Avrupa Birliği Gıda Güvenliği Kurumu RASFF’ten yapılan uyarıya göre Türkiye’den İtalya’ya ihraç edilen Antep fıstıklarında izin verilen limitin 13 ila 15 katı zehirli ve kanserojen olan aflatoksin tespit edildi. Ürünler İtalya’ya alınmadı, sınırdan geri çevrilerek iade işlemi başlatıldı. Güçlü bir kanserojen etkiye sahip olan aflatoksin, başta karaciğer kanseri olmak üzere siroz ve akut nekroz gibi ciddi sağlık problemlerine yol açan güçlü bir zehir. Aflatoksin gıdalar üzerinde bulunan bir küftür. Gözle göremeyeceğimiz biçimde gıdalarda bulunabilmektedir.
Aflatoksinler özellikle Antep fıstığı, yer fıstığı, badem, fındık gibi sert kabuklu ile kuru incir gibi kurutulmuş meyvelerde; buğday, arpa, pirinç gibi tahıllarda, mısırda, kırmızıbiber gibi baharatlarda bulunur. Aflatoksin bulaşmış yem tüketen hayvanların sütlerinde ve bu sütlerden üretilen ürünlerde de bulunabilir. Gıdalardan aflatoksin herhangi bir işlem ile arındırılamaz. Yüksek sıcaklıklara (300°C) dayanıklı olan aflatoksinler gıdaların ısıtılması, pişirilmesi gibi işlemlerle de kaybolmaz.
Tarım Bakanlığı’nın ihraç ürünler ve ihracattan geri dönen ürünlerle ilgili bilgilerin toplandığı internet portalı olan Gıda Güvenliği Bilgi Sistemi’ne (GGBS) giriliyor. GBGS sistemi yurttaşların erişimine açık değil ve sadece yetkilendirilmiş bakanlık çalışanlarının sisteme girebiliyor olması dikkat çekici! Bülent Şık Bianet’e yazdığı bir yazıda gümrüklerden geri dönen ürünlerin nasıl bir işlemden geçtiğine dikkat çekerek, “Meselenin odak noktası iade edilen gıda ürünlerinin iade nedeninin sadece ihracatçının beyanına tabi olması” diyor. Gümrüklerden iade gelen ürünlerin ise yerel piyasalara sürüldüğü iddiaları bu gerçeklere bakınca iddia olmaktan çıkıyor.
AKP’li Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan’ın, “Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa, Türkiye de öyle yönetilmelidir. Yoksa bileklerine bağlıyorlar prangayı, yürü yürüyebilirsen… Bu ülke bu şekilde sıçramaz” sözleri yaşamımızın her alanına sirayet etmiş durumda. Şimdi siz bir düşünün; bir şirket yetkilisi gelip ihraç ettiği ürünün neden geri çevrildiğini olduğu gibi aktarır mı? Ya da bir AŞ gibi yönetilen bir devletin görevlisinden halkın çıkarına olabilecek bir tutum alması beklenebilir mi?
Hayır, beklenmez. Neden mi? Bakın geçtiğimiz gün İliç’te ABD ve Kanadalı ortaklı SSR Mining şirketinin 9 işçinin yaşamına mal olan, tüm Kürt coğrafyası için büyük tehdit oluşturan maden işletmesinin altından geçen diri fay hattının MTA haritalarından kaldırıldığı ortaya çıkmıştı. AŞ gibi yönetilen Türkiye’de MTA’nın farklı bir yapısı olamayacağını hepimiz biliyoruz aslında. Şirket hem maden sahasını hem işletmesini hem de atık alanlarını sürekli genişletirken, Allah korusun birinin dikkatini çeker de fay hattı nedeniyle halka duyarlılığa yol açıp, mahkeme üzerinde baskı yaparak yağma süreci durdurulursa ne yapacaklar o zaman?
Bizleri Don Kişot gibi yel değirmenleriyle meşgul ederlerken yağma düzenini hiç zorlanmadan yerleştirdiler. Yabancı Sermaye Derneği (YASED) tarafından hazırlanan ve 2022 yılından yayınlanıp yürürlüğe giren ‘Endüstri Bölgeleri Kanunu ile Maden Kanunu’nda yapılan değişikliklerle sermaye talanı için zemin genişletildi.
Türkiye’yi AŞ gibi yönetmek istediğini söyleyenler, biliyorsunuz Türkiye Varlık Fonu (TVF) diye bir şey kurup kamusal olan her şeyi bu vakfın içine toplayıp denetimden muaf bir sistem oluşturdular. Bu da yetmedi TVF bünyesinde Maden Holding kurdular. Holdingin başına da Lapseki için büyük bir tehdit olan altın madeni Nurol Holding’e bağlı TÜMAD Madencilik’in genel müdürünü getirdiler. Aynı zamanda, Altın Madencileri Derneği Başkanlığı da yapan Hasan Yücel, Türkiye Varlık Fonu (TVF) Maden Holding A.Ş’nin Genel Müdürü oldu.
Türkiye’de MTA verilerine göre 95 adet altın madeni ruhsatı verilmiş durumda. Ruhsat dağıtılan şirketlerin içinde SSR Mining ile Lidya Madencilik ortaklığının sırası TMSF bünyesindeki Koza Altın’ın hemen ardından geliyor. Sadece Çöpler mevkiinde 9 kez maden alanının genişlemesi sağlandı. Bunun yanında Erzincan ve Dersim coğrafyasını içeren alanlar üzerinde yeni maden alanlarının ruhsat sahibi Kartaltepe Madencilik ve bu şirket de aynı ortaklığa bağlı ve bu maden alanı ise yine Çöpler’in uzantısı olan Çakmaktepe.
Ayrıca yine aynı şirket tarafından Mavi Altın Kuşağı adı verilen bölgeye doğru genişleme adımları atılıyor. Kartaltepe şirketinin Web sitesinde, Çakmaktepe’nin Çöpler’in maden ömrüne katkı sağlamak amacıyla kurulan ilk uydu maden işletmesi olduğu ve 1,6 milyon ton cevherin Çöpler’de işlenerek altın üretildiği belirtiliyor.
Çöpler Altın Madeni’ne yakın birçok lisans toplayan ortaklık, bölgenin zengin altın ve bakır sahalarını barındırdığını ve en önemlilerinin ise Çakmaktepe ve Ovacık ilçesine bağlı Cevizlidere köyü, Sin köyü ve Mamlis üçgeninde bulunan 80 bin hektar ormanlık alan olduğu vurgulanıyor. Mavi Altın Kuşağı adı verilen bölgedeki maden girişimi Tunç Pınar Madencilik A.Ş eliyle yürütülürken, bu şirket yine SSR ve Lidya ortaklığına ait.
Erzincan ve Dersim coğrafyası dışında 11 yıl süreceği açıklanan Balıkesir Gediktepe madeninde altın başta olmak üzere gümüş ve bakır cevherleri çıkarmak isteniyor. 2013 yılında Lidya Madencilik’in lisansını aldığı Gediktepe’de Lidya yüzde 50, SSR’nin yüzde 50 oranında ortaklık kurarak hazırlıklara başladığı bilinirken, bu ortaklıktaki oran da diğerlerinde olduğu gibi 5’te 1’e bağlanacak.
Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki neresinden tutarsanız tutun, her yere kirli bir irin akıyor…