“Güven sadece bir yerde bulunmak değildir, güven bir histir. Kendini iyi hissetmek, ruhen mutluluğa erişmektir. Birlikte olarak karanlıkta kalmış gerçekleri aydınlatarak, sonsuz güvene erişebiliriz.”
Bu cümleler 17 yaşındaki bir çocuğun sözleri… 6 Şubat depremlerinin ardından 15-19 yaş arası çocuklar bir araya gelerek “dayanıklı şehirler” ve “şehirde güvende hissetmek” konularını tartıştılar. Çocuklar bu tartışmaların ardından deneyimlerini ve düşüncelerini sanat aracılığı ile ifade edebilecekleri bir dizi atölye çalışmasına katıldılar. Katıldıkları kolaj, kil ve hareket, konuşan fotoğraflar ve poster atölyelerinde ortaya çıkan sanat eserlerinden dijital bir sergi oluştu. Dijital sergide çocukların gerçekleştirdiği eserlerden oluşan bir seçki bulunuyor…
Ankara merkezli bir dernek olan I-CHILD tarafından yürütülen çalışmanın ve kurgulanan atölyelerin yola çıktığı nokta; 6 Şubat depremlerinin yarattığı yıkımın sürdürülebilir ve yaşanabilir mekânların önemini hepimize bir kere daha göstermiş olması ve ne yazık ki kentlerin tasarımı söz konusu olduğunda ne çocuk ne de yetişkin olarak görülen 13-18 yaş arası çocukların ihtiyaçlarının yeterince görünür olmayışı.
Evet, çocukların hatırlattığı gibi, 6 Şubat depremlerinin ardından “dayanıklı kentler” meselesini daha çok gündemde tutmalıyız. “Dayanıklı kentler” afetler, ekonomik krizler, sağlık salgınları gibi krizlere karşı hazırlıklıdırlar. Dayanıklı kentlerin oluşturulmasında altyapı oldukça önemlidir. Altyapıların güçlendirilmesi, dayanıklı kentlerin temelidir. Dayanıklı su ve enerji sistemleri, iletişim ağları, ulaşım altyapısı ve binalar çeşitli risklere karşı dirençli olmalıdır. Deprem, sel, fırtına gibi doğal afetlere karşı dayanıklı binaların inşa edilmesi, yaşam kaybını en aza indirir. Dayanıklı kentlerde risk yönetimi ve acil durum planlaması bulunur. Potansiyel riskler belirlenmiş ve bu riskleri azaltmak için önlemler alınmış ve stratejiler geliştirilmiştir. Dayanıklı kentlerde sosyal dayanıklılık da önemlidir. Eşitsizliklerin ortadan kaldırılması, haklara ve özgürlüklere erişimde sıkıntı yaşayan grupların korunması ve toplumsal dayanışmanın güçlendirilmesi, kentlerin krizlere karşı daha dirençli hale gelmesini sağlar. Sağlık, eğitim, barınma gibi temel ihtiyaçlara erişimin sağlanması, toplumun dayanıklılığını artırır.
31 Mart yerel seçimleri her ne kadar yine sadece yerel seçim olsa da, dayanıklı ve güvenli kentlerin planlanması konusunu acilen daha yaygın bir şekilde gündeme almak zorundayız… Türkiye gibi fay hatları üzerine kurulmuş bir ülkede 6 Şubat depremlerinin sonrasında yaşanan derin acıların ve kaybın bir daha yaşanmamanın tek yolu bu.
Bu yüzden, çocukların dayanıklı ve güvenli kentlere ilişkin eserleri yerel yönetimlere aday olanlara da çok fazla şey söylüyor.
Bakın, 18 yaşındaki Doğa’nın söylediklerine: “Güvende hissetmek ne kadar da uzak şimdi… Güvende hissetmiyorum çünkü verilen sözlerin boş olduğunu, karşımda bir muhatap olmadığını biliyorum. Güvende hissetmiyorum çünkü yarım kalan bir hayat düşüncesinden, kandırılmaktan korkuyorum. Sorumluların ceza almamasından ve tonlarca ağırlığı altında kalmaktan korkuyorum…”
Doğa’nın aslında bir muhatabı var elbette… Onları harekete geçirmek hepimizin sorumluluğu sanki. Yoksa biz de Doğa’nın bunları hissetmesine vermenin ağırlığının altında kalacağız…
“Çocukların Gözünden Dayanıklı ve Güvenli Şehirler Dijital Sergisi”ni ziyaret etmek için: bit.ly/3UF4Tlg