Ortadoğu’daki hakimiyetin Kürt halkı üzerindeki hakimiyet ile başladığını belirten Avukat Mahmut Şakar uluslararası komplonun Kürtler için bir milat olduğunu ve Abdullah Öcalan’ın buna karşı direndiğini belirtti
Avukat Mahmut Şakar, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a karşı başvurulan komplo süreci ile İmralı’da uygulanan tecridin neden ve sonuçlarına dair Mezopotamya Ajansı’nın (MA) Mehmet Aslan’a konuştu.
‘Uluslararası komplo bir milattır’
“Uluslararası komplo gerçeğini tartışmak günceli tartışmaktır” diye başlayan Şakar, “Çünkü pek çok noktadan uluslararası komplonun oluştuğu süreç ve ona karşı ortaya konulan tutum, direniş sonrasında yaşanan gelişmeler bugünü belirlemiştir. Uluslararası komplo, bugün bizim açımızdan tartışılan, üzerine yeniden düşünülen bir olay olmasının temel nedeni yani tabi ki tarihsel olarak önemli bir olay ama günceli de etkilemeye devam ettiği için ve Kürtler açısından bir milat olduğu için dönem dönem bu olguyu tartışmak gerekir. Komplo gerçekleştikten, Sayın Öcalan korsanlarca kaçırıldıktan sonra İmralı’da kendisiyle gerçekleştirdiğimiz görüşmelerde komplo temel gündemlerden biriydi” dedi.
‘Küresel güçler kendisine haber gönderdi’
Abdullah Öcalan ile görüştüğü süreçte komplo ile ilgili ellerinde verilerin daha az olmasına rağmen Öcalan’ın o dönem yaptığı analizler bugün de gerçekliğini koruduğunu belirten Şakar, “Neden Sayın Abdullah Öcalan şahsında Kürt halkına karşı gerçekleşti? Bu dinamiği biraz anlamak lazım. Sayın Öcalan’ın bu konuda ifade ettiği çok temel bir vurgu var. Kendisi daha uluslararası komplo ile alınmamışken, yani 1998 Ekim’inde hala Ortadoğu’dayken başta ABD gibi küresel güçlerin kendisine dolaylı olarak haber gönderdiğini ve bu küresel güçlerin Ortadoğu’ya yönelik hamlelerinin, politikalarının olduğunu ve buna PKK’nin Öcalan’ın uyum sağlaması gerektiğini, aksi durumda tasfiye edileceği söylenmişti. Kendisine bu yönlü ulaşan verilerin olduğunu söylemişti” ifadelerini kullandı.
Komplonun amacı
“Ortadoğu’daki hakimiyet, Kürt halkı üzerindeki hakimiyet ile başladı” diye devam eden Şakar, “ABD Ortadoğu’ya müdahale etmeden önce bu komployu gerçekleştirdi. Yaklaşımları, Ortadoğu’ya müdahale öncesinde bir zemin temizliği yapmaktı ve bu noktada Kürdistan siyasetini garanti altına almak istediler. Çoğu zaman Kürdistan güçlerini zayıf olarak görenler de oluyor. PKK hareketi ya da Kürdistan’ın diğer güçleri neydi ki küresel siyaset bunlar üzerine hesap yapıyor diye. Burada gözden kaçırılan nokta şu; bana göre Kürdistan bir parça Ortadoğu demektir. Dört parça Kürdistan’ı ve bu parçalar üzerindeki hâkim güçleri yani İran, Suriye, Irak ve Türkiye’yi ele aldığımızda, esasında Ortadoğu’yu oluşturuyor. Dolayısıyla bu dört parça Kürdistan üzerinde uygulanacak siyaset, Ortadoğu’ya hâkim olabilir ve tabi ki bu parçalar üzerindeki ülkelere de hâkim olmak demektir. Kürdistan’ı sağlama alarak Ortadoğu’yu tasarımlamak istediler. Burada iki nokta gözüme çarpıyor. Bir taraftan Sayın Öcalan’a ve PKK hareketine yönelik tasfiye gerçekleşirken, bir taraftan da 1998’de Washington Anlaşması olarak bilinen KDP ve YNK liderlerini Amerika Dışişleri Bakanlığı’nın gözetiminde bir araya getiren anlaşmanın komplo öncesinde gerçekleşmesiydi” dedi.
‘Direnişi iki eksen üzerine ördü’
Abdullah Öcalan’ın komplo üzerine iki noktaya odaklandığını belirten Şakar, “Birincisi, ısrarla bu komplo niye gerçekleşti? Bunun yanıtını arıyordu ve bunu bir parça açıkladım. Şunu söylüyordu; “Kürt halkının gerçek dostları kimlerdir, düşmanları kimlerdir? Bu komployu kimler yapmıştır? Bunu Kürt halkı bilmesi lazım” diyordu Bu yüzden de komplocu güçleri parça parça da tanımlamaya çalıştı. Yunanistan’daki değişik kesimlere her konuşmasında değindi, savunmalarına da ele almaya çalıştı. Kürdistan halkına bir tarih bilinci de kazandırmaya çalıştı. İkinci temel soru da bu komployu nasıl boşa çıkaracağız? Bu soru, İmralı direnişini de belirleyen bir sorudur. Bana göre Sayın Öcalan bunu ikili bir boyutta ele aldı. Birincisi, güncel ve taktik boyutudur. Acil ve yakıcı boyutta komplo nasıl durdurulabilir? İkinci ve ana yanıt da aslında bir kez daha Kürt halkının bir komployla karşılaşmayacağını, hiçbir komplonun yıkamayacağı bir halk mücadelesi nasıl yaratılır? Bence direnişi bu iki ana eksen üzerinde ördü” diye belirtti.
‘Direnişin ilk ayağı komplonun durdurulmasıydı’
“Direnişin ilk ayağı bu komplonun durdurulmasıydı” diye devam eden Şakar, “Sayın Öcalan gibi, önderlik merkezli bir PKK hareketinin önderliğinin esir düşmesi aynı zamanda esir edildiği süreçte katledilme ihtimali de vardı. Bu durum Kürt halkının soykırımı ile birlikte ele alınmalıdır. Sayın Öcalan tarihsel bilinci son derece yüksek bir insan olarak ilk günden itibaren bunu bize söyledi ve bu soykırımın önüne geçmek için bir temel refleks olarak gerek İmralı savunmalarında söyledikleri, gerekse daha sonra attığı adımlar, gerillanın sınırın dışına çıkarılması, barış gruplarının getirilmesi, barış deklarasyonlarının yapılması… Yani o süreçte Türk şovenizmi o kadar yukarıdaydı ki dışarda milliyetçilik, şovenizm, linç kültürü Sayın Öcalan’ın esaret altındayken çok sık karşılaştığı bir durumdur. Kürt halkının birikimlerini yok etmeye çalışıyorlardı. Sayın Öcalan da bu durumun karşısında bir baraj olmaya çalışıyordu” dedi.
‘İmralı bir savunma değildi, tiyatroydu’
Abdullah Öcalan’ın savunmalarına değinen Şakar, “Sayın Öcalan savunmalarında bu komplonun sürüklediği şoven, ırkçı, militarist ve imhacı tutumlar karşısında Kürdistan halkının ve direniş savaşçılarının zarar görmemesi için böyle bir refleks gösterdi. Barış söylemlerini dile getirerek ve biraz önce anlattığım refleksleri göstererek şovenizmin gardını önemli ölçüde indirdi. İmralı duruşmalarındaki tavrından da bunu net olarak gördük. Sayın Öcalan 1993’ten bu yana barışı istiyordu. Sorunun barışçıl yollarla halledilmesini istiyordu ama 1999 koşullarında Türk egemenliğinin, Türk şovenizminin buna gelmeyeceğini biliyordu. Daha sonra söyledi; “İmralı bir savunma değildi, tiyatroydu. Ben sadece barış çağrısı yaptım ve amacım şovenizmin hızını kesmekti. Elbette Türk egemen aklı stratejik davransaydı o süreçten belki ortak bir şey de çıkabilirdi ama o dönem bahsettiğim nedenlerden dolayı kendilerini zafer kazanmış olarak gördükleri için meselenin barışçıl çözümüne yakın değillerdi” ifadelerini kullandı.
‘Öcalan’ın tavrı tarihsel bir tavırdır’
“Bir halk önderi kendi halkının soykırımının önüne geçmek için kendisini bir duvar haline getiriyor” diyen Şakar, “Sayın Öcalan’ın bu tavrı başlı başına önderliksel ve tarihsel bir tavırdır. Sayın Öcalan gibi stratejik konumu olan biri esir düşmesine rağmen ne Kürdistan’ın siyasal birikimine ne silahlı ya da diplomatik mekanizmaları zarar görmedi. Elbette kayıplar oldu, bedeller ödendi ama komploya rağmen Kürdistan halkının kazanımları korundu. Sayın Öcalan’ın İmralı’da verdiği direnişin birinci adımı Kürdistan halkının kazanımlarını korumaktı. Bu neden önemlidir. Aslında orada yaşanan her kayıp yeniden mücadele etme durumunu ortadan kaldıracaktı. Kürdistan halkının kazanımlarını korumak ve sonrasında özgürlük mücadelesini sürdürmek açısında önemliydi. Kendisinin ilk hamlesi buydu ve bunu bize örtülü bir şekilde de olsa ‘ben soykırımı gördüm, farklı bir strateji ile yaptım’ derken yapmak istediği buydu” diye ifade etti.
“Direnişin ikinci ekseni ise, Sayın Öcalan’ın ‘Demokratik Modernite’ paradigması dediğimiz ve merkezde demokratik ulus teorisinin olduğu yeni bir paradigma yaratmasıydı” ifadelerini kullanan Şakar, Bu paradigma esasında komploya verilmiş en büyük cevaptır. O yüzden ‘komplo günceldir, komploya karşı direniş de günceldir’ derken bundan bahsediyoruz. Bu direnişin iki ekseni bu gün bizim yeniden var olmamızı ve yeniden mücadele etmemizin çok daha büyük küresel bir direniş gücü haline gelmesinin temel nedenini oluşturuyor” dedi.
‘İmralı ile aramıza kara bir perde çekilmiş’
“İmralı’daki son üç yılı, sisteminin geldiği yeni bir aşama olarak görmemiz lazım” diyen Şakar şöyle devam etti:
“İmralı’daki sisteme dair söyleyeceğim temel şey şudur; buradaki tecrit 1999’dan bu yana hep kötüleşerek gelmiştir. Bu sistemi kuranlar da bunu böyle kurmuştur. Baştan beri bir tecrit vardı. Şu an İmralı ile aramıza kara bir perde çekilmiş ve ne olduğunu bilmiyoruz. Komplo ve tecrit arasında da bir iç içelik bulunması nedeniyle tecrit, komplonun bir devamıdır. Mesela Sayın Öcalan Türkiye’ye Avrupa’dan gönderilmek istenmedi. Avrupa’dan Atina üzerinden Ecevit, ABD tarafından Öcalan’ın kendilerine verileceğini söylüyor. Sayın Öcalan daha Kenya’dayken İmralı yeniden inşa edildi. Sayın Öcalan orası için ‘proto Guantanamo’ diyordu. Bu benzetmeyi de şunun için yapıyordu. Guantanamo, ABD egemenliğinde ama ABD hukukunun geçmediği bir yer. İmralı’da Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde ama hukukunun olmadığı bir yer. Burada keyfiyet esastır, en geri yasalar bile geçerli değildir. Hep olağanüstü hâl ile yönetilmiştir. Yapılan bu ağır tecrit, güncel siyasal devletin yaklaşımı ile 2015-2016’dan itibaren Kürt halkına karşı yürüttüğü Çöktürme Planı’nın bir parçasıdır.”
‘Özgür olması lazım’
Abdullah Öcalan için başlatılan özgürlük kampanyasına değinen Şakar, “Giderek gelişen ve ivmesi yükselen enternasyonal bir dayanışmanın varlığından söz edebilirim. Unutulmak istenen Sayın Öcalan tutsak edildiği günden çok daha fazla küresel tanınmışlığa ve ilgiye sahiptir. Bunun da bugüne kadar yürüttüğümüz mücadelenin bir sonucu olduğunu görmek lazım. Öcalan’ın özgürlüğünün halkların gündeminde yer alması, bu direnişin bir sonucudur. Bu çabalar son dört ay sürdüğü şekli ile -ki yükselen bir direniş var- sürdürülürse eğer, ben tecridin kırılabileceğine inanıyorum. Abdullah Öcalan’ın hukuken de siyasetten de özgür olması lazım” dedi.
HABER MERKEZİ