Kürt sorununun çözümünde 9 yıl önce imzalanan Dolmabahçe Mutabakatı iktidar tarafından yok sayıldı. O dönem Akil İnsanlar Heyeti’nde yer alan Öztürk Türkdoğan, ‘Türkiye krizden çıkmak istiyorsa Kürtlerle barışmak zorunda ve ‘Nerede kalmıştık?’ sorusunu sormak zorunda’ dedi
Türkiye’nin en önemli sorunu olan ve 40 yılı akşın süredir çatışmalı bir seyir izleyen Kürt sorununun demokratik çözümü için 1993 yılından bu yana çaba harcayan PKK Lideri Abdullah Öcalan, gerek tek taraflı ateşkes süreçleri, gerekse de örgüt üyelerini sınır dışına çıkararak barış ortamı oluşturmaya çalıştı. Atılan bu yönlü adımlardan biri 2013-2015 yılları arasında yaşanan diyalog süreci oldu. Bu süreçte barışı kurmaya en fazla yaklaşılan olay, 28 Şubat 2015 tarihinde Dolmabahçe Mutabakatı’nın imzalanması oldu.
Bizzat Öcalan tarafından kaleme alınıp AKP yetkilileri, devlet heyeti ve İmralı Heyeti tarafından yapılan ortak açıklamayla kamuoyuna deklare edilen mutabakat, okunduğu tarih itibariyle de önemliydi. 28 Şubat post-modern darbesinin yıl dönümünde okunan mutabakat aynı zamanda darbe süreçlerine karşı bir müdahale niteliği de taşıyordu.
Ancak süreç beklenildiği gibi olmadı. Dolmabahçe Mutabakatı toplantısının üstünden çok geçmeden AKP iktidarı tarafından kurulan masa devrildi ve çatışmalı ortama geri dönüldü. Türkiye o günden bu yana ekonomik, sosyal ve siyasal olarak çoklu krizler sürecine girdi.
Çözüm süreci döneminde oluşturulan Akil İnsanlar Heyeti’nde yer alan isimlerden biri olan DEM Parti’nin Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Eşbaşkan Adayı Öztürk Türkdoğan, üzerinden 9 yıl geçen Dolmabahçe Mutabakatı ve o günden bu güne yaşananlara dair Mezopotamya Ajansı’ndan Selman Güleryüz’e değerlendirmelerde bulundu.
28 Şubat 2015 tarihinin hem Türkiye tarihi hem de Kürtler bakımında çok önemli bir gün olduğunu dile getiren Türkdoğan, “28 Şubat 2015’i Kürtler bakımından değerlendirirsek; son isyan liderinin, yani Sayın Öcalan’ın bizzat kaleme aldığı metin, ilk defa Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, hükümetini ve iktidar partisini temsilen hazır bulunan insanların olduğu bir ortamda HDP yetkilileriyle birlikte kamuoyuna açıklandı” dedi.
‘İlk defa iki taraflı ateş dönemi yaşandı’
Bunun kıymetini bilmek gerektiğini söyleyen Türkdoğan, “Çünkü Türkiye 2013’te başlattığı, bizim sekizinci ateşkes dönemi dediğimiz, ilk defa fiilen iki taraflı ateşkes dönemi yaşanmıştı. Böyle bir dönemde gelinen noktada sorunun 10 maddelik bir mutabakatla demokrasi içerisinde çözümü konusunda bir noktaya gelmişti. Bu bakımdan önemli. Aslında seçilen gün, heyette hazır bulananlar, açıklanan bildirinin mahiyeti, Kürt sorununun gerçekten demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözülebileceğini ortaya koymuştu” dedi. Türkdoğan, 28 Şubat’ın ülkede post-modern darbe olarak bilindiğini hatırlatarak, “Aslında 28 Şubat 1997’ye gittiğimizde yine Refah Yol Hükümeti’nin Kürt meselesinde adım atmasını engellemeye dönük bir muhtıradır” diye belirtti.
Türkdoğan, “Anladığım kadarıyla taraflar 28 Şubat deklarasyonunun kıymetini bilemediler. Resmî ideolojisi olan ve sizi inkâr eden bir devlet ve iktidar pratiği ebetteki bunu kolay hayata geçirmeyecekti. Türkiye’de devlet içerisindeki çeşitli yapılanmalar, siyasette çeşitli partiler ebetteki bu süreci bozmak için ellerinden geleni yapacaklardı. Bunu gören bir noktadan yaklaşmak gerekirdi” dedi.
‘Çözüm için, Nerede kalmıştık?, sorusu sorulmalı’
Gelinene noktada tarafların 28 Şubat 2015’e geri dönmek durumunda olduğunu vurgulayan Türkdoğan, Türkiye’nin içerisine girdiği çoklu krizlerden kurtuluşunun Kürtler ile barıştan geçtiğinin altını çizerek, “Türkiye gerçekten bu sorunu çözmek istiyorsa, ekonomik krizden çıkmak istiyorsa, siyasi ve anayasal krizden çıkmak istiyorsa, insani krizden çıkmak istiyorsa kesinlikle ve kesinlikle Kürtlerle, Kürt siyasal hareketiyle barışmak zorunda ve ‘Nerede kalmıştık?’ sorusunu sormak zorunda” ifadelerini kullandı.
‘Çatışma sahası büyüdü’
Dolmabahçe Mutabakatı’nın reddi sonrası Türkiye Devleti’nin çatışma sahasının büyüdüğünü, silahlı çatışma ve savaş halinin sadece Türkiye’nin doğusu ve güneydoğusu ile sınırlı kalmadığını, Kurdistan coğrafyasının tamamına yayıldığına dikkat çeken Türkdoğan, çok ciddi askeri harcamalar oluğunu vurguladı.
Süreç bozulduktan sonra 5 Nisan 2015, tarihinde son kez görüşme yapıldığını hatırlatan Türkdoğan, “Türkiye o tarihten sonra hızla bir fiil önce OHAL, sonra da bir sıkıyönetim dönemine girdi” dedi.
Türkdoğan ‘çözüm süreci’nin sonlanmasının sadece Türkiye Devleti’ne değil, aynı zamanda Kürtlere de kaybettirdiğini ifade ederek, “Kürtler bakımından ise, Sayın Öcalan’ın 2013 Newrozu’nda ortaya koyduğu bu yeni paradigmayla birlikte sorunun, barışçıl, demokratik yollarla çözüleceğine dair tespiti ve buna dair iradesi, aslında stratejik bir durumu ortaya koyuyordu. Buna uygun da adım atılması, buna uygun davranılması gerekiyordu. Ama gözlemleyebildiğim kadarıyla maalesef, Kürt tarafının da aslında Sayın Öcalan’ın burada ortaya koyduğu net tutumu sonuna kadar götürme konusunda zaafları oldu. Bu konuda elbette özeleştiri yapıldığını buna dair açıklamalardan anlıyoruz. Bu özeleştirilerden dersler çıkarıldığını anlıyoruz ama bunun maliyeti çok yüksek olmuştur” diye belirtti.
‘Mutabakat geçerliliğini koruyor’
Tüm olan bitenlere rağmen mutabakat metninin hala geçerliliğini koruduğunu ifade eden Türkdoğan, “Çünkü Kürt siyasal hareketinin paradigmasında bir değişiklik olmadı. Biz en son seçim bildirgemizde bile ‘Yerel yönetimlerin siyasi, mali ve idari bakımından özerkliğini savunuyoruz’ dedik. Türkiye içerisinde, Türkiye’deki yönetim biçimlerinin demokratikleştirilmesi yoluyla çözümü savunuyoruz, çok kültürlülüğü, anadilde eğitim öğretim hakkını, insanların bulunduğu yerde yönetime katılma hakkını savunuyoruz. Halen geçerlidir ve dünyada temel meselelerini çatışma yoluyla çözen ülkelerin tamamında böyle olmuş” diye bezer ülkelerden örnekler sıraladı.
Bu noktada ‘Türkiye niye çözmüyor?’ sorusunu soran Türkdoğan, devamında yine, “Türkiye hangi ekonomik kaynağına güveniyor? Türkiye hangi insan kaynağına güveniyor? Türkiye hangi siyasi aklına güveniyor? Modelinizi antidemokratik bir hale getirdiniz. 85 milyonluk bir ülke bir kişi tarafından yönetilebilir mi, böyle bir şey olabilir mi?” sorularını yöneltti.
‘Sorun rahatlıkla çözülür’
“Bu sorun çok rahatlıkla çözülür” diyen Türkdoğan, Türkiye’nin Kürt sorununu çözecek hem birikimi hem insan kaynağı hem de bilgisinin olduğunu kaydetti.
Türkdoğan, şunları söyledi:
“Gidin, muhatabınız İmralı Ada Hapishanesinde Sayın Abdullah Öcalan’dır. Gidin onunla siyasi müzakereleri yeniden başlatın. Kürtlerle barıştığınız anda zaten coğrafik olarak siz, Kürtlerle birlikte her türlü ticaret yolunun otomatikman alternatifi olacaksınız. Ama bunu yapmak yerine biraz daha askeri yığınak, biraz daha o bölgeleri ele geçirme, biraz daha çatışma yapma, savaş, masraf yapma… Nereye kadar! Sorun tekil bağlamda bir örgütle girdiğiniz bir sorun değil ki. PKK bir sonuçtur. Bunu yıllardır herkes söylemiyor mu? Siz Kürt meselesinde, Kürtlerle ademi merkeziyetçiliğe dayalı bir çözüm üreterek bu sorunu çözeceksiniz. Osmanlı’da da ademi merkeziyetçilik vardı, 1921 Anayasası’nda da vardı. Cumhuriyet, Türklerin, Kürtlerin, Türkiye’de yaşayan diğer etnik toplulukların birlikte mücadelesiyle kurulmadı mı?
Türkiye’nin ideolojik bir saplantısı var. Türkiye’nin bu resmi ideoloji saplantısından kurtulması gerekir. Bundan kurtulduğu zaman sorunlarını daha rahat çözecektir. İlla hegemonya kuracağım anlayışını terk etmesi gerekir.”
‘Barışı tercih etmek lehimize’
“Burada Türkiye siyaset kurumuna çok büyük görev düşüyor. Burada özel olarak da DEM Parti’ye çok büyük görevler düşüyor” diye sözlerini sürdüren Türkdoğan, “Biz bu seçim döneminde, tam da toplumsal barışı, tam da yeni bir barış sürecini, Türkiye’nin barışa olan ihtiyacını ortaya koyuyoruz” diye belirtti.
Seçim kampanyasında da Gültan Kışanak ile birlikte toplumsal barışa olan ihtiyacı, yeni bir barış sürecine olan ihtiyacı ortaya koyacaklarını dile getiren Türkdoğan, “Türkiye’yi yönetenler bunun çözümün çok iyi biliyorlar. İmralı Ada Hapishanesindeki tecrit mutlaka kaldırılmalıdır. Kürt tarafı barış için hazırdır. Partimizin eş sözcüleri, her fırsatta yeni bir barış sürecine hazır olduğumuzu ifade ediyorlar. Bence bu sefer çok daha büyük kötülüklerle karşı karşıya kalmamak için barışçıl yolları tercih etmek hepimizin yararınadır” diye sözlerini sonlandırdı.
HABER MERKEZİ