Kadının kazanımlarını kabullenemeyen erkek egemen zihniyetinin dışavurumu olarak son zamanlarda Kürt halkının büyük bedellerle açığa çıkarttığı eşbaşkanlık sistemine yönelik bilinçli ve örgütlü kimi saldırıların geliştiği görülüyor.
Kürt özgürlük mücadelesinin tüm kurumlarında eşbaşkanlık sisteminin yürütülmekte olduğunu sağır sultan bile duydu. Eşbaşkanlığa uzun bir süre anlam ver(e)meyen, kabul etmeyip ayak direyenler, yasal karşılığı olmadığı kılıfıyla çıkarları gereği meşru olana değil de yasal olana sığınanlarda oldu.
Kadınların eşit temsiliyet kararlılığı karşısında “o kadar kadını nereden bulacaksınız?” diyenlere, nitelik tartışması açarak kadını ikinci sınıf gören üstenci kaba saba erkek halleri ve her türlü yok sayma yaklaşımı da eklendi. Kadın özgürlükçü paradigmayı özümsemediği için kadınlardan bir adım geri olmayı gurur meselesi yapan erkekler ise gırla.
Ne yazık ki kadınlar söz konusu olduğunda erkek aklı hızlı bir ittifakla ruhsal birleşme sağlayarak zaman mekân tanımadan kendini örgütlüyor. Kendi bireysel ya da grupsal çıkarlarını hayata geçirme amacında olanlar kendi özündeki bu olguyu yaşamın her alanında olduğu gibi yerel yönetimlere de yansıtıyor.
Son günlerde partinin eşbaşkanlık felsefesini ve fermuar sistemini bilerek ve kabul ederek ön seçimlere giren kimilerinin “resmi başkan ben olayım, imza yetkisi bende olsun, kadınla kazanılmaz; beldeler, köyler muhafazakardır, feodaldir, kadına oy vermez” yaklaşımının tehlikeli bir anlayış olarak kendini erkeklik kültürü çerçevesinde örgütlediği görülüyor. Eşitlik ve özgürlük ideallerine aykırı olan bu anlayış öyle tehlikeli bir hal almış olsa gerek DBP MYK’sı konuya dair yazılı bir açıklama yapma gereği duydu ve “eşbaşkanlık mor çizgimizdir” dedi.
Eşbaşkanlık sistemini tanımamanın nedeni kadın özgürlük mücadelesine ve kadın kurtuluş ideolojisine bakış açısıyla ve bununla bağlantılı olarak kişinin dizginleyemediği iktidar anlayışı ile ilgili olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Sistemin kodlarını DNA’sına yerleştirenlerin esas aldığı “resmi başkan” olma istemi yetki hastalığının diğer bir deyişle mevkiciliğin erkekte hastalık düzeyine geldiği aşamayı görünür kılıyor. Bu anlayışın kaynaklarından biri egemen sistem içerisinde gelişen doyumsuz benciliktir. Özellikle kadın iradesine karşı gelişen ben, ben, ben…
Kendini sinsice örgütleyen bencillik hastalığı gözü kara bir biçimde toplumun sözcülüğünü yaparmışçasına kimi yerlerde sergilenmeye başlandı. Sözü yuvarlamadan kurmak gerekirse kimi erkek eşbaşkan adaylarında açığa çıkan bu anlayış hakikat karşısında körleşme basitliğidir. Tabi bu yaklaşımlar aynı zamanda yıllarca biriken tepkinin ve yarım bilmelerin dışa yansımasıdır.
Temel amaçları halka hizmet yerine kişisel hırsları olan kimi kurnaz erkek egemenlikçi akıl sahiplerinin dolambaçlı yollarla resmi yetkinin kendilerinde olması için son dakika oyunlarıyla “Benimle alakası yok, halk böyle istiyor.” dalavereleri çevirmelerine hiç gerek yoktur. Zira kadın özgürlük mücadelesinin açığa çıkardığı komünal değerler karşısında geri olan egemenlikçi yaklaşımlar yenilmeye mahkumdur.
Ön seçimleri kişisel büyüme aracına indirgeyerek kolektif değerlerden uzaklaşan, çıkarına aykırı olan kişileri dışlayan ve kendine karşıt duranı değerlere karşıt gösteren, eleştirilere kapalı olup gelen eleştirileri de ince ya da kaba yöntemlerle fırsatını bulduğu ilk anda boşa çıkaranların uzun vadede komünal değerlerle yürüme şansı samimi bir özeleştiri geliştirilmediği taktirde zordur.
Koltuk, rütbe, makam peşinde koşmak tahakküm kurma hissinin yansımasıdır ve devrimci jargonlarla süslendiği gibi halkın çıkarları ile alakalı değildir. Hükmetme istemini halkın çıkarlarına bağlamaya çalışmak “bunu benden halk istiyor” takiyesine başvurmak kişinin bir yalanı başkasına yutturarak iyi bir cevap verdiğinin sanrısıdır, esasta kendini kandırmaktır.
Büyük bedellerle adım adım örülen eşbaşkanlık sisteminin yetkinin değil, yaşamın paylaşılması olduğunu gör(e)meyen körlerin, duy(a)mayan sağırların hakikati çarpıtmaları kuvvetle muhtemeldir. Çünkü beslendikleri yer verili sistem olduğu için onun yasal dayanaklarına sığınıp sistemiçileşirler.
Kişilikte varlığı itina ile saklanan gerici özellikler gizli bir şekilde beslendikçe bozguncu roller oynayabilmektedir. Hiç de niyetsel gelişmeyen kadın karşıtı tutumlar, zamanla ileri düzeyde bireysel hırslarla, bencilliklerle pekişip bilinçli bir yönelime yol açıyor. Nitekim son zamanlarda kadın iradesine dönük özel ve psikolojik savaş destekli provokasyonlar komünal değerlerden sapmanın ve gerici yaşam tarzlarının bir sonucudur.
Hatırlatmak isterim ki, Kürt halkı son derece bilinçli bir halktır ve açığa çıkan değerler üzerinden kimsenin kendisini yaşatmasına izin vermez. Bu yüzden gaflet içinde olan anlayış sahiplerinin böylesi hayati bir süreçte yüzlerini sistemin meşru olmayan saçma sapan karanlık yasalarına değil, yürek ısıtan aydınlık değerlere çevirmesi doğru olandır.
Sonuç olarak eşbaşkanlık sistemi kişilerin şahsi menfaatlerini gerçekleştirecekleri ve halkın değerlerini çarçur edecekleri bir alan değildir. Kendini devlet ve iktidar anlayışından kurtarmayanların kadına ve onun şahsında halka meydan okuyacakları alan hiç değildir.