Öncelikle; İnsan ve insan dışı tüm canlı yaşamı yok edecek olan siyanürlü altın arama faaliyetleri canlı yaşam için ölümcül olup kapatılmalıdır. İnsan üzerinden giriş yapmış olmam, doğal yaşamın öznesi olarak kabul etmemden değil, anlaşılması ve büyüklüğüne dikkat çekmek için. Vahşi olan, gözü dönmüş sermayenin yerli ya da yabancı olmasına bakılmaksızın hesap sorulmalıdır. Doğal ve toplumsal yaşamı yok eden bu ekolojik kırım suçu bir an önce durdurulmalıdır. Elbette sermayeye hizmet eden, doğa ve emek sömürüsünü esas alan endüstriyel ölçekte yapılan tüm madencilik çalışmalarından vazgeçilmelidir.
Yaklaşık kırk çeşit kimyasalın kullanıldığı yığın liçinde 800 metrelik bir taşma meydana gelmiş. Bu taşma ile kayan atık-pasanın taşınması için 400 bin kamyon gerekiyormuş. Bir kamyonun ortalama 25 metreküp taşındığı varsayılsa bu 10 milyon metreküp atık ediyor. Ve geçen süre göz önüne alındığında bu atıkların altında kalan, sayısı en az dokuz olan canların-emekçilerin kurtarılması imkansızlaşmaktadır.
Türkiye’de yaklaşık 20 işletme siyanürle altın arama madencilik faaliyeti yürütmektedir. Bunların başında İliç’teki altın arama işletmesi gelmektedir. İlk ve bilinen siyanürlü altın madenciliği Bergama’da yapılmıştır. Buna karşı Bergama halkının verdiği direniş ekoloji mücadelesinin bu günlere gelmesinde çok önemli bir rol oynamıştır.
Deprem fay hattında yer alan bu ölümcül tesislerin depolama ve bertarafı için yapılan çalışmalar yüzeysel çözümden uzaktır. Oluşacak en ufak depremle yaşanacak kırılmalar toprağa, yeraltı sularına, oradan da canlı yaşamın yok olmasına neden olacaktır.
Yeraltı suları, içme suyu için kullanılan varlıklardır. Sızma ve tektonik kırılmalar ile bu sulara geçmesi durumunda akiferler zehirlenecektir. Tüm canlılar için temel yaşam hakkı olan temiz ve sağlıklı su hakkı elinden alınmış olacaktır. Dünyada temiz suya 5 kişiden birinin erişemediği ve 30 yıl sonra bu oranın çok artacağı düşünülürse, siyanürün sızmasının büyük ölçekte çevre ve halk sağlığı problemi olduğu gerçekliği ile karşı karşıya kalacağımız, çok açıktır.
Yüzey suları siyanürlü atıkların taşması ile Fırat Nehri’nin ana kollarından olan Karasu Deresi’ne karışacak, sonucunda siyanür Fırat Nehri’ne ulaşacaktır. Fırat’a siyanür ve diğer kimyasalların ulaşması ile tüm Mezopotamya’ya, oradan Basra Körfezi’ne ve nihayetinde okyanusa karışacaktır. Gözünü kan bürümüş sermayenin ulaştığı noktanın canlı yaşam için küresel ölçekte ölümcül sonuçları olacaktır.
Siyanür ve diğer kimyasalların suya karışması ile sucul yaşam, toprağa karışmasıyla toprak canlıları ve yüzlerce mikroorganizma türü hatta milyarlarca canlı yok olacaktır. Daha önce de gaz haldeki siyanür ve diğer kimyasalları buharlaştırarak atmosfere salan anlayış hava hakkını elimizden almış, tüm küre için tehlike yaratmıştır.
Geçimlik temelde tarım yapanların kullandıkları su ellerinden alınmış olacak ve yaşadıkları alanı terk etmek zorunda kalacaktır. Birçoğu bu arada su tüketimiyle ya da sularla yetişen gıdalardan aldıkları bu zehirlerle zamanla ölümcül hastalıklarla mücadele etmesine hatta yaşamlarını yitirmelerine neden olacaktır.
Doğal ve toplumsal yaşamı birlikte yok eden sermayenin kazanç hırsı için endüstriyel ölçekte yaptığı bu üretimler ekolojik kırım ile sonuçlanmaktadır. Böylelikle Dersim coğrafyasında İliç ekolojik kırım suç mahalli, şirket ve onu destekleyen iktidar ekolojik kırım faili olacaktır.