Beyoğlu’nda düzenlenen anadil panelinde Teodora Hobil’in Süryanice yaptığı konuşmasında, ‘Biz halk olarak anadilimizi kaybetmemeliyiz. Çünkü onu kaybettiğimizde kimliğimizi, vatanımızı, ailemizi, annemizi kaybetmiş olacağız’ dedi
Gazete Sabro, Süryani Dernekler Federasyonu (SÜDEF) ve İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, 21 Şubat Dünya Anadil Günü kapsamında Beyoğlu’nda bulunan İHD binasında “Dünya Anadil Günü’nde Süryanicenin Dünü ve Bugünü” başlıklı bir panel gerçekleştirdi.
Toplamda 2 oturumdan oluşan panelin moderatörlüğünü gazeteci Marta Sömek yaptı. Panelde, SÜDEF Başkanı Evgil Türker, Süryani Kadın Derneği’nden (SÜRKADİM) Teodora Hobil, İHD Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon adına Gülistan Yarkın, aktivist Altan Açıkdilli, Jineps’ten Yaşar Güven ve İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Bülent Bilmez konuşmacı olarak yer aldı.
Süryanice Türkiye’de yok olma tehlikesi ile karşı karşıya
Panelin açılış konuşmasını yapan Evgil Türker ilk olarak Süryaniler’in yaşadıkları coğrafyalarda karşılaştıkları sorunlara değindi. Süryanice’nin bugün Türkiye’de yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu vurgulayan Türker, “ Asırlar önce Mezopotamya’nın ve Ortadoğu’nun en güçlü eğitim, bilim, edebiyat, ticaret ve iletişim dili olan Süryanice, bugün Türkiye’de yok olma tehlikesini yaşamaktadır” diye ifade etti.
İlk defa ‘Ermeni Soykırımı’ ifadesini kullandı
Açılış konuşmasının ardından söz alan Gülistan Yarkın, konuşmasına SÜDEF’in tarihçesi ve faaliyetleri hakkında bilgi vererek başladı. Komisyonun 1994’te yılında, Azınlık Hakları İzleme Komisyonu olarak kurulduğunu, 1997’de ise şu anki ismini aldığını belirten Yarkın, “6-7 Eylül olayları Türkiye’de konuşulmazken komisyon pogromla ilgili bir sergi hazırladı. 2005 yılında ise Ermeni Soykırımını ilk defa soykırım kelimesini kullanarak andı. 2013’te komisyon Süryanilere dair de bir sergi düzenliyor. Devamında da Zaz ve çevresindeki Süryani köylerine dönük saldırılarla ilgili bir rapor hazırladık” diye belirtti.
Bethnahrin Kadınlar Birliği’nin mesajı
Yarkın’ın konuşmasının ardından Bethnahrin Kadınlar Birliği’nin (HNB) panele gönderdiği mesaj okundu. Anadilin öneminin belirtildiği mesajda, “Dünya üzerinde farklı coğrafyaların, tarihsel, siyasal etkilerin doğurduğu renk, karakter, kültür, dil, din farklılıkları çoğu zaman sekter görüşler tarafından bir organizma hatası, bir zayıflık olarak görülse de; aslında dil, kültür, din farklılığı ve çokluğu büyük bir zenginliği tasvir etmektedir. Tek bir çiçekten oluşan bir bahçe bir yandan güzel olsa da, farklı renk, boyuttaki çiçeklerin oluşturduğu bahçe daha zengin, daha sağlıklı ve göz alıcıdır” ifadeleri kullanıldı.
Akademide dil çalışmalarının önemi
Okunan mesajın ardından ise Bülent Bilmez söz aldı. Bilmez, “21 Şubat, bütün anma günleri gibi farkındalık ve duyarlılık artırmak için o günü beklemeyip her zaman mücadele eden hak savunucuları ile dayanışmak için bir vesile” diyen Bilmez, akademide çok dilliliğin önemine vurgu yaptı. İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Türkiye Kültürleri Araştırma Birimi olarak kültürel çoğulluk ve dilsel çoğulluk hakkında çalışmalar yaptıklarını söyleyen Bilmez, gelinen aşamada akademinin bilimsellikten uzak olduğuna dikkat çekti. Bilmez, “Hem dilbilim hem dil politikaları alanında çalışılmaması çok şey ifade ediyor. Bizim amacımız bu durumu değiştirmek, akademiye bu konuları katmaktı” diye belirtti.
Ardından aktivist Altan Açıkdilli kouşmasına; Çerkesçe, Kürtçe, Lazca, Ermenice, Hemşince, Zazaca, Rumca, Çeçence, İbranice, Boşnakça, Pomakça, Süryanice dillerinde merhaba diyerek başladı. 2012 yılında birçok kurum ile beraber Türkiye’de ilk defa Taksim Meydanı’nda Dünya Anadil Günü’nü kutlamak için meydana çıktıklarını belirten Altan, ”Bu 2007’den beri süren; halkların, kurumlarının, temsilcilerinin, bir araya gelerek ‘asimilasyonu engellemek için bir şeyler yapabilir miyiz’ sorusunun sonucuydu” diye ifade etti.
Teodora Hobil: Ana dilimizi kaybetmemeliyiz
Panelin ikinci oturumu Teodora Hobil’in Süryanice yaptığı konuşma ile başladı. Etkinliği düzenleyenlere derneği adına teşekkür ederek sözlerin başlayan Hobil, “Biz halk olarak ana dilimizi kaybetmemeliyiz. Çünkü onu kaybettiğimizde kimliğimizi, vatanımızı, ailemizi, annemizi kaybetmiş olacağız. Süryanice, Ortadoğu’da, Bethnahrin yani Mezopotamya’da ve hatta tüm dünyada tanınan ve mirası olan eski bir dil. Fakat bugün maalesef unutulmaya ve kaybolmaya yüz tutmuş bir dil. Bizler de dilimizin gittikçe zayıfladığının farkındayız. Bu nedenle de Süryani kadını olarak, ilk eğitim olan annelerin, dilimizi yaşatmanın önemini kavraması için uğraşmaktayız” diye ifade etti.
Bu coğrafya anadil mezarı olmasın
Panel, Jineps Gazetesi’nden Yaşar Güven’in konuşmasıyla devam etti. Türkiye’de birçok anadilin yok olduğuna vurgu yapan Güven, “Bu coğrafyanın yeni anadillere mezar olmaması gibi bir sorumluluk bizi bekliyor” diye konuştu. Ülkedeki “tekçi yapıya” karşı ortak bir dayanışmayla mücadele edilmesi gerektiğine vurgu yapan Güven, “Mücadeleyi omuzlarımız birbirine değdirerek sürdürmek durumundayız” diye ifade etti.
‘Dilsel soykırım da kabul edilmememli’
Panelde son olarak eğitimci ve yazar Muzaffer İris söz aldı. Türkiye’de anadillerinin unutulmaya yüz tuttuğunu ve bugün birçok insanın anadilini bilmediğini belirten İris, “Biz hep Seyfo’yu, soykırımı konuşuruz. Ben dilsel soykırımın da kabul edilmesi gerektiğine inanan bir insanım. Ben soykırıma uğradığımda dilim de soykırıma uğradı” diye konuştu.
Konuşmaların ardından soru cevap bölümüne geçildi. Daha sonra, SÜDEF ve Gazete Sabro’nun Anadili Günü’ne dair talepleri okundu. Talepler şöyle sıralandı:
“*Tehlike altındaki diller arasında yer alan Süryanicenin öğrenilmesi, kullanımı ve koruma altına alınması için hukuki haklar sağlanmalı ve somut adımlar atılmalıdır.
*Süryanice anadilinde eğitim hakkı tanınmalı, devlet tarafından okul açılmalı, öğretmen istihdam edilmeli ve materyaller sağlanmalıdır.
*Birçok ülkede sahip olunan Süryanice teolojik ve diğer eğitim hakları, Türkiye’de akademik olarak kabul edilmeli, resmi ve idari yetkiler sağlanmalıdır. Bu bağlamda okullar ve enstitülerde Süryanice kaynak ve kapasite sağlanmalıdır.
*Süryanice anadili üzerine çalışmalar yürüten basın organları ve kurumlar desteklenmelidir.
*Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 2 Eylül 1990’da yürürlüğe giren ve Türkiye tarafından 2 Ekim 1995’te onaylanan Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin anadilini kapsayan üç maddesine Türkiye tarafından konulan çekinceler kaldırılmalıdır.
*Anadili yaşatmak bir halkı yaşatmaktır. Tüm dillerin Anadili Günü kutlu olsun.”
HABER MERKEZİ