Yıllardır televizyon, tiyatro ve sinema için komedi yapmakta olan Yılmaz Erdoğan kişisinin televizyon için drama yapmaya karar verdiğinde ilk işi, filmdeki kadınlardan birini öldürtmek diğerini de pavyona düşürmek olmuş. Erdoğan’ın yazıp, yönetip başkişisini de canlandırdığı yeni dizi film, ilk bölümünde bir kadının öldürülüşünü romantize eden cümleleriyle hayli tartışma konusu olmuştu. Filmin ana karakteri olan ve Yılmaz Erdoğan’ın canlandırdığı öğretmen, öldürdüğü karısına “Senin aşkın değil sadece, failin olmak da varmış” cümleleriyle seslenirken bir kadını öldürmeyi sıradanlaştırmanın, meşrulaştırmanın, kabul edilebilir hale getirmenin en pespaye retoriğini sarf ediyordu. Aslında kendi erkek ve cinsiyetçi dünyasının açık bir tasavvuru olarak televizyon ekranlarından sızdığı evlerdeki erkeklere doğrultu sunan, kadınlara parmak sallayan bu hikâye, itaat etmeyen kadını bekleyen iki şey olduğunun altını kalın çizgilerle çiziyor: İtaat etmezsen, şükretmezsen ya ölürsün ya kötü yola düşersin.
Dini, sermaye edinmiş iktidarın periferisinde hayli bir zamandır dolaşan, iş kovalayan, sette çaycıyken arkadaşlarına yönetmen olduğunu anlatan birinin cehaleti ve çiğliğinde TRT ekranlarından sinema dersleri veren, film okumaları yapan Erdoğan’ın iktidar cemaatinin yaşam biçimi ve ruh dünyasına uzak filmler yapıyor olması ilk bakışta yadırganabilir. Fakat Erdoğan sahip olduğu özelliklerle tam da iktidar için en kullanışlı kişiliklerden biri. İktidar ve cemaatinin yaşam tarzı ve ruh dünyasına yakın olmayan fakat zaman zaman iktidarı olumlayan açıklamalar yapan ve geniş kitlelere ulaşabilen popüler filmler yapan birisi iktidar için, kendi cemaatinin dışındakileri de etkilemede son derece elverişli bir zemin yaratıyor. Ayrıca solculuğu övüyor gibi durup, sol değerleri itibarsızlaştıran; Kürt coğrafyasına dair hikayelerinde Kürt karakterleri karikatürleştiren ve en süzme seksist zeminde kadın karakterleri işleyen bir komedi üreticisinden daha iyi ne olabilir ki mevcut iklimin, iktidar lehine tahkimi için.
Erdoğan, yeni dram dizisindeki pavyon sahneleri ve ana karakter kadının, pavyon dansıyla adından söz ettiriyor şimdilerde. Bu diziden sonra pavyon müşterilerinde ciddi bir artış yaşanırken, pek çok kadın pavyon dersi almakta imiş bu konuda yapılan pek çok habere göre. Pavyon dansı, bu dans icra edilirken giyilen kırmızı elbise, neredeyse yoksulluk yoksunluk, açlık, pahalılıktan daha fazla kamuoyunun gündeminde. İşte tam da burada zaten Erdoğan, film üretiminden beklenen rolünü oynamış oluyor. Kısa elbise giydi diye kadınlara saldıran erkeklere methiyeler düzen, ekranlardan, gazete sayfalarından her gün her saat üzerimize kadın bedeni üzerinden edep ve ahlak uyarı ve öğütleri kusan, iktidarın İslami iktidar tasavvurunun amiral gemisi gazete ve televizyonlarının bu pavyon dansı için sessiz kalmaları, RTÜK’ü göreve çağırmamaları şaşırtıcı gelmiyor mu? Böyle bir film yapan Erdoğan’ı lanetlemeleri, istifade ettiği iktidar nimetlerinin kesilmesi gerektiğini söylemeleri gerekmiyor mu? Gerekmiyor. Sonuçta hikayesi anlatılan ve ibret konusu olacak kadın hikayeleri anlatılıyor bu filmde. İtaat etmeyen bir kadın öldürülmüş, bir diğer itaat etmeyen, haya ve edep sahibi olmayan kadın da pavyona düşmüş. Ar ve edep sahibi kadınlar, bu kadınlara bakıp hallerine şükredecekler. Daha ne olsun ki?
Dün Türkiye edebiyatının çınarlarından biri olan Füruzan hayatını kaybetti. Hem bir yazar, hem bir oyuncu hem de bir yönetmen olarak yaşamıyla ve eserleriyle kadın var oluş mücadelesine çok önemli katkılar sunmuş bir yazarın kaybı, Erdoğangillerle gittikçe yapışkan bir kalabalığa dönüşen hayatımızı daha da çekilmez kılıyor.