığın, “İntihar iddiası genelde yüksekten düşme vakalarında rastlanan bir durum. Bir evde iki kişi olduğu için teknik araçlarla bunun cinayet olduğunu ispatlamak mümkün değil. Kesici ya da ateşli silahlarda cinayet aleti ortadadır. Ama iterek düşme olaylarında bunun fiziksel incelemesi çok zordur. Etkin soruşturma yapılması durumunda failin ortaya çıkması için deliller bulunabiliyor. Bunu Şule Çet dosyasında gördük” dedi.
Takip ettiği davalardan örnekler veren Sığın, olay anında mekanda bulunan kişilerin genellikle çelişkili ifadeleri olmasına rağmen, bunun üstüne gidilmediğini dile getirdi. Şebnem Köker davasının bu nedenle beraat ile sonuçlandığını kaydeden Sığın, “Bu dosyada da 2-3 farklı ifade veren bir fail var. Gerçek bir tanedir, neden bu kadar farklı ifadeler verilir. Soruşturmanın etkin yürütülmemesi bu duruma yol açıyor. Savcılar bu tarz olaylarda soruşturmaları etkin yürütmüyor. Şebnem Köker olayında savcı olay yerine bile gitmemiş” diye belirtti.
“Olayın ilk anından itibaren her sanık delil karartma girişiminde bulunur. Olaya dair başka tanık yoksa ya da olan tanık sanığı korumak için girişimlerde bulunuyorsa gerçeği ortaya çıkarmak güçtür” ifadelerini kullanan Sığın, savcının olay yerine giderek tüm detayları incelemesinin önemine değindi. Sığın, konuşmasına şöyle devam etti: “Kadının düştüğü pozisyon bile çok önemli. Belki düşmek istemedi ve bir yere tutundu. Oradaki parmak izinin açısı bile birçok şeyi ortaya çıkarabilir. Bu nedenle Olay Yeri İnceleme, tüm delilleri toplamalı. Şebnem Köker dosyasında sanıktan ‘tanık’ olarak ifade alınmış. Belki o süreçte bir madde etkisindeydi, kanının alınması gerekirdi. Bu tarz olaylarda hiç kan örneği alındığını görmedik.”
Yargının yaklaşımı
Davaya dönüşen dosyaların ise ‘hakimin vicdanına’ göre ilerlediğini kaydeden Sığın, “Hukuk hakimlerin kişiliklerinden bağımsız, hukuk sistemini bağlayıcı olan kararlar alır. Bir hakim etkin soruşturma yaparken, diğeri yapmayabiliyor. Mesela Şebnem Köker dosyası için fizikçi bilirkişi raporu istememize rağmen mahkeme hakimi bunu reddetti ve sadece Adli Tıp Raporu ile karar verdi. Adli tıp raporu ile bu dosyada karar verilemez. Adli tıp uzmanı ölümün nasıl olduğuna bakar. Ama hangi pozisyonda atılırsa, o pozisyonda düştüğünü fizikçiler belirleyebilir. Doğal olarak dosyanın fizikçi uzmanlara gönderilmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Mahkemelerden çıkan her kararın topluma sirayet ettiğini söyleyen Sığın, “Hakimlerin kararı, faillere ‘O ceza almadı, beraat etti. Ben de bunu deniyeyim, ben de ceza almam’ düşüncesini ve cesaretini getirmemeli. Verilecek kararın ileride buna da yol açacağını öngörerek ve en azından tarafların talepleri kabul ederek karar vermeli. Yine savcılara çok iş düşüyor. Olay yerinin ilk etapta çok iyi incelenmesi ve delillerin toplanması gerekiyor. Faillerin delil karartma tehlikesine karşı gözaltı yapması gerekiyor” diye konuştu.
HABER MERKEZİ