Eğer önümüzdeki yerel seçimler bundan beş yıl önceki şartlarda yapılıyor olsaydı, DEM Parti’nin seçim taktiği haklı tartışmalara yol açardı. Şartlar değişti. Metropol belediyelerinin sistem içi partilere geçmesi, görüldü ki, iktidar değişikliğine yol açma potansiyeli taşımıyor. O nedenle DEM Parti’nin “bağrına taş basarak” mesela CHP’ye metropollerde destek vermek yerine, Kürdistan’da kayyım işgalini tasfiye etme ve metropollerde seçmen tabanını genişletme taktiği isabetlidir.
Aslında bu seçimlerde bütün muhalif partilerin birbirleriyle “pazarlık” yapmak yerine oylarını arttırmaları ve toplam muhalif seçmenin AKP-MHP seçmenini açık ara geçmesi onlar için de isabetli olacaktır. Erdoğan-Bahçeli koalisyonunu kesin bir azınlığa düşürmek, eğer bu partiler azınlık hükümetini “erken genel seçimle” düşürme hedefinde birleşirlerse demokrasi için yeni bir imkana yol açacaktır. Aksi halde geçen seçimde kazanılan belediyeleri yeniden kazansalar bile, bunun demokrasi açısından hiçbir belirleyici sonucu olmayacaktır. Geçen yerel seçim sonuçları bu saptamayı doğrulayan bir tecrübedir.
İktidarın bir takım önemli belediyeleri kaybetmesi elbette onun “rant” elde etme ve bunu çevresiyle paylaşma imkanlarını bir nebze sınırlar. Ama iktidarın halka ve özellikle Kürdistan halkına karşı devlet aygıtını amansızca kullanmasını zerre kadar etkilemez.
Kaldı ki, iflasa giden ekonomiyi kurtarmak için özellikle seçimden hemen sonra uygulanacak olan “ekonomik büyümeyi” durdurma ve “tasarruf” adımları, iktidarın kazanacağı belediyeleri “yağmalamasını” da zorunlu olarak kısıtlayacaktır. Keyfi ihalelerle vurgun yapmak eskisi kadar mümkün olmayacaktır.
Ama daha önemlisi seçimden hemen sonra bütçe ve cari açıkları kapatmak için vergiler insafsızca arttırılacak ve halkın gelirleri enflasyon karşısında görülmemiş ölçülerde azaltılacak, “zombi” şirketler tasfiye olacak ve işsizlik zirve yapacaktır.
O nedenle bu seçimde metropol belediyelerini kazanmaktan daha önemli olan, AKP-MHP oylarını yüzde otuzlara geriletmek, muhalefetin oylarını çoğunluk oyu haline getirmektir. Azınlığa düşürülecek olan iktidarın ekonomik krizi aşmak için tüm yükü halkın sırtına yüklemesi, onu büyük bir meşruiyet krizine sürükleyecektir. Halk bu amansız sömürüyü beş yıla yakın bir süre sonra yapılacak seçimlere kadar sessiz sedasız beklemeyecek, öfke ve tepki büyüyecektir. Böylece bir kere daha muhalefetin eline “erken seçimleri” zorlama ve ilk seçimde iktidarı düşürme imkanı geçecektir.
Haklı olarak denilebilir ki, sistem içi muhalefet böyle bir zorlama yerine “önümüzdeki maçlara bakalım” diye yan gelip yatarsa ne olacaktır?
Devrimci muhalefetin, DEM Parti’nin, sosyalist parti ve hareketlerin elleri bu durumda armut toplamayacaktır. Bu ana kadar sistem partilerine oy veren muhalif seçmen kitlelerinin öfke ve tepkisinin iktidarı sarsacak güçlü bir mücadele kanalına akıtmak için söz konusu devrimci partiler büyük imkanlara sahip olacaktır.
İttifak pazarlıkları ve yozlaşmış anlaşmalar, bütün muhalif partilerin tabanında ciddi geri çekilmelere, ayrışmalara, sandıktan uzak durma eğilimlerine yol açtı. Bu partiler bu seçimde önlerine kendi seçmenlerini maksimum ölçüde harekete geçirme, AKP-MHP iktidarını azınlığa düşürme ve seçimin hemen ertesinden başlayarak, kendi tabanlarını “erken seçim” şiarıyla mücadeleye yönlendirme hedefi koyarlarsa halkın “belediyeyi alsak ücretlerimiz mi artacak” gerekçesiyle bu seçimlere ilgisiz kalmasını önleyeceklerdir. Daha da önemlisi Altılı Masa’nın dağılması ve “müttefiklerin” birbirine düşmesi yüzünden sandığa soğuk bakan kendi seçmenlerine belediyelerden öte “iktidarı kazanma” hedefini göstererek, onların sandığa yönelmesini sağlayacaklardır. Eğer böyle olmazsa ne olacaktır? İşte o zaman mesela İstanbul’u kaybetse de yeniden seçmen çoğunluğunu kazanacak olan iktidar “süreç içinde faşizm” yolunda fiilen muhalefetsiz faşizm aşamasına yükselme imkanlarını kazanacaktır.
Belediyeleri AKP’nin elinden almak iyi bir şeydir. Ancak artık bu hedef ittifakların dağılması yüzünden zorlaşmıştır. Şimdi asıl olarak halk çoğunluğunu kazanmak ve iktidarı azınlığa düşürerek, 1 Nisan’la birlikte alanlarda “erken seçim” mücadelesine atılmak önem kazanmıştır.
Eğer muhalefet partileri böyle bir perspektifle seçimlere girmek yerine “belediyeleri kazanmakla” sınırlı bir kampanya yürütürlerse, yalnız belediyeleri kaybetmekle kalmayacaklar, kendi oylarını bile koruyamayacaklardır.
Şu son ay içinde sistem içi muhalefet partilerinin içinde yaşanan karışıklıklar rastlantı değildir. İktidar belediyeleri kaybetmekten korkmuyor, azınlığa düşmekten korkuyor, azınlığa düştüğü zaman planladığı ve ona küreseller tarafından dayatılan ekonomik ve dış politik adımları atamayacağını biliyor, o nedenle muhalefet partilerinin içini devlet aygıtının eliyle karma karışık ederek bu ihtimali ortadan kaldırmak istiyor.
CHP’ye söylenecek söz şudur: İstanbul belediyesini filan yeniden kazanmak için destek turları yapacağınıza kendi partinizin içini düzeltin, seçmenlerinizin umutsuzluğunu giderin, oylarınızı iktidarı azınlıkta bırakma hedefiyle arttırmaya bakın ve belediyeleri alsanız da kaybetseniz de, 1 Nisan’dan sonra azınlığa düşürebilirseniz, iktidara karşı yeni bir demokrasi mücadelesine hazırlanın.
DEM Parti’ye söylenecek söz var mı? Yok. O gerekeni yaptı, gizli kapaklı ittifak pazarlıklarını reddetti, kendi adaylarıyla seçime girme kararı alarak 1 Nisan’la birlikte demokrasi uğrundaki mücadeleye iyi bir hazırlık adımı attı.
Reformist parlamenter mücadelenin kampanyası 31 Mart’a kadar sürer, devrimci parlamenter mücadele 1 Nisan’ı hedefler.