Devrimci teori ve siyasetin kapalı devre ve seçim siyasetine daraltılarak düzen sınırlarına hapsedildiği koşullarda bu tip tartışmaların ve karşılaşmaların oldukça kafa açıcı, nefes aldıran bir yerde durduğunu vurgulamak yanlış olmaz
Deniz Bakır
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eğitim Komisyonu’nun ‘Politik Özne’ başlığı altında yürüttüğü tartışmaların ikincisi geçtiğimiz hafta sonu Ankara’da yapıldı.
Hem İstanbul’da hem de Ankara’da yapılan tartışmalar konuyu HDK’yi oluşturan üç ana akımın; yani Marksizm, Kürt Özgürlük Hareketi ve Özgürlükçü Hareketler’in (Feminizm, Anarşizm, Lgbti …) görüş açılarından irdelemeye çalıştı.
Politik öznenin meclis-sovyet, parti, sınıf, kimlik bağlamlarında ortaya çıkışının çelişki ve ilişkileriyle irdelendiği tartışmalarda, ezilenlerin kurtuluş mücadelesinin farklı damarlarının yaşadığı teorik-politik tıkanıklığa dair çözümleyici vurgular yapıldı.
Hem sunumlar hem de tartışma oldukça zengin ve heyecan vericiydi. Ama kanımca yapılan tartışmaların önemi sadece teori ve politikaya ilgiyi arttırması; temel bazı konularla daha derinlikli bir ilişkiyi teşvik etmesi değildi. Bunun yanında ve belki de daha önemli yanı, farklı ontolojik ve epistemolojik bağlamları olduğu düşünülen (ve belli bakımlardan gerçekten de öyle olan) bu akımların, siyasi rekabet değil de, teorik-politik bir temanın çözümlenmesi / irdelenmesi bağlamında karşılaşması, yan yana gelişiydi.
Aynı teorik-politik kaynakları refere eden akımların bile grupçu alışkanlıkların, neredeyse mezhepçi geleneklerin baskınlığı nedeniyle, etkileşimi bir kenara bırakalım konuşmakta bile güçlük çektiği bir iklimde, bu oldukça sıradışıydı.
Tartışmaları ilginç hâle getiren bir diğer özellik ise alışılagelenden farklı olarak fikir mücadelesini sadece karşıtlık, uzlaşmazlık ya da hegemonya düzleminde değil, ilişkisellik ve etkileşimi de içeren bir zeminde ele alabilmesiydi.
Ayrım çizgilerini tüm keskinliğiyle vurgulamayı varoluşsal meşrulaştırmanın zemini olarak kavramaya alışkın teorik-politik gelenekler bakımından bu, oldukça sıradışı bir durum.
Mesela Kürt Özgürlük Hareketi’nden bir arkadaşın, Kürt tarih yazımında politik özne konumunun neredeyse sadece egemen sınıflara (ağalara, şeyhlere, beylere…) atfedilmesinin ideolojik, politik, teorik sonuçları ve etkileri üzerine yaptığı analizin -ben de dahil birçok Marksist arkadaş için- Marksizmin somut bir uygulaması olduğunu fark etmek, benim için heyecan verici ve şaşırtıcıydı.
Ya da anarşist bir arkadaşın politik ve tarihsel özneyi ilişki ve ayrımları üzerinden analiz ederek irdelediği yorumunda, politik öznenin hiyerarşik süreçlerle ilişkisine, veya tersinden post-modern belirsizliklere yol açmasının sakıncalarına dair vurguları, kelimenin gerçek anlamıyla kafa açıcıydı.
Marksist gelenekten biri olarak bu akımlar arasındaki ayrım ve çelişkilerin varlığını reddediyor ve ‘hepimiz aynıyız’ naifliğine düşüyor değilim; yapılan tartışmalar, ilişkisellik kadar zorlu çelişkileri de vurgulayacak açık sözlülükte idi.
Bu bakımdan çalışmanın bir Marksist olarak bana, Marksizm’in yöntemsel temeli olan diyalektik felsefenin, çelişki kadar ilişkiselliği de vurgulayan bir metodoloji sunduğunu tekrar hatırlattığını özel olarak vurgulamak isterim.
Bu bakış açısından Proudhoncuların en etkin güç olduğu Paris Komünü’nü, “proletaryanın ilk diktatörlüğü” diye adlandırarak çözümlemelerinin temel taşlarından biri haline getiren Marx, daha anlaşılır göründü. Ya da Konfüçyüscü diyalektiği Çin işçileri ve yoksul köylülerinin Marksizm’le buluşması için politik bir araca dönüştüren Mao, kitabi bir referans kaynağı olmanın ötesine geçti.
Benzer bir ilişkiselliği, feminist birikimin güncel, yerel, tarihsel bağlamları da içerecek bir biçimde zenginleşerek, Marksist ya da Kürt Özgürlük Hareketi’nde kadın devrimi ya da Jineoloji şeklinde yeni formlar alması bakımından da söyleyebiliriz.
Devrimci teori ve siyasetin kapalı devre ve seçim siyasetine daraltılarak düzen sınırlarına hapsedildiği koşullarda bu tip tartışmaların ve karşılaşmaların oldukça kafa açıcı, nefes aldıran bir yerde durduğunu vurgulamak yanlış olmaz.
Son olarak devrimci, sosyalist ve demokratik hareketin yaşadığı sorunların yapısal unsurlar da içerdiğini düşünen bir Marksist olarak, güncelliği teorik-politik düzlemden hareketle anlama olanağı sunan HDK Eğitim Komisyonu’nun organize ettiği tartışmaların başka illerde ve yeni başlıkları da ele alacak biçimde devam edeceği haberini vermek isterim.
Bence kaçırmayın…