Tecridin tarihçesi iktidarın gücünü zalimlik ‘gösterişinden’ aldığı zamanlardan bugüne, buna karşı özgürlük mücadelesi verenlerin bedenleri hayvanlara bağlanarak (onlara da eziyet edilerek) param parça etme, çarmıha germe, bedenleri yakıp kül etme, zehirleme, midye kabuklarıyla bedeni canlı canlı parçalamaları, köle ya da tutsak olarak ölümlerine ölü sevici iştahla iktidar uygulamalarıydı. Izdırap çektirerek cinayet işleyenler meydanlarda ‘seyirlik’ barbarlığına imza attılar.
İktidar bu gösteriş ile gücünü farz kılma aşamasından sonra bugün ‘sivil ölüm’ mekanları olarak inşa ettikleri işkencehane olan zindanlara geçişin adını da ‘modern siyaset sistemine geçiş’ koydu. ‘Modern siyaset’ iktidarı kişileştiren faşist rejim, diktatör (adına ne dersen de) açık ızdırap çektirme, katletmeden kapalı cezalandırmaya geçmeyi modernliğe geçiş olarak özgürlük direnişçilerine uyguluyor.
Barbarlığın adı iktidar olarak tanıma ile birlikte zulme baş eğmeyenleri, kendini savunanlara bireyselleştirme savaşı başlatarak vahşi moderniteye geçişi sağlamayı hedefledi. Siyasal iktidar tüm yaşam alanlarını zindana çevirme, gözetim altına alma, iktidarın kölesi tutsaklığı yaratıyor. Adı tam olarak barbar modern iktidar sınırsız gözaltı vahşet sistemidir. Zindan iktidarın aracı değil amacıdır. Kadın toplumun bedenini işgal etmesidir.
Bir yandan tecrit insanlığa karşı işlenen suçtur denmekte bir yanda 21. yüzyılda devletlerarası komplolar, tecrit hegemonların düzeni haline getirilerek insanlığa karşı işlenen suçların sitemini kalıcılaştırmayı tüm araçlarıyla devreye koymaktan geri durmuyorlar.
Bu suç, modern iktidarın barbarlık, gaddarlık, zalimliği sıradanlaştırılarak temize çıkarılamaz. İnsanlık, ahlak, vicdan, meşru savunma buna yer vermeyecektir. Tecrit hukukun siyasal aracıdır. Hukuk da siyasal iktidarın amacı değil aracıdır. Barbarlığa karşı direnenlerin bedeni ulaşabilen tek varlık olarak zindanlara kapatılarak yok etme hedefleniyor.
Özgürlük mücadelesi verenlerin fikri zikri ile baş edemeyen iktidar, diktacı, faşist rejim kendisinden olmayan kadınları, biat etmeyenleri araçsallaştırdığı hukukla suçlayıp esir kamplarına (zindanlara) kapatarak ‘topluma kazandırma’ yalanına sarılmaya muhtaç faşist zihniyetin iki yüzlü ürünüdür.
Bugün tüm yalanları teşhir edenler özel savaşın devlet rejimine dönüşen ülke bir içte komplo kurarak siyasal soykırım, kadın soykırımı, bombardıman eşliğinde uygulanan bir de devletlerarası 15 Şubat komplosu ile İmralı Ada Hapishanesi’ne kapatılan Ortadoğu’da ve ülkede barış aktörü olan Sayın Abdullah Öcalan, 2019’dan bu yana mevcut infaz rejiminin bile uygulanmadığı bir mutlak tecritte tutuluyor.
Bu tecrit, tüm zindanlara yaydırıldığı gibi tüm topluma da uygulanıyor. Toplumda intiharlar, umutsuzluk kol geziyor. İmralı tecridi ile bağlantısı yoktur diyenler ve AKP-MHP rejimi, Sayın Öcalan ile görüşmelerin yapıldığı döneme baksınlar. Görüşmeler yapıldığında ülkede daha demokratik söylem ve uygulamalar vardı. Görüşmeler kesildiğinde daha saldırgan ve yıkıcı uygulamaların başladığı herkes tarafından çok net bir şekilde hatırlanacaktır.
Bir an önce komplo ve tecride son vermek, insanlık görevidir. Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmelerde mahpusun 25 yıldan fazla hapsedilememesi, umut hakkının korunmasının altı çizilmektedir. 15 Şubat 2024 ile 25 yıl doluyor. Şimdi zindanlarda da Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa demokratik çözüm, talebiyle açlık grevleri devam ediyor.
Bu talebe yanıt verilmesi ve Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğü ile Kürt sorununa demokratik çözüm tüm ülkeye kazandırır. Komplo ve tecride son vermek, hukuku araçsal olmaktan çıkarmak ülkenin en temel ihtiyacıdır.