Kadınlar için 8 Mart Jin Jiyan Azadî’dir her yeni doğan günde. 2024 8 Mart’ında alanlara akarken, kadın özgürlük direnişinin sıcaklığı havaya, suya toprağa düşen Jin Jiyan Azadî cemresidir.
Tarih tesadüfler toplamı değildir; olmayan tesadüfte ne 8 Mart, ne de Newroz’u yeşerten… Mart ayının Mezopotamya’dan dünyaya akan kadın öncülüğündeki cemrenin yayılışı ‘Öcalan’a özgürlük Kürt sorununa demokratik çözümünün’ dünya dinamiklerine yayılışı…
Bu yıl, 8 Mart’tan Newroz’a akmayacağız, alanlara fırlayacağız. Ataerkil ulus devletler bilsin ki, eğer biz kadınlar isyan etmişsek; onların işgalci, ırkçı, cinsiyetçi, kapitalist, militarist dini istismar eden iklim krizi, doğa yıkımı altında artık kimseye yaşam alanı bırakmadığınız içindir. Katile baş eğmeyeceğiz.
Ataerkil kapitalist ulus devletlerin hegemonluğu üstün katil yarışçılarının cinayetleri (savaşçıları) onların ideolojilerinin sonunun geldiğinin göstergesidir. Bu ideoloji ve işbirlikçileri ‘önce kadını vurundan’ başlayıp, ret ve inkâr ile halklara, farklılıklara, demokratik dinamikleri kendi ölçülerinde imal edemedikleri direnişimiz ile bu hayalleri yıkıldığı için saldırganlığı, cinayetleri, tecavüzü, jenosidi daha da katlayarak sürdürmektedirler.
Bu ideoloji biz kadınların, bu yıkım ve imha zihniyeti karşısında direnişten asla vazgeçmeyeceğimize hala inanmıyorlar. ‘Dış güçler, terör…’ yalanına sarılmaktan başka çareleri de kalmamıştır.
Yine ‘üstünler’ insanlık dışı ideolojilerinin kadına karşı; cinayetleri (savaşı) başlatarak, ayakta kalmaya çalışıyorlar. Kadınları evlere kapatarak, durdurmak isteyen zihniyet, zindanlara kapatarak, sabitleme hayali kuruyor. Bu kadın düşmanı diktatörlüğe karşı nerede olursak olalım, zincirlerde kopmayı özgürlük belledik. Bu yüzyılın en barbar, (tüm barbarların deneyimlerini toplayan) devletini kuran DAİŞ’e karşı direnen kadınlara her gün bombardımanla, kimyasalla saldıran, katleden, zindana kapatan nafile çabasını veren faşist zihniyet ve işbirlikçileri bilsin ki; tilililerimizle 8 Mart’a Newroz olup akacağız.
Ataerkil, faşist zihniyet direnişimizi belirleyemez. Bugün biz kadınların iradesini tanımaması, saldırmakla varoluşunu gösterme çabası, sistemlerinin çöküşünün somut ifadesidir. Sistem bu çöküşünün üstünü örtmek için irade, söz, karar sahibi oluşumuza, özsaygımızı yitirmemiz için saldırıları süreklileştiriyor.
Hiçbir rejim, hiç kimse bizi ataerkilliğin kendi üstüne köle olması ile karşılaştırmasın. Biz, prangalardan kopan, Jın Jiyan Azadî’yiz. (TJA’lıyız) Biliyoruz; bu talancı, yıkımcı katil zihniyet, cinsiyetçi olmadan biyolojik aile diktatörlüğünü kuramaz. Ve bu olmadan ırkçı olamaz, ırkçı olmadan militarist olamaz, militarist olmadan dini silahla istismar edemez (siyasal dincilik). Tüm bunları yapmadan faşist olamaz; faşist olmadan jinositi (kadın soykırımı) işgali yapamaz, insanlığa karşı işlenen en barbar suç olan mutlak tecridi, yapısal şiddeti uygulayamaz, cinayetlerin adını, seri katilliği ‘savaş kazananındır’ adını koyamaz. Seri katilliğin ‘savaş kazananındır’ adını koyamaz, cinayetlerin tarafı olunmasını dünyaya dayatamaz.
Biz kadın özgürlük-eşitlik direnişimizle, hegemonların alanlarını genişletmek için işledikleri cinayetlerin, katillerin tarafı olmayacağız, baş eğmeyeceğiz. Bugüne kadar kadınlara bu cinayet siyasetinde rol şahsın devletinin hükümetini korumak için, ‘herkes askerdir, ölüm yolunda hazır olmak zorundadır’ dayatılıyor. Eğer özgürlük-eşitlik direnişçisi ise ‘hepsini öldürün emri verilir.’ Devlet diktatörlüğü, kimin tutsak, kimin özgür olacağına şahsın kanunu ile diktatör için ölenler ve ölmeyi reddedenlere göre karar verir.
Buna göre bu faşist iktidar, biz Kürt, Kurdistani direnişçi kadınları tutsak ettiğinde, katlettiğinde ‘ben yasayı değiştirdim, ihlal etmedim, siz yasayı ihlal ettiniz’ diyor. 12 Eylül faşist darbesinde Kenan Evren’de ‘ben darbe girişiminde bulunmadım, darbe yaptım’ dedi. Amerika’nın ‘bizim çocuklar başardı’ dediği vakitteki çocukları olan…
Biz kadınlar seri katil denen savaş suçlarını işlemeyeceğiz, darbe yapmayacağız. Demokratik, ekolojik kadın özgürlükçü direnişimiz ile talanın, kati ÇED raporları da dahil, yıkımın panzehiri olmayı seçtik. Biliyoruz ki, faşizmin canını atan cinayetler, yıkım ve jinosit değildir. Kurdistan, Türkiye ve dünyanın nefes alması için verdiğimiz mücadeledir canını acıtan. Yaşa yaşattır.
Biz kadınlar bunun anlamının farkındayız. Bu nedenle diyoruz ki, bu yıl 8 Mart’ı asıl anlamlı kılan, dünyanın varoluşu olan doğa, halklar, inançlar, anadiller ve kadına karşı olan ulus devlet diktatörlük rejimine karşı alanlara akmak yetmez; fırlayarak, çıkacağız. Çünkü bu rejimin içerisi dışarısı yok. Bize dayattığı hak mücadelesi yerine uyguladıkları zulme sadakat dilememiz, zulme karşı direnmek yerine merhamet göstermesi için yalvarma işkencesidir. Ruhumuzu yok etme uygulaması. Biz kadınlar, bu 8 Mart’ta diyoruz ki, zincirleri kıran özgürlüğüz. Zulme sadakat göstermeyeceğiz, merhamet dilemeyeceğiz, zulme dayanmayacağız, direneceğiz. Budur isyanımızın adı.
Yedi kat yerin dibinde fırlayıp özgürlüğü haykıracağız. DAİŞ barbar devletine karşı direnip, bugün de işbirlikçilerine karşı direnerek, dünya kadınlarına ‘özgürlük umudumuzun katledilemeyeceğini her gün yenileyen Şengal’in kadınları, başta olmak üzere, Kurdistan, Türkiye dünya kadın mücadelesini selamlıyoruz, adını birlikte koyduğumuz isyanda yanınızda olduğumuzu bilmenizi istiyorum.
Dem Dema Azadiyê ye, Jin Jiyan Azadî!