Coğrafyamızda, kadınlar ve trans kadınlar söz konusu olduğunda, toplumsal cinsiyetçi, militer, erkek egemen ve feodal değer yargıları çok belirleyici oluyor.
Toplumun bu konuda kafası karışık ve son derece çifte standartlı bir bakış açısı söz konusu.
Son günlerde, coğrafyamızda Sıla’nın yaşadığı erkek şiddeti yoğun olarak konuşulmakta. Toplumun bir kesimi Sıla’ya sahip çıkarken, bir kesimi de şiddeti meşrulaştırma çabasında…
Garip olan bir durumda şu; sanat ve magazin dünyasında yaşadığı şiddet nedeniyle Sıla’ya sahip çıkanlar, yaşadığı tüm kadınlara şiddet uygulayan bir adamı da ‘imparator’ olarak ilan edebiliyor.
Sıla, göz önünde bir kadın olduğu için yaşadığı şiddet toplumda bir tartışmaya neden olabiliyor. Bu tartışmayı kalıcı kılabilmek ve gerçekten “erkek egemen” sistemi sorgulayabilmek içinse, kadına yönelik şiddette çifte standartsız bakabilmeliyiz.
İki örnek vermek istiyorum. Biri Buse!
Buse Tekirdağ cezaevinde kalan müebbet hükümlüsü bir trans kadın. Çok küçük yaşlarda iken PKK’ye katılmış ve yıllar sonra kendi isteğiyle geri dönmüş ve ardından yakalanmış.
Buse bir trans olarak cezaevinde yaşanabilecek tüm zorlukları yaşamış, şiddet görmüş. Ve sonunda kendi tanımıyla, ‘bedenindeki hapishaneden kurtulma’ yolunu seçmiş.
Mahkemeye başvurmuş ve mahkeme hastane raporu doğrultusunda cinsiyet değişikliği ameliyatına onay vermiş.
Mahkeme kararına rağmen, Adalet Bakanlığı Buse’ye homofobik bir bakış açısıyla psikolojik şiddet uygulamaya devam ediyor. Ve ‘acil bir ameliyat değil’ diyerek Buse için hayati önemde olan bir operasyonu engelliyor. Buse bu yüzden defalarca ölüm orucu yaptı. Ve bu engelleme devam ederse ölüm orucunda kararlı olduğunu da dillendiriyor.
Bir diğer örnek: Ekin Wan!
2015 yılının Eylül ayında Muş Varto’da bedeni çırılçıplak soyularak teşhir edilen ölü bir kadın Ekin Wan.
Ancak o ölmüş bedeniyle dahi, soru sormaya devam ediyor. Siz diyor; “…böylesine çiftte standartlı olduğunuz sürece nice kadınlar ölecek…’
Kadına yönelik şiddet asla sadece kişisel olamaz. Kadına yönelik şiddeti sistemden bağımsız olarak tartışamayız.
2005 yılında yapılan değişikliğe kadar Türk Ceza Kanunu’nda bir cinayettin namus nedeniyle işlenmiş olmasının indirim sebebi sayılmasını unutmamız gerekiyor.
Bugün ‘namus’ gerekçesiyle öldürülen kadınların sayısını tartışırken, devletin payını nasıl unutabiliriz?
Kadına yönelik şiddet, politik şiddettir.
Her kadın cinayeti politik cinayettir.
Sıla’nın, Buse’nin ve Ekin Wan’ın uğradığı şiddete hep beraber karşı çıkamıyorsak, bu sadece egemenimize ne kadar benzediğimizin göstergesidir.