İliç’teki siyanür faciasına dair değerlendirmelerde bulunan TMMOB Dêrsim İKK Sekreteri Uğur Beycan, bölgedeki madenciliğin ‘sömürge madenciliği’ anlayışı üzerine oturtulduğunu belirterek, ‘Bu anlayış yeraltındaki maden metallerini ağır kimyasallarla hızlı bir şekilde topraktan söküp, yurt dışına götürmekle meşgul’ dedi
Erzîngan’ın İliç ilçesi Çöpler bölgesinde Kanada merkezli SSR Mining ile Çalık Grubu’na bağlı Lidya Madencilik ortaklığındaki altın madeninde gerçekleşen siyanür faciasının ardından gözler madenin ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) olumlu’ raporuna çevrildi.
Bilirkişi keşfi yapılmadan gelen felaket
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ise 2020 yılında, İliç’teki altın madeni işletmesi için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından verilen ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu’ kararının iptali istemiyle dava açmıştı. Erzincan İdare Mahkemesi de hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verirken, Erzincan İdare Mahkemesi’nin kararına karşı Danıştay’a yapılan temyiz başvurusunda ise TMMOB’nin temyiz istemi kabul edilerek, idare mahkemesinin kararı bozuldu ve yeniden bilirkişi raporunun düzenlenmesi istendi.
Henüz bilirkişi keşfi yapılmadan ikinci bir felaket 13 Şubat’ta yaşandı. Yaşanan yeni göçüğe karşı da TMMOB tarafından Anagold Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş. ile şirket yöneticileri ve yetkilileri, maden sahasını denetimle görevli Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü yetkilileri, projeye ilişkin ÇED, izin ve denetim süreçlerini yürüten önceki dönem ve mevcut yetkililer, Erzincan Valisi ve valilik yetkililerinin cezalandırılması için Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunuldu.
Firma Dêrsim’de faaliyet yürütüyor
2022’deki sızıntı sonrası TMMOB heyeti içerisinde yer alan ve bölgede incelemelerde bulunan Jeoloji mühendisi Uğur Beycan, gelişmeleri Mezopotamya Ajansı’ndan Müjdat Can’a değerlendirdi. Anagold’un Kanada menşeli bir firma olduğunu ve Türkiye’deki yerli madencilerle altın madenciliği yürüten firma olduğunu hatırlatan TMMOB Dersim İl Koordinasyon Kurulu (İKK) Sekreteri Beycan, firmanın 2008’den itibaren Dêrsim’de faaliyet yürüttüğüne de dikkati çekti. Bu firmanın İliç ilçesi Çöpler Bölgesi’nde yürüttüğü madencilik anlayışını ‘sömürge madenciliği’ anlayışı üzerine oturttuğunu söyleyen Beycan, “Bölgedeki madencilik tamamen yeraltındaki maden metallerini ağır kimyasallarla olabildiğince hızlı bir şekilde topraktan söküp, alıp yurt dışına götürmekle meşgul firmalar” dedi.
‘Denetimsizlik ve göz yumma var’
Bu firmaların madencilik faaliyetlerini yürütürken mühendislik önlemi alma noktasında eksik kaldığını, buna göz yumulduğunu ve denetimsizliklerin olduğunu, oradaki maden faaliyet yürütme biçiminin de kamucu anlayışa aykırı olduğuna dair birçok kez raporlamalarının olduğunu hatırlatan Beycan, “2022’de siyanür sızması olmuştu. TMMOB olarak bununla ilgili ciddi raporlamalar vardı. Buradaki siyanür, göçükler, akmalara karşı raporlama ve hukuki süreç oldu. Bu hukuki süreçte yine her zaman olduğu gibi raporlar, bilim, akıl, teknikten yana değil tam tersi bu anlayışları koruyan, kapasite artışından tutun da ülkenin milli varlıklarını tam anlamıyla talan etme tarzıyla şekillenen bir politika tarzı açığa çıkarttı. Bu hukuki süreçlerimiz acı ve ağır deneyimlerle önümüze teyitlenerek geldi” ifadelerini kullandı.
‘2022 süreci dikkate alınsaydı süreç yaşanmazdı’
2022’de yaklaşık 20 metreküpü bulan bir siyanür sızmasının gerçekleştiğini anımsatan Beycan, bakanlığın siyanürün topraktan ayrıştırıldığı söylediğini ama kendilerinin alanda araştırma yapamadıklarından bu durumu muamma olarak değerlendirdi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“O bölgedeki yaratacağı tahribat geri dönülmez. Daha önce mahkemeye de sunduğumuz raporda bunu açığa çıkarmıştık. Bu sadece Erzingan ve Dêrsim bölgesini ilgilendiren bir felaket boyutunu taşımadığını 10 ili, Irak, Suriye ve Basra Körfezine kadar etki edeceği bilincini açıkladık. Orada yaşanacak felaketin ne denli ekolojik boyutta olduğunu açığa çıkaran, mahkeme süreciyle de desteklenen bir pratik içerisindeydik. 2022 öncesi dikkate alınsaydı 2022 süreci yaşanmayacaktı. Sonrasında tekrardan bir kapasite artışı üzerine firma bakanlığa başvuru yapıyor. Bu pasa artışı ile ilgili TMMOB başvurusu ile Erzincan İdare Mahkemesi’nin itirazı üzerine geçen sene bir dava görüldü. Mahkeme TMOOB’un dava dilekçesini reddetti, firmayı haklı bulmuştu ama Danıştay tekrardan bu davayı haklı görüp TMMOB itirazını kamu yararı olarak ele alıp tekrardan Erzincan idare Mahkemesi’ne iade edip yeni bilirkişi raporu hazırlanmasını istemişti. Rapor hazırlanmadan Anagold firmasının kapasite artışını yaptığını biz gözlemledik. Hiçbir şekilde hukuku da tanımayan bu anlamda yöntem olarak kendine tamamen sürdürülemez kalkınma, sermayeye sermaye katma anlayışı içinde gören ve bunu da devlet politikaları, maden kanunlarıyla destekleyen bir anlayışa sahip. Bunun sonuçları da ciddi bir felaketle, akmayla önümüze geliyor. İktidar TMMOB’nin 2022’den önce akıl ve bilimle ortaya koyduğu perspektifi dikkate alsaydı siyanür sızıntısı ve göçük bugün yaşanmamış olacak, yine ölümler olmayacaktı.”
‘İliç’teki akmanın 25-35 milyon tona tekabül ediyor’
Daha önce Bergama, Uşak Eşme’de ki akmaları (göç) hatırlatan Beycan, İliç’teki akmanın 25-35 milyon tona tekabül ettiğini söyleyrek, “Bu akma bizim görüntülerde gördüğümüz bir dere tarafında oldu bir de maden faaliyetinin yürütüldüğü çukur tarafında oldu. Maden faaliyetinin yürütüldüğü alan hakkında bir bilgimiz yok. Bu çift taraflı akma malzemesinin yoğunluğu 2, 2.5 gram santimetrelik vizkosite, akışkanlığı çok yoğun, agrega (çamurumsu) malzeme dediğimiz çamur. Bunun içerisinde siyanür gibi bozulan maddeler var ama diğer ağır kimyasallar yüzyıllarca bozulmuyor. Haliyle o bölgede dere kısmına aktığı zaman Fırat Nehri’ne ulaşmadan azade bulunmuş olduğu, aktığı zeminde bir hacim genişliği kendine yarattı. Zemine yayıldı. Zeminle arasında herhangi bir izolasyon yok. Haliyle yeraltı ve yerüstü kaynaklarına bulaşma riski çok ciddi bir risk olarak duruyor. Orada derhal çok ivedi bir şekilde önlem alınması gerekiyor. İzolasyon dediğimiz jeotekstillerle ciddi alanların yaratılıp o malzemenin taşınıp, bir an önce zeminle bağlantısı kesilmeli. O bölge de yağış var. Yağıştan sonra bir buharlaşma gerçekleşecek. Bu defa o kimyasallar buharlaşma ile doğaya karışacak. Ekoloji üzerinde toplum sağlığı üzerine de geri dönülemez ağır tahribatlar yakalamada karşımızda duruyor” ifadelerini kullandı.
Bölgeyi bekleyen tehlike
Bölgeyi bekleyen tehlikelere de değinen Beycan, “Yığın (liç) alanı dediğimiz yer ile maden faaliyeti ve lagün havuzu, siyanür havuzlarının arasında bildiğiniz üzere Munzur fay hattı geçiyor. Bu fay hattı aktif fay hattı. Daha önce TMMOB bu alanda ÇED raporu düzenlenirken bir hukuki süreç başlatmıştı. Bu fay hattının diri fay hattı olduğunu ve o dönemki bakanlık çalışanlarının diri fay hattı olmadığını, ölü fay hattı olduğunu söylediler. Bugün jeoloji literatüründe o bölgede diri fay hattının olduğu, ciddi anlamda depremsellik yaratabilme potansiyelinin olduğunu, olası bir depremle orada lagün havuzlarından tutun da tekrardan o liç alanlarının akma, lagün havuzlarının patlama riski çok ciddi anlamda önümüzde duruyor. Bütün bu denklemi ele aldığımızda orada yapılması gereken tek şey var: Kamucu anlayışı, ekolojik anlayışı, bugün toplumcu anlayışı esas alan bir devlet politikası ile oradaki altın faaliyetinin derhal durdurulması ve o firmanın kapatılması, alanın rehabilite edilmesi. TMMOB’un 70 yıllık bilgi birikiminin ortaya koyduğu anlayış bu noktaya oturuyor” diyerek sözlerini sonlandırdı
HABER MERKEZİ