Türkiye’nin en temel problemlerinden biri merkezi yönetimin güçlendirilmeye çalışılması ve yerelde neredeyse hiçbir iradi yapının oluşmamasıydı. Bu zihniyet, yıllar boyu halkın taleplerini görmezden geldi
Serdar Altan
Kısa bir tarihçe ve ilk deneyimler
Eski Yunan ve Roma şehir tarzı, bugünkü belediyecilik anlayışının temellerini teşkil eder. Roma şehrini ifade eden “Municipe” terimi, bugünkü İngilizcedeki “municipality” yani belediye teriminin kökenidir. Ortaçağ boyunca ve Yeniçağ’a kadar geçen süre içerisinde, Avrupa’da belediyeciliğin önemli gelişmeler kaydettiği söylenemez. Gerçek dönüşüm 18. yüzyılın sonunda, Avrupa’nın Fransız ve Sanayi Devrimi ile tarım toplumundan sanayi toplumuna yani modern topluma geçmeye başlamasıyla yaşandı. Kentlerin sanayinin merkezi olarak ortaya çıkması ve buralara köylerden yoğun göç olması, yeni bir dönemin başlangıcıydı. On dokuzuncu yüzyılda kentler önceki dönemlerden farklı olarak, yoğun nüfus, çarpık kentleşme, hava kirliliği, altyapı yetersizliği gibi sorunlarla karşılaştılar. Bu sorunların çözümüne yönelik arayışlar ve çabalar, Avrupa belediyeciliğini derinden etkiledi ve yerel yönetimlere yeni bir anlam kazandırdı.
Ortadoğu’da şehirleşme
Batı dünyası ile karşılaştırıldığında gerek ekonomik gerekse sosyal statüler açısından sınıfsal farklar oluşmasına izin vermeyen Ortadoğu toplumlarının kurup geliştirdikleri şehirlerde önemli farklar bulunmaktaydı. Bu şehirlere örnek olarak Bağdat verilebilir. Bu tip şehirlerde belediye işlerini görmekle yükümlü kişi anlamında “ihtisab emini” bir nevi belediye başkanı olarak işlev görmekteydi.
Osmanlı’nın yayılmacı politikaları sonrası Ortadoğu, Kurdistan ve Anadolu’da şehirlerin gerek yağma biçiminde olsun, gerekse yönetim sorunları nedeniyle ciddi bir gelişim gösterdiği söylenemez. Hatta Urartulardan, Greklerden, Romalılardan, Perslerden kalan yapılar gerek savaşların etkisi ve Türklerin İslam’ı da kullanarak gerçekleştirdiği yağma ve ganimet kültürü nedeniyle ciddi yıkımlar yaşadı. Osmanlı’da şehircilik ve planlama sağlıklı bir gelişim göstermediğinden kentler dini motifli sembol yapılar dışında pek fazla büyüyemedi.
Kurdistan ve Türkiye’de son yüzyılda kent nüfusunun hızla artması ve çarpık kentleşme ile yüzyıllar içinde oluşan tarihi doku büyük ölçüde yok edildi. On dokuzuncu yüzyılda devleti yeniden yapılandırma ve merkeziyetçiliği güçlendirme politikaları çerçevesinde, belediye örgütlenmesinin de Batılı tarzda ortaya çıkışı da yine 19. yüzyıla rastlar.
Türkiye’de Kürt kentlerine yaklaşım
Türkiye Cumhuriyeti, Mezopotamya’nın çok dilli, çok kültürlü ve çok inançlı hakikatini yok sayarak tekçilik üzerinden kendini kurgulayıp inşa ettiğinde, Osmanlı’nın özellikle son iki yüzyılda biriktirdiği sorunlar misliyle arttı. Kürtlerin bu son iki yüzyılı direnişlerle geçti ve Osmanlı’nın son döneminde biriken sorunları Türkiye Cumhuriyeti’ne miras kaldı.
Türkiye ve Kurdistan’dan bahsederken elbette ki kentleşme ve sorunlarını bir nevi politik olarak da değerlendirmek gerekiyor. Kürt meselesinde çözüm iradesi geliştiremeyen Türkiye Cumhuriyeti devleti, ya sorunları yok sayarak inkâr ve asimilasyon politikası uyguladı ya da çözümü katliam ve imhada aradı. Tabii bu durum Kurdistan coğrafyasına ve kentlerine geri bırakılmışlık ve kentlere yatırım yapmama olarak yansıdı.
Türkiye’nin en temel problemlerinden biri elbette ki merkezi yönetimin alabildiğine güçlendirilmeye çalışılması ve yerelde neredeyse hiçbir iradi yapının oluşmamasıydı. Yerel yönetimleri sadece kaldırım taşı döşeyen, kanalizasyon kazan, evlere su şebekesi bağlayan devletin yan kuruluşu olarak gören zihniyet, yıllar boyu halkın da istem ve taleplerini görmezden geldi.
İlk itiraz: Hilvan ve Batman
Kurdistan tarihinde Batman ve Hilvan adını altın harflerle yazdıran iki kent olarak bilinir. Batman’da Edip Solmaz, Hilvan’da ise Nadir Temel, gerici-işbirlikçi aile ve devlete karşı kazanılmış zaferlerin adı olarak tarihe geçmiştir. Bu iki önemli belediyecilik deneyimi aynı zamanda birçok ilki de içerisinde barındırır.
Hilvan’da gerici işbirlikçi ailelerin halka yönelik zulmü, yeni yeni filizlenmeye başlayan Kürt devrimcilerin duvarına çarpıyordu. 1977’deki yerel seçimlerde Süleymanlar aşiretinin ileri gelenlerinden Mehmet Veysi Bayuk, AP’nin listesinden belediye başkanlığını kazandı. Arkasına devletin de imkânlarını alan bu aşiretin üyeleri bölge halkına kök söktürüyordu. 18 Mayıs 1978 günü Halil Çavgun’un katledilmesi sonrası işbirlikçi ailelere dönük daha etkili bir çalışma yürütülmesi gereği açığa çıkıyordu. Kısa süre içinde Hilvan’da işbirlikçilere karşı verilen direniş sömürgeci güçlere karşı bir ayaklanmaya dönüştü. Bir süre sonra Süleymanlar teslimiyet bayrağını çekmek zorunda kaldı.
Hilvanlılar bir sabah uyandığında Belediye Başkanı Mehmet Veysi Bayuk’un belediye megafonundan yaptığı anonsla karşılaştılar. Bayuk, kendi sesinden şunları söylüyordu: “Şimdiye kadar Süleymanlar aşiretinin yanında yer aldım. Devrimcilere karşı oldum. Yaptıklarımın halka karşı suç ve ihanet olduğunu bilmiyordum. Cahilliğime bağışlayın, bilerek suç işlemedim. Suçlu olduğumu daha yeni anladım. Pişmanım, bundan böyle halka ve Apoculara karşı olmayacağım.”
İlk belediye, ilk eşbaşkanlık
Yapılan anlaşmanın gereği olarak Bayuk, belediye başkanlığı görevinden istifa etti ve boşalan koltuğu için erken seçim kararı alındı. 6 Mayıs 1979 günü Hilvan’da yapılan belediye başkanlığı seçimlerinde devrimciler, yoksul bir aileden gelen Nadir Temel’i aday gösterdi. Mütevazı ve emekçi kişiliğiyle Hilvan halkının sevdiği Nadir Temel, seçimlerde oyların çoğunu alarak belediye başkanlığını kazandı. Üstelik sadece bununla sınırlı kalmadı ve Kurdistan’da ilk kez belediye meclisine kadın üyeler de seçildi. Hatta belediye meclisine Saadet Yavuz ve Emine Hacıyusufoğlu ile giren Durre Kaya, Nadir Temel’le belediyeye başkanlık etti. Yani ilk “eşbaşkanlık” sisteminin Hilvan deneyimi ile hayat bulduğunu söyleyebiliriz.
İlk kayyum rejimi yine Hilvan’da
Hilvan’daki gelişmeler karşısında devlet güçleri de boş durmadı ve 1980 yılının başında Temel’i ve bütün meclis üyelerini görevden alarak Hilvan kaymakamı Taykan Ataman’ı atadı. Türk devletinin Hilvan’daki korkusu o kadar büyüktür ki, 1984 yılına kadar belediyeyi kaymakamlar eliyle yönetti. Anlaşılacağı üzere Türk devlet aklının kayyum siyaseti de ta o zamanlara dayanmakta. Nasıl ki ilk eşbaşkanlık Hilvan’da hayat bulmuşsa, bugün tüm Kurdistan’a yayılan kayyum rejiminin ilk temelleri de yine Hilvan’da atılmıştı.
Batman ve Edip Solmaz
Türkiye’de yerel yönetimlerdeki olumsuz tabloya ilk itirazlardan biri yine Kurdistan’ın önemli kentlerinden olan Batman’dan yükseldi. Batman’da ilk kez halkın bağrından çıkan biri, sisteme karşı sesini yükseltiyor ve yerel yönetimde işçinin, emekçinin, ezilenin, kısacası halkın iradesini esas alan bir söylemle yerel iktidara yürüyordu. İşte faşist devletin korkulu rüyası haline gelen bu kişi Edip Solmaz’dı… 1979 yılında Batman’da bağımsız olarak girdiği ilk seçimde önemli bir başarıya imza atarak belediye başkanı seçilmişti Edip Solmaz.
Batman’ı Kurdistan’ın tarihini ve doğasını doğal zenginlikleriyle buluşturan kent olarak tanımlayabiliriz. 1950’li yıllarda Raman Dağı’nda petrolün bulunması ve rafinerinin kurulmasıyla küçük bir köy olan Êlih, bir anda Kurdistan’ın emek ve sermaye kenti haline geldi. Verimli petrol rezervlerinin bulunmasıyla üreten ve ürettiğiyle büyüyen bir kent olan Batman’ın zenginliği yıllar boyu egemenler tarafından sömürüldü. Tam bir işçi ve emekçi kenti olan Batman’da üretilen petrol, boru hatlarıyla batıya pompalanırken, üretim zenginliğinden hiçbir zaman pay alamadı. Ekonomik girdi bakımından böylesi önemli bir kent olan Batman, siyasal açıdan da Kurdistan özgürlük mücadelesine damga vuran kentlerin başında geliyordu. Feodal gerici aileler ve partilerin boyunduruğu altında ezilen Batman, 1979 yılında büyük bir devrim gerçekleştiriyordu.
Başarısızlığa inat yeniden
Aslında yerel yönetimler seçimi 1977 yılının Aralık ayında yapılmıştı. Bu seçimlerde Apocular da Batman’da legal siyasete katılma girişiminde bulundular. Ancak belediye başkanlığı için “bağımsız” aday olarak gösterdikleri İbrahim Ramanlı sadece 130 civarında oy aldı. Girişim başarısızlıkla sonuçlanmıştı. İki yıl sonra ise Temmuz 1979’da Batman belediye başkanı Şahabettin Bağdu görevinden istifa etti. Bunun üzerine belediye başkanı seçimlerinin 14 Ekim 1979 günü yeniden yapılmasına karar verildi.
Üsteğmen Edip Solmaz
Batman’da yenilenecek seçimler için Kürt hareketi dört koldan 14 Ekim seçimlerine hazırlanma kararı aldı. Artık bir halk önderi bu kenti yönetmeliydi ve bunun için de en iyi adaylardan biri 27 yaşındaki Edip Solmaz’dı. Bağımsız aday gösterilen Solmaz, askeri okuldan mezun olduktan sonra üsteğmen olmuş, 1975’de Lice depremi sonrasında depremzedelere yardım için bölgeye gönderilmişti. Görevli olduğu birliğin komutanının yaşamını yitiren Liceliler için “atın şu leşleri bir kenara” gibi hakaretlerle bulunması onun istifasını tetiklemiş, soluğu memleketinde almıştı. O yıl Batman’a dönen Solmaz, Apocu hareketle tanıştı. Yakın arkadaşlarından birisi de Mahsum Korkmaz’dı.
Apocu hareketin Edip Solmaz’ı aday olarak göstermesi herkeste bir şaşkınlık yaratmıştı. Zira Solmaz’ın ailesi ve çevresi dahil kimse ona kazanma şansı tanımıyordu. Solmaz’ın seçim logosu ise bir ağaçtı. Şimdilerde Kürt legal partilerinin sıkça kullandığı ağaç sembolü o yıllara dayanır.
Demirel’e karşı Apocuların zaferi
14 Ekim için geri sayım başladığı günlerde devlet ve yerel işbirlikçiler dört koldan harekete geçti. Önce Solmaz’ın seçim logosu yasaklandı, sonra seçim mitinglerine kaymakamlıktan izin çıkmadı. Bu arada mahalle komiteleri ve seçim komisyonları kuran hareketin kadroları büyük bir özveriyle özellikle gençleri ve kadınları seçim için örgütlemeye koyulmuştu.
Kürt hareketinin Batman’da öne çıkması ve seçim kampanyasına ağırlık vermesi Ankara’da da yankılanıyordu. Dönemin AP genel başkanı Süleyman Demirel ve MSP genel başkanı Necmettin Erbakan adaylarını desteklemek için bu küçük ilçeye gitti. Ancak 14 Ekim’de gerçekleşen ve 14 bine yakın kişinin oy kullandığı seçim sonuçları Ankara’yı şok edecekti. Edip Solmaz 3876 oyla seçimi kazandı. Solmaz, dönemin iktidar partisi Demirel’in Adalet Partisi’ni 199 oy farkla geçmişti.
Apocuların Batman’da belediye seçimlerini kazanması bütün Kurdistan’da ses getirdi. İnsanlar yıllarca süre gelen ağa-aşiret düzeninin yıkılabileceğini, sistem partilerinin kaybedebileceğini gördü. Bu kelimenin gerçek anlamıyla bir başkaldırı, eskiye, sömürgeci siteme güçlü bir itirazdı. Batman halkı ilk kez kendilerinden olan birine oy vermişti.
Halkçı başkan Solmaz
Edip Solmaz’ın belediye başkanı olduğu günlerde Türkiye ciddi bir ekonomik kriz içindeydi. Kurdistan ve Türkiye’nin birçok şehrinde olduğu gibi Batman’da da karaborsa almış başını gidiyordu. Kentte gelen gıdaların karaborsanın eline geçmemesi için kamyonlar teker teker aranıyor, toptancıların depolarına bakılıyor, un, yağ ve kömür gibi ürünler halka eşit dağıtılıyordu. Kentin kömür ihtiyacını gidermek için Solmaz bizzat Şırnak’a gitmiş, kömür ocaklarını işleten şirketle anlaşıp kente 1980 kışı için kömür getirilmesini organize etmişti. Tüm bu olumlu çalışmalar halkın takdirini kazanıyor, her kesimden kent sakini Solmaz ve devrimcilere sempati duymaya başlıyordu.
Ancak Solmaz hem bu çalışmalarından hem de Apocu kimliğinden dolayı sadece devletin değil, aynı zamanda gerici güçlerin de hedefindeydi. Tetikçiler Solmaz’ın başkan olmasının 28. gününde, 12 Kasım 1979 günü harekete geçtiler. O akşam şoförüne yalnız eve gideceğini söyleyen Solmaz, evinin yakınlarında kurşunların hedefi oldu. Solmaz’a suikasti yüzbaşı Temel Cingöz örgütlemişti. Daha sonra 12 Eylül cuntasının işkencecilerinden olacak Temel Cingöz, yıllar sonra 1991’de, Adana Bölge Jandarma Komutanı görevini yaptığı sırada Dev-Sol militanları tarafından öldürülecekti.
Bu dosya ne için hazırlandı:
Kuzey Kurdistan’da son çeyrek yüzyıla damgasını vuran kazanımlardan biri de hiç şüphesiz yerel yönetimler deneyimidir. Öyle ki Kurdistan’da hem siyasetin, hem de toplumsal örgütlülüğün kendisini gösterdiği en temel alanların başında sayılabilir. Ancak son iki dönemdir kayyumlar eliyle Kürdün bu kazanımları da yok edilmek, alanı daraltılmak isteniyor. 31 Mart 2019 seçimleri sonrası HDP’li belediyeler için ikinci kayyum dönemi başladı ve Kurdistan’da HDP’nin onlarca belediyesine kayyum atandı.
Bu yazı dizimizde Kurdistan’daki yerel yönetimler deneyimi ve kayyumlar eliyle işgal edilen Kürt kentleri gerçekliğini yakın mercek altına almaya çalışacağız. Edip Solmazlardan başlayan ve son çeyrek asırda doruğa ulaşan kendi iradesiyle yönetilen Kurdistan kentlerinin aslında nasıl bir karanlığa teslim edilmek istendiğini sizlerle buluşturmaya çalışacağız. Dahası yerel yönetimler nedir, tarihçesi, önemi, Kurdistan’da yerel yönetimler ve kayyum süreçlerine etraflıca bir göz atacağız.
Yararlanılan kaynaklar:
- Güneş Ülkesinde Diriliş: Özgürlüğe Doğuş (Kitap – Payiz Yayınları-2022)
- Özgürlük hareketinin ilk aldığı belediyelerin öyküsü – Perwer Yaş / ANF
- Serhildan belgeseli – Stêrk TV
- Gaspedilen Kent belgeseli – Medya Haber
Dosyanın devam bölümleri:
- Amed ve Agirî’de sistem alternatifleri
- Bir sosyalist belediyecilik deneyimi: Fatsa
- 90’lar ve Kürt siyasi hareketinin yükselişi
- Yeni bir milat: 1999 seçimleri
Devam edecek…