Sağ popülist siyaset, 2015’ten bu yana tüm siyasal çevrelere zehrini bulaştırmak için yoğun bir çaba sarf etti. Gündelik hayatın içinde üretilen söylemlerle toplum her gün çoklu kamplaşma biçimlerine maruz bırakıldı. Böyle eşiklerde sağduyuya gönderme yapan sesler cılızlaşırken, nobranlar alkışlandı. Siyasetin krizini aşmaya yönelik rasyonel önermelere ilgi azaldı ve kutuplaşmayı köpürten seslerin alıcısı çoğaldı.
Siyaset kurumu toplumun nasıl bir değişim yaşadığına yönelik sosyolojik gözlem ve analizleri ihmal etti; topluma dokunmaya, toplumun asıl sorunlarıyla yüzleşmeye mesafeli durarak ideolojik hesaplarla sınırlı tutulan elit bir pratiğin içinde boğulup kaldı. Toplumsal sorunlar çözümsüz kalınca (ki belki de bu bir teknik) çözümsüzlük toplumda apatiye neden oldu; agresif, depresif, umutsuz kitleler çoğaldı. Siyasetsizliğin ürettiği gerilimden etkilenmemek tüm toplum için çok zorlaştı.
Sağ popülizmin yaydığı zehirden Üçüncü Yol dinamikleri de payını aldı, alıyor. Bunu Kürt hareketi ile Türkiye solunun arasını açmak için kurgulanan kışkırtıcı oyunların sürekli güncellenmesinden anlıyoruz. Kışkırtan, dağıtan, yabancılaştıran oyunların sürüyor olması; seçim-mücadele ittifaklarının toplumun politik beklentilerini istenilen düzeyde karşılayamaması temel eleştiri konusu haline geldiği gibi her iki tarafta da savrulmalara neden oluyor.
Kürtlerin sola yönelik temel eleştirisi, solun şovenizme karşı net bir duruş sergilememesi ve şovenizmi bir türlü aşamamasıdır. İktidarın ve devletin 2015’ten beri devreye koyduğu Kürdi siyasete mesafeli durma stratejisiyle zaman zaman uyumlu davranışlar sergilemesi Kürtlerde solun sağa yanaşması olarak okunuyor. Solun nereye sürüklendiğini, ne yaptığını, hangi sorumluluk ve görevleri omuzlaması gerektiğini sorgulamak hem solcuların hem Kürtlerin görevi. Bu sorgulamalar Kürdi siyasetin ve solun güncel sorunları ihmal etmeyen ama daha çok tarihsel misyona ve rollere yönelik göndermeleri içermektedir.
Kürdi siyaset ise sola yönelik eleştiriyi, Türk milliyetçiliğinin yaydığı negatif enerjiye mesafeli duran bir yerden yapabilmelidir. Sağ ırkçı ve gerici siyasetin Kürtlerde yarattığı öfke zaman zaman Türkiye sol hareketine yönelebiliyor. Türk siyasal elitlerinin köpürttüğü milliyetçiliğe karşı milliyetçilik ile cevap verme hatasına düşülmemelidir. Milliyetçiliğin etkisiyle sola yapılan eleştirilerin radikal bir genellemeye ve de konforlu bir itiraza dönüşme riski göz ardı edilmemeli.
Zaman zaman yaşanan savrulmalar; kadın, emek ve ekoloji alanındaki mevzilerin zayıflaması gibi riskleri de içeriyor. Bu alanların 21. yüzyıl siyasetinin stratejik büyüme zeminleri olduğunu unutmamak gerekiyor. Kendini bu alanlardan muaf tutan ya da bu alanlara mesafeli duran siyasetlerin iddiası ve yükü ne olursa olsun bu yüzyılda yeri yoktur. Bu kurucu alanlara yönelik herhangi bir daralma siyasal zeminleri zayıflatacaktır.
Burada işlerin hangi motivasyonla yapıldığı önemlidir. Eğer bu alanları Kürt halkının taleplerini görmeyen ve dahası perdeleyen bir yerden örgütlerseniz Kürtlerin tepkisiyle karşı karşıya kalırsınız. Kürtler bu alanları salt Kürt halkının kimlik talepleriyle kapatırsa veya engel olarak görürse bu da sorunludur. Politik sorun alanlarını birbiriyle yarıştırmamak ve karıştırmamak gerek. Mesela Kürt meselesinin çözümünde devlet muhataptır. Devleti hangi parti temsil ediyorsa Kürt aktörleri onlarla görüşür. Ama aynı Kürtler faşizme karşı omuz omuza mücadelesini de yürütür; cins kırımını red eder, işsizliğe karşı sermaye-devlet işbirliğiyle süregelen sömürü düzeneklerini teşhir eder, kent suçlarına karşı kent hakkını savunur.
Hiçbir Kürt, ekoloji, cins ve emek kırımına seyirci kalamaz, kalmamalı. İşsizliğe, kadın kırımına, kent suçlarına nötr kalan Kürtlük çağın siyasetinden muaf kalır, kendi hakikatine yabancılaşır. Gündelik yaşama sirayet eden kent sorunları, kadın kırımı, işsizlik ve yoksulluk gibi sorunlara en çok Kürt halkının maruz kaldığını unutmamak lazım. Kürt halkının çözüm beklediği bu alanlardaki mücadeleyi kimlik mücadelesinin birer parçası olarak görmek gerekir.
Aynı şekilde hiçbir sol-sosyalist yapı Kürt kırımına karşı mesafeli duramaz. Hegemon Türk siyasetinin Kürtlere karşı devreye koyduğu “mesafe siyasetine” göz kırpan bir sol ahlaki, politik ve ideolojik olarak her zaman eleştirilecek ve mahkum edilecektir.
Bütünlüğü gören lenslere ihtiyacımız var. Sorunlara paradigmal çerçeveden bakabilmeliyiz. Doğru olanı hepimiz savunmalıyız. Kürt barışı için herkes elini taşın altına koymalı, demokrasi herkese lazım, kadın kırımına karşı tüm siyaset ortak tutum alabilmeli, kent suçlarına karşı durarak depreme dirençli kentler için ortaklaşmalıyız. Yoksulluğa, işsizliğe ve emek sömürüsüne hep birlikte çözüm bulmalı ve birlikte kolektif bir mücadele vermeliyiz.
Savaş-şiddet, hastalık, göç, afet, işsizlik ve yoksulluğun durdurulmadığı bir eşikte hem Kürt siyasetine hem sol hareketine düşen görev sağduyulu, akılcı, toplumsal soruna çözüm üreten aklı örgütlemektir. Had bildiren siyaset yerine sorun çözen siyasete, şov yapan siyaset yerine uyandıran, utandıran siyasete, küsen ve konuşmayan siyaset yerine tüm iletişim kanallarını zorlayan siyasete geçiş yapmamız lazım.
Savrulma tehlikelidir. Savrulmayı aşmanın en etkili yolu Üçüncü Yol siyasetini yaşamın her alanında örgütleyerek güçlendirmekten geçer. Üçüncü Yol siyaseti gelecek siyasetinin umududur. Büyümeye alan açan, 20. ve 21. yüzyılın felaketlerine karşı bize “yeni yaşamı” sunan, yeni dünyaya selam çakan bir yoldur. Üçüncü Yol siyasetinin kurucu rolünü oynayabilmesi için cesaret, biraz daha cesaret.