“Kayıtsızlardan nefret ediyorum. Gerçekten yaşamak yurttaş olmaktır, iştirak etmektir. Kayıtsızlık irade kaybıdır, asalaklıktır, korkaklıktır.” Antonio Gramsci
Demokrasiye yönelik hoşnutsuzluk büyüyor. Geçen haftaki yazımızda tüm dünyada demokrasinin irtifa kaybettiğini, batı ülkelerinde nasyonal demokrasiye geçiş denemeleri yapıldığını ve buna karşı ancak yerelden demokrasinin geri kazanılması ile bu tür risklerle baş edilebileceğini ifade etmiştik. Bu yazımızda -yerel seçimlerin yapılacağı bir eşikte- yerel demokrasinin temel ilkelerinin başında gelen katılımı tartışmaya çalışacağız.
Wikipedia’da katılımın iki anlamı var. Birincisinde; siyasi, ekonomik ya da yönetimsel kararlara halkın doğrudan katılım için kullandığı çeşitli yolları kapsayan şemsiye terim; ikincisinde başkalarıyla ortak bir şeyi paylaşma anlamına gelen kavram olarak tanımlanıyor. Şehircilik anlamında katılım, alternatif bir erişim biçimi, şehrin kullanıcısına yetki vermenin bir aracı olarak biliniyor. En basit şekilde katılım katılmaktır diyebiliriz. Ama katılım deneyimlerinde en can alıcı mesele, yetkilerin ve gücün demokratik yollarla dağıtılması konusunda alınan mesafedir.
Kusursuz katılım yoktur
İnsanlık tarihi boyunca katılım meselesi tartışıla gelmiş, komün toplumundan post modern topluma, siyasetin ve sosyolojinin konusu olmayı başarmıştır. Komünden bu yana katılım; ahlak, demokrasi ve politika mefhumları gibi değişerek tamamlanmayı beklemektedir. Bu yolculukta insanlık, tek bir gücün, kimliğin, kültürün hayatları üzerinde belirleyici olmasından rahatsız olmuş ve her dönemde bunu aşmanın yollarını aramıştır. Bütün mesele birlikte (hevra) iş yapabilme kapasitesini geliştirme etrafında dönüyor.
Davos’ta toplanan kapitalistlerden Erdoğan’ın muhtar toplantılarına, sağdan sola, muhafazakarından sekülerine geniş bir toplumsal yelpazede herkes kendine göre bir katılım biçimini hayata geçirmeye çalışıyor. Fordist üretimden post fordizme geçişten sonra bütün kapitalist üretim biçimleri esnek stratejiler doğrultusunda katılımcı yöntemlerle yeni bir emek rejimini hayata geçirdiler.
Tüm bunlara rağmen henüz kusursuz ve tamamlanmış bir demokrasi ve katılım modeli yoktur. Önemli olan tüm kusurlarına rağmen demokratik katılımda ısrar etmek ve kusurları bertaraf ederek yola devam etmektir. Mimar Markus Miesan’ın dediği gibi demokrasi her zaman ve öncelikle bir demokratikleşme sürecidir ve bu süreç hiç bitmez, sürekli öğrenilmesi ve beslenmesi gerekir. Şehirler nasıl ki hareket halinde olup örgütleyen ve örgütlenen bir karaktere sahipse demokrasi ve demokratik katılım da (anda ve gelecekte) hareket halinde ve asla tamamlanmayacak bir yolculuk gibidir.
Günümüzde katılım gerçekten istenilen düzeyde mi? Balon mu değil mi, yoksa bir kabus mu? Katılımın tuzakları ve potansiyel çıkmazları nedir? Katılım acil sorunlarla baş edebilecek bir yöntem mi? Her sorun katılım yoluyla çözülebilir mi? Katılımcı demokrasi yolu ile dönüşüm sağlanabilir mi? Katılımı nasıl güçlendirebiliriz? Katılım için hangi araçlara sahibiz, hangi kitle ile katılımı gerçekleştirebiliriz? Bu sorular eşliğinde katılım meselesi farklı mecralarda, farklı aktörlerle tartışılmaya devam ederken, katılımı deneyimleme şansına sahip olan hareketlerin, deneyimler ışığında tartışmaları yürütmesi kendilerine çeşitli avantajlar sağlayabilir.
İyi bir katılım için eleştirel yaklaşım
Katılım birçok yerde gerçek bir dönüşüm süreci yerine kestirme bir teskin etme yöntemi olarak manipüle edilmeye başlanmasına rağmen maalesef yapılan eleştiriler yetersiz ve yapıcı değil. Katılım için eleştirel kültürün canlı olması, doğru yöntemlerle yapılması hayati düzeyde önemli.
Radikal demokrasi kuramının öncüsü Chantal Mouffe’e göre “çatışma varsa, mevcut düzenlemelere karşı çıkılabiliyorsa, işte o takdirde demokrasi vardır. Son nokta burasıdır, artık karşı çıkmak meşru değildir, diyeceğimiz bir noktaya varırsak, demokrasinin sonu gelmiş demektir.”
Mimar Markus Miessen’e göre ise “birbirimize kibar davranmamız, mümkün olduğunca az karışıklık ve aksaklık yaratmamız beklenmektedir. Böylece eleştirel sorgulama çok nadir bir olgu haline gelir. En sorunlu görünen durum, kendilerini eleştirel sanan insanların bile içine işlemiş siyaseten doğrucu olan hoşgörüdür ve insanlar çoğunlukla titizlikle tasarlamış oldukları kariyer planlarını tehlikeye atmamak için seslerini yükseltmemektedirler” der.
Katılım sahte bir nostaljik arzu olmaktan çıkarılmalı, popülizme kurban edilmemeli. Popülist katılımcılık sahte bir siyasallaşmayı öne çıkarır; bu da sadece havai fişek gösterisi gibi bir etki yapar. Dahası demokrasiyi doğrudan yozlaştırabilir. Mesela katılımın en popüler uygulamalarından biri referandumdur. Ancak her şey referandum nesnesi haline getirilemez. Şayet bu hataya düşülürse referandum demokrasiyi yozlaştırabilir. İsviçre’de minarelerin yasaklanmasını içeren bir referandum yapılmıştı. Ancak bu referandumda halkın yüzde elli yedisinin yasağa onay vermesi, yabancı düşmanlığının yükselmesine yaradı. Oysa İsviçre yabancı düşmanlığının en az olduğu Avrupa ülkesiydi.
Daha iyi bir katılım için istikrarlı, kalıcı ve ilkeli olmalı. İnsanlar taleplerinin katılım ile gerçekleştiğini hissetmeli. Bazen bize söylenenler ve bize yapılan eleştiriler sonucunda kaşlarımız kalkabilir, olsun. Yeni bir çatı çatmak için tıkanan damarların açılması şart; bunun yolu dedikoducu, içi boş ucuz polemiklerle değil iddiayı temellendiren, yapıcı eleştirel kültürün hakim kılınmasıyla olabilir.
Özgür kentler için katılım
Kent kapitalizmin mekanıdır, ama aynı zamanda kent katılım yoluyla sahte demokrasiye karşı yerel demokrasinin hakim olduğu anti kapitalist bir mekan olarak da tahayyül edilebilir. Katılımın balon olmadığı ve manipüle edilemediği kentler ve mekanizmalar yaratmak mümkün.
Kapitalist modernitenin tüm düzeneklerine karşı baş etme stratejilerinin ilki yerinden yönetme; ikincisi demokrasiyi yönetimin her aşamasında temel ilke haline getirmektir. Demokrasi yeni yaşamın çatısıdır. Katılım ise bu çatının en sağlam sütunlarıdır. Katılım pratikleştiği oranda demokrasi çatı haline gelebilir, yeni yaşam bu sayede demokratikleşebilir.
Yerel yönetimlerin inşa, örgütleme ve mücadele görevlerini kolaylaştıracak temel yöntemlerin başında yine katılım gelmektedir. Yerel demokrasi tam da katılım ilkesi ile hayat bulabilir. Halkı seçmene indirgeyen algı da katılımcılığın doğru temelde hayat bulması ile aşılabilir.
DEM Parti halk oylamasıyla bunu belli oranda aştı. Halk oylamasında kimi yapısal ve teknik sorunlar ortaya çıkmış olsa da, demokrasinin tüm boyutlarıyla askıya alındığı bir dönemde halk oylaması ile aday belirlemek siyasetin geri dönüşü konusunda yapılan kritik bir müdahaleydi. Katılımı mevcut deneyimlerden de faydalanarak daha niteliksel ve sonuç alıcı yöntemler üzerinde tartışmak, araştırmak önümüzdeki dönemin temel görevlerinden biri olarak görünüyor.
İyi bir katılım farklı kesimlerin bir araya gelmesiyle gerçekleşebilir. Bu farklılığa önceden hazırlanmış bir reçete dayatılırsa katılım başarısız olur. Zira katılım farklılıkları bir araya getiren süreçler setidir. Süreçler uzun olabilir. İyi bir katılımda en anlamlı sonuç farklılıkların birbirine saygısının gelişmesi ve ortak karar alma kapasitesinin gelişmesidir. Aynı mekanda yaşamak iyi bir katılım için önemli bir koşuldur. Hakeza yeterli ölçekte bir katılım mekanının seçildiği, katılımcılara tarafsız bilgi paylaşımının yapıldığı, kapsayıcılığın ve müzakerenin güçlü olduğu biçimler sonuç alıcı katılımcı modelleri olabilir.
Bu bağlamda önümüzdeki dönemde tüm belediyelerde çocuk meclisleri, danışma meclisleri ve kent meclisleri başta olmak üzere birçok zeminde katılımı esasa alan mekanizmalar harekete geçirilerek işbirliği, sorumluluk, kapsayıcılık ilkeleri etrafında halk ile müzakere edilerek katılım güçlendirilebilir, demokratik karar süreçleri aktifleştirilebilir. Sadece bir durum meydana geldikten sonra tepki vermek yerine, olası sonuçları önceden düşünen ve bu sonuçları yönetmek için önlem almaya hazır proaktif yurttaşlık inşası başlatılabilir.
Sonuç
Katılım salt hegemonyayı güçlendiren bir cihaz değildir, böyle de yaklaşılmamalıdır. Katılım kurucudur; yeniden, yerinden inşa eder. Ciddiyetle yaklaşılmadığında (tüm katılımcılar açısından) katılım, katılımcıların kendi kendilerini sömürdüğü bir oyuna dönüşebilir. Ciddiyete yaklaşıldığında ise yerinden-yerelden gerçek bir taban hareketini başlatabilir.
Üçüncü Yol siyasetinin katılım biçiminde seçenekler olmalı. “İlkede mutabakat, yorumda farklılık” olmalı. Seçenekler varsa müzakere de olur mutabakat da. Yerel demokrasi katılım ilkesiyle ete kemiğe bürünebilir. Özgür kentler için özgür katılım şart.