PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Roma günlerinde yanında olan Ahmet Yaman, komplonun kırılma anını anlattı: Roma süreci farklı bir süreçti. Kürt sorununun uluslararasılaşmasında, Kürtlerin dünyada tanınmasına aynı zamanda Başkan’ın dünyaya kendini tanıtmasına büyük katkı sunan tarihsel bir süreçti
Mahsum Sağlam
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik 15 Şubat Uluslararası Komplosu, 26. yılına girdi. Bir dönüm noktasını oluşturan Öcalan’ın Şam’dan çıkışı ve İmralı’da esaretle sonuçlanan komplonun en önemli duraklarından biri İtalya idi. Kürt halkının Roma’ya akın ettiği bu süreçte Öcalan’ın yanında bulunan dönemin Eniya Rizgariya Netewa Kurdistan (ERNK) Roma Temsilcisi Ahmet Yaman’la ikinci bölümde Abdullah Öcalan’ın 66 günlük Roma günlerini konuştuk.
- İltica konusunda neler yaşandı, resmi bir karar çıktı mı?
Parlamentoda D’Alema’nın partisinin konuyu parlamentoya genel kurula götürmesi gerekiyordu. Genel kurul Başkan’ın gelişinden 1 hafta sonra yapılmıştı. Genel kurul öncesi Başkan’dan siyasi çözüm şartları ve terörizmi kınadığına dair bir açıklama istemişlerdi. Genel kurulda Başkan’ın neden İtalya’ya geldiği, nasıl organize yapıldığı ve olası gelişmeler tartışıldı. Aynı zamanda da siyasi ilticanın verilme noktasında bir tartışma idi. Genel kurulda bir karar çıkması gerekiyordu iltica konusunda. Yani partilerin görüşü alınacaktı. D’Alema basın toplantısında her zamanki ateşkes süreçlerinde sunduğumuz çözüm paketleri benzeri bir açıklama yaptı. Birlikte yaşam, koruculuğun lağvedilmesi. Ve Başkan’da zaten belirtmişti: “Ben teröre her zaman karşı oldum, şimdi de teröre karşı olduğumu bütün dünyaya açıklıyorum.” D’Alema bunu açıkladı. Genel kurulda D’Alema konuşma yaptı, Başkan’ın Kürt halkının önderi olduğunu, Kürt sorununa bir çözüm bulmak istediklerini, bundan dolayı Öcalan’ın İtalya’ya geldiğini ama kendisinin siyasi iltica talebi olduğunu vs bilgi verdi genel kurula. Sonra da grup başkan vekillerinin soruları ve konuşmalarına geçildi. O zaman hükümette yer alan partilerin tüm başkan vekilleri evet dediler. Kürt sorununa siyasi çözüm, Başkan Apo’ya iltica tanınmalıdır. Sağ partilerden de birçok vekil destek verdi. Bu dünyada da büyük yankı yaptı.
- Bu süreç olumlu olumsuz yanlarıyla nasıl geçti, Roma Meydanı’nda neler yaşanıyordu?
Roma süreci farklı bir süreçti. Kürt sorununun uluslararasılaşmasında, Kürtlerin dünyada tanınmasına aynı zamanda Başkan’ın dünyaya kendini tanıtmasına büyük katkı sunan tarihsel bir süreçti. Yüzlerce basın kurumu ile röportaj yapması, onlarla bire bir görüşmesi. Dünyadaki dostlarla görüşmesi, İtalya’daki dostlarla her gün görüşmesi. Yoğun bir tanıtıma katkı sundu bu süreç. Süreç çok iyi gidiyordu başlangıçta. Çok olumlu bir hava vardı. Mutlaka ve mutlaka hem Başkan çok motive idi hem biz motive idik. Çok büyük bir motivasyon vardı. Grup grup her gün meydandan yürüyüşler yapılıyordu. İnsanlar parlamentoya gidip ziyaret ediyordu. Dünyadan gelen Kürtler, müthiş bir çalışma vardı. Basın yayın kurumları lehimize yazıyordu. Genel olarak olumlu bir hava vardı. Aslında D’Alema çok kararlı idi.
Hükümetin kararı vardı, Başkan’ın kalması noktasında hiçbir tereddütleri yoktu. Ama ne zaman ki uluslararası komplocu güçler devreye girdi işler değişti. İtalya’ya çok yoğun baskılar oldu. Bu hava ne zaman değişti? Almanya uluslararası aramasını kaldırdı, iade talebinde bulunmadı. Dolayısıyla Başkan’ın tutukluluk statüsü kalktı. 1 ayda yaşandı bunlar. 66 günün son 60 günü aslında çok iyi gitti.
- Sayın Öcalan hastanede ne kadar ve hangi koşullarda kaldı?
Hastanede sanırım 1 hafta gibi bir süreç geçti. Almanya tutuklama kararını kaldırmıştı, dolayısıyla serbest kalınca ev bulduk. Hastaneden eve geçtik. Roma dışında biraz deniz tarafında ormanlık içinde kurulan bir mahalle idi. Küçük bir mahalleydi. Büyük apartmanlar yoktu, mahallenin genelinde bahçeli, müstakil villa tipi evlerdi. 3 katlı, büyük bahçesi olan, etrafı duvarlarla çevrili bir evdi. Eve gittik tabii kimse yoktu. Sonra organize olduk. Arkadaşlar geldiler, güvenlik için arkadaşlarımız vardı. Mutfak ekibimiz vardı. Her konuda bir organize yaptık. Telefonlara bakan arkadaşlar geldi. Tabii ki mahalle polis kordonunda idi. Eve ulaşmak için mahallenin girişindeki kontrol noktasından geçmeniz gerekir, o mahallede oturuyorsan geçebilirsin. Oturmayanlar tabii izne bağlı. Haberin basına çıkması ile birlikte mahalleden büyük bir tepki geldi. Ev sahibine büyük bir baskı yapmışlar. Evin sahibi apar topar benim ve emlak firması hakkında mahkeme açtı. Biz de neye uğrayacağımızı şaşırdık. Sonra ikinci bir kontrol vardı. Bahçe giriş kapısında bir kontrol vardı. Bahçeden sonra eve giriş kapısında bir kontrol vardı. Bir de Başkan uyuduğunda, yatak odasına geçtiğinde 2 tane kapıda güvenlik görevlisi vardı.
- Görevliler hükümete mi bağlıydı?
Orada görev yapan güvenlik görevlileri değişik sektörlerdendi. Aynı zamanda birbirlerini de denetleme amacıyla. Tabii ki orada alt katta salonda onlara sistem kurmuşlardı. Radar sistemi, bilgisayarlar her türlü donanımın olduğu bir sistem kurmuşlardı. Bizim de kendi güvenliğimiz vardı. Kolay bir ortam değil. Böyle şartlarda, üstelik mahalleden tepki var. Mahalleli basın açıklaması yapıyor vs. ama diyebilirim ki bize böyle yaklaşan bu mahalle en sonunda Başkan ayrıldığında niye gitti diye ağladılar. En çok üzülen o mahalle sakinleri olmuştu.
- Peki görüşmeler nasıl ilerliyordu. Öcalan’ın günlük yaşamına dair ne söylersiniz?
İlk başta hükümet boyutu ile de sürekli görüşmelerim oluyordu. Biz aracıydık tabii ki. Başkan’ın dediğini onlara iletiyorduk, köprüydük yani. Biz ilk başta dostlarla görüşme ile başladık aslında, hem dostlar hem Kürt sanatçılar, Kürt temsilcileri onlarla görüşmeye başladık. Önce görüşecek isimleri belirtiyorduk güvenliğe, güvenlik araştırma yapıyordu ve onay çıktığında görüşebiliyorlardı. Böyle bir sistem vardı. Oradaki güvenlik ile bizim aramızda kurulan bir sistemdi bu. Akın akın ziyaretçiler vardı. Başkan orada günlük basın raporu verin diyordu. Dünyada çıkan haberlerin özetini veriyorduk. Sabah o özetleri okumakla başlardı güne. Tabii ki kahvaltı, çay kahve ve arkasından bu basın gündemindeki gelişmelerin özetini sunardık kendisine. Tüm dünyadaki kendisi ile ilgili çıkan tüm haberleri topluyorduk. Ekibimiz vardı bunları yapan. Başkan’ın genelde tek başına yoğunlaşması olurdu evde. Bu gelişmeleri okuduktan sonra kitap okur veya kendi kendine yoğunlaşır. Daha sonra ziyaretçilerle görüşürdü. Ve zamanla da oradaki kalan arkadaşlarla sohbet zamanı olurdu. Gün içinde de bahçede yürüyüş yapardı. Basın toplantısı yapma imkanımız olmadığı için güvenlik nedeniyle basını da sıraya koymuştuk. Ajanslardan, bütün gazetelerden herkes röportaj yapmak istiyordu. Türk gazeteciler de vardı bunların içinde. Birçok görüşmeye ben katıldım, katılmadıklarım da zaten ilk başta ben bildiriyorum kim olduğunu, görüşmecinin kim olduğunu vs. Basınla görüşme süreci çok yoğun zamanını alıyordu Başkan’ın. Dostlarla görüşme zamanını alıyordu. Bizim kendi arkadaşlarımız ile görüşmesi çok zamanını alıyordu. Boş zamanı yoktu, çok yoğun bir görüşme trafiği vardı.
Aslında biz şöyle bir karar almıştık: Türk basını ile Başkan’ın görüşmesi olmasın diye planlıyorduk. Tabii Başkan’a bildiriyorduk, filan gazeteci diyorduk yok diyordu. Başkan 2 gazeteciyi kabul etti Türkiye’den. Birincisi Tayfun Talipoğlu’ydu. İkincisi Milliyet’in İtalya temsilcisi bir kadın gazeteci. Şimdi ismini hatırlamıyorum. Kadın gazeteciyi ben götürdüm görüşmeye, giderken çok korkuyordu, titriyordu. Çıkarken ise Başkan’la birlikte gülüyordu…
- Sonra durum nasıl değişti?
Aslında kararı ben şöyle biliyorum. İtalyan hükümeti kesinlikle öyle bir çıkış süreci ön görmüyordu. Bunu da bize başlangıçta açıkça dile getirmediler. En azında bu iki aylık süreçte böyle bir durum yoktu. Bir ev ayarlamışlardı Roma dışında, o evin kontratını yapmak için beni gönderdiler. Eve bakmamı istediler, büyük bir arazide tepede bir evdi. Etrafında nehirler vardı. Tel örgülerle sarılı bir evdi. Çok büyük bir alanı vardı. Kontrat yapmak için de ev sahibi ile karar verdik. Birkaç gün sonra bana haber geldi. Ev sahibini aradım kontrat randevusu için ev sahibi beni aradılar olmayacağını söylediler dedi. Tabi onu arayan hükümetti. Orada durumun ciddiyetini anladık. İtalyan hükümetiyle sık sık görüşüyorduk. Hükümet biz çok zor durumdayız dedi. Aslında D’Alema’nın Avrupa ziyaretlerinde bir karar çıkmıştı.
D’Alema bize Roma’da uluslararası bir mahkeme kurulursa Başkan yargılanmayı kabul eder mi? diye sordu. Başkan kabul etti. D’Alema Avrupa ziyaretlerine bunu koz alarak çıktı ancak bu da akamete uğradı
- Nasıl bir karar biraz açar mısınız?
D’Alema’nın Avrupa ülkelerini ziyaretinden önce bize Roma’da uluslararası bir mahkeme kurulursa Türkiye’nin mütalaası çerçevesinde Başkan böyle bir mahkemede yargılanmayı kabul eder mi? D’Alema ziyaretlerine bunu koz alarak çıktı. Başkan yargılanmayı kabul etti. Bu aslında çözüm noktasında ne kadar duyarlı olduğunu gösteriyor. Hatta bazı arkadaşlar karşı çıktı. Başkan’ın kendisi için özel kurulacak olan bir mahkemede yargılanmasını kabul etmedi. Amerika maden yargılayacaksınız yapabilirsiniz biz karşı çıkmıyoruz demişti, Fransa, İngiltere ve Almanya da kabul etmişti. Amerika ile İngiltere biraz da çekimser kalmıştı. Hatta Avrupalı hukukçulardan oluşan mahkemenin tüzüğünü hazırlayacak bir komisyon da kurulmuştu. Bu hukukçular Roma’da bir gün toplantı da yaptı. Ama daha sonra Türkiye şiddetle bu mahkemeye karşı çıktı. Tabi uluslararası komplocu güçler Türkiye’nin baskısıyla daha önce bu yargılamaya evet diyenler sonra karşı çıktı. Ancak öncesinde bu mahkemeye hiçbir engel yoktu. D’Alema bu ziyaretleri sonucunda Türkiye’nin baskısıyla önce Almanya’nın ardından diğer ülkelerin karşı çıkmasıyla tersi yönde karar almış oldu. Ve Roma’da yargılama durumu mümkün olmadı. Bazı güçler bu süreçte Başkan’ı Roma’dan çıkarmak için devreye girdi.
- Hangi güçler devreye girdi?
Önce Filistinliler devreye girdi, Bassam Ebu Şerif Arafat’ın sağ koluydu. Bu kişi gelecek dediler, Başkan ile görüşme talebinde bulundular. Başkan da kabul etti. Bu kişi eşiyle birlikte gelmişti. Birileri İtalyan hükümetine Filistinliler sizin dostlarınız bunlar size bir ülke bulursa gitmeniz daha uygun olur dediler. Bu kişi iki kez geldi Başkan ile görüştü en sonunda bunlar üçüncü bir ülke buldular. O ülke Hırvatistan’dı, Başkan reddetti. İtalyan hükümetinin bir ülke arayışı vardı onlar da bir yer bulmuştu ama onlar bizden de gizli tutuyorlardı. Ancak uçağa binersiniz uçakta söyleriz diyorlardı. Orayı da daha sonra öğrendik Kaddafi’nin ayarladığı bir yerdi. Büyük ihtimal Libya’nın çevresinde bir yerdi. Sonra Yunanlılar tekrar devreye girdi ve Yunanistan’a gitmesi istendi ancak Başkan onu da reddetti.
- Peki süreç nasıl ilerledi, hükümetin tavrı neydi, Öcalan’ın bu duruma tavrı ne oldu?
Zaman zaman İtalyan hükümeti ile Başkan’ı görüştürüyorduk. Onlar da D’Alema hükümetinin düşebileceğini söylüyordu. İtalyan Dışişleri Bakanı Lamberto Dini, hükümeti ‘desteğimi çekerim’ diye tehdit ediyordu. Ben ve başka dostlar İtalya’dan Başkan’ın ayrılmamasını söylüyorduk. Ama ayrılmazsa hükümet düşer Başkan tutuklanırdı. Ama Başkan’ı cezaevine atmazlar kaldığı evde tutuklu statüsünde kalırdı. Sonuçları buydu aslında. İyi bir araştırma yapmıştık. Buradaki seçenek şu oldu. Bize hükümetin düşme tehlikesine rağmen ülkemizi terk edin demedi. Ama giderseniz sonuçlar budur diyordu. Rusya seçeneği ortaya çıktı. Bu seçeneği ortaya çıkaran o dönemin Rusya ERNK temsilcisi, daha sonra Rusya istihbaratında çalıştığı ortaya çıkan Kürt asıllı Recip Mamenyan’dı. Ermeni Kürtlerindendi. O zaman ERNK temsilcisi ve Recip İtalya’ya geldi. Daha sonraki hükümet temsilcisiyle görüşmelerde bunlar da yer aldılar. Bunlar, Kızıl Meydan’da arkadaşlarımız kendilerini yaktılar, Rusya bu durumdan dolayı geri adım attı şu anda Başkan’ı tekrar Rusya’ya davet ediyorlar dediler. Teklif sıradan bir teklif değildi. Rusya seçeneğine ben karşı çıktım ve şüphelerim var diyordum. Başkan’ı birkaç kez ikna ettim ama sonra yine bu seçenek ağırlaştı. Bu konuyla ilgili İtalyan hükümetiyle kriz de yaşadık. Rusya temsilcisi böyle tehditvari şeylerin içerisine girdi. Hükümet görüşmelerden çekildi. Rusya seçeneğine İtalyan hükümeti de olumlu bakmadı. Bana sizin adamınız Rus hükümetini nasıl ikna etti diyorlardı. Biz girişimlerde bulunduk daha önce kabul etmeleri için reddettiler. Bu sizin adamınız nasıl ayarladı diye tereddütleri vardı. Ama çok yoğun bir baskı vardı. Benim üzerimde de vardı. Daha sonra benim dışımda kimseyle görüşmemesi konusunda net tavır koydular ve ben daha sonra Başkan’la ve hükümet temsilcileriyle görüşmeleri yalnız yaptım. Açık açık sizin Rus temsilcisine güvenmiyoruz dediler. Önce biz Rusya’ya gidelim bakalım hazırlıklarına eğer ortam uygunsa gitmenize izin veririz dediler. Sonra bir telefon geldi binde bir bile olumsuz bir durum yok dediler. En son D’Alema madem öyle ısrarcılar gitme konusunda biz de çıkışlarına izin verelim demiş ama Sayın Öcalan kendi isteğiyle gittiğine dair bana bir mektup yazsın dedi. Başkan mektubu yazdı, bizzat mektubu ben verdim hükümete.
Mektupta, hükümeti zor durumda bırakmak istemediğini D’Alema’nın yaklaşımlarının kendisinde büyük sempati yarattığını, D’Alema’yı zor durumda bırakmak istemediğini, bu nedenle de İtalya’dan çıkmaya karar verdiğini içeriyordu.
- Mektuptan sonra İtalyan hükümetinin yaklaşımı ne oldu?
İtalya hükümeti bizim temsilcimiz Rusya’ya gitmeden önce hükümet temsilcileri tamam dedi onay veriyoruz gitmenize ancak bir şartımız var, madem sizin bu adamınız bu kadar ayarlamış hükümeti Başkan’ınızı biz kabul ettiğimizde Ruslar bizden devlet garantisi istediler. Madem sorun yok Rus hükümeti de bize Başkanınızı kabul ettiğine dair garanti versin dediler. En son teklifleri buydu. Rus temsilcisi buna kızdı, ben bir daha gidip hazırlıklara bakayım bir sorun yoksa gelirsiniz dedi. Sonuçta 3 gün sonra sorun yok gelebilirsiniz dediler. İtalyan hükümeti bize özel uçak tahsis etti. Ocak ayı ortalarıydı ben de Başkan’la birlikte Rusya’ya gittim. Uçak piste indiğinde piste kadar bir zırhlı Mercedes gelmişti. Rus parlamentosundaki Kürt asıllı milletvekilleri ellerinde çiçeklerle Başkan’ı karşılamaya gelmişlerdi. Uçakta bizim pasaportları kontrol ettiler, sonra uçaktan inişimize izin verdiler. Tabi benim vizem yoktu, uçakla geri dönmem gerekiyordu. Orada Rusya’ya giriş olmazsa pilotlar İtalya’nın bulduğu yere bizi mecburi olarak götürecekti. Plan öyleydi. Sonra 15-20 dakika ben Başkan’la en son görüşmem oldu. İşte kucaklaştık, vedalaştık pistte ben yarım saat kadar uçakta bekledim. Telefon geldi bir sorun yok uçak geri dönebilir dediler. Ben de karşılamayı falan görünce demek yanılmışım dedim. Ama işte Rus istihbaratı yolda yolu kesiyor, Başkan’ı alıyorlar kendi istedikleri yere götürüyorlar, diğerlerine de siz gelmeyeceksiniz diyorlar. Bir tek Rusça-Kürtçe bilen bir tercüman Başkan’la gidiyor.
İtalya’dan çıkmak geri dönüşü ve kurtuluşu olmayan uluslararası komplonun esaretinin kaçınılmaz olduğu bir süreçti. Kırılma anı orasıydı. Roma’da kalabilmiş olsaydı İmralı sürecinden daha farklı bir süreç yaşanırdı
- Kırılma anı burası mı oldu? Peki Sayın Öcalan’ı nereye götürdüler?
İtalya’dan çıkmak geri dönüşü ve kurtuluşu olmayan uluslararası komplonun esaretinin kaçınılmaz olduğu bir süreçti. Kırılma anı orasıydı. Ondan sonra gelişmeleri biliyoruz zaten. Sonra bir kere Başkan ile telefonda görüştüm, Hollanda’ya gelme projesi vardı. Uçak Moskova’dan havalanıyor ama Hollanda Amsterdam’a gelmedi o uçak o gece Misk havaalanına indi. Beyaz Rusya havaalanına. Gece saat 4 Başkan yanındakilerle birlikte orada uçağın içinde sabahladılar. Uçaktan indirmek istediler ama inmediler. O gece Başkan beni aradı telefonla görüştük, tekrar İtalyanların desteğini istedi. Yani durumu izah etmem açısından İtalyanlarla görüşme yapmamı istedi. Yapabilecekleri bir şey olur mu diye. Aslında Başkan’la görüşmemden anlamıştı karışık bir durum yaşandığını en son sesini duyduğum an da o andı.
Ama tabi ki Roma’da kalmış olsaydı İmralı sürecinden daha farklı bir süreç yaşanırdı. Benim düşüncem çok daha farklı bir süreç olurdu. Roma süreci devam ederdi diye düşünüyorum. Daha etkili bir süreç olurdu. Çünkü böyle olası bir kalma durumunda neler yapacağımızı kurgulamıştık. Ama olmadı işte. Benim açımdan çok üzücü oldu. Hala daha inanamıyorum Başkan’ı nasıl Roma’da tutamadım diye. Yapsaydık sonuçları farklı olurdu ama yapamadık.
*Söyleşinin birinci bölümü: https://yeniyasamgazetesi6.com/kurtlerin-romaya-akini-soke-etti/