‘Bulunduğum cezaevinde değişen pek bir şey yok. Zaten dışarıda bir değişim olmadan zindanda bir şeyin değişmesi ihtimali yok. Her yerde olduğu gibi burada da açlık grevleri devam ediyor. Dönüşümlü sürdürülen açlık grevinin ne kadar süreceğini kestirmek zor; zira açlık grevlerine yol açan nedenlerin hiçbiri değişmiş değil’
Hüseyin Aykol
Bu hafta bana ya da daha doğru deyişle içeriden köşemize sadece tek mektup ulaştı. Mektupların böylesine alarm verici düzeyde azalmasının iki sebebi var: Birincisi cezaevlerinde açlık grevi sürüyor. Başta açlık grevi olmak üzere içeride yaşanan hak ihlallerine gösterilen tepkilere cezaevi idareleri sürekli soruşturma açıyor ve soruşmalar sonuçlandığında da mahpuslara -aralarında iletişim cezası da olmak üzere- çeşitli disiplin cezaları veriliyor. Bu durumda mahpus mektup gönderemediği gibi, kendisine gelen mektuplar için ceza süresinin geçmesini beklemek zorunda kalıyor.
Mektupların azalmasının ikinci büyük nedeni ise PTT tarafından yapılan korkunç zamlar. En basit-sıradan mektubu göndermek için 20 liralık pul yapıştırmanız gerekiyor. Bir mektubun yerine ulaşıp ulaşmadığından emin olmak için mektubu taahhütlü göndermek isterseniz, bu sefer rakam 56 liradan başlıyor. Böylesi rakamlara kıyarak mektup göndermeye kalkan mahpus, önce kendi ailesini, sonra İHD gibi insan hakları kuruluşlarını tercih ediyor. En son sırada ise burası-içeriden köşesi var doğal olarak.
Bana ulaşan tek mektup Elazığ’dan-Ergin Doğru’dan geldi. Elazığ 2 nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulmakta olan Ergin Doğru, 22 Ocak 2024 tarihli mektubunda şöyle diyor: “11 günlük hücre cezasını bitirdim. Hücre cezası verilmesi konusunda size daha önce yazmıştım. Hücre küçük bir oda, içeriye masa, sandalye, semaver; yani hiçbir şey verilmiyor. Günde bir saat havalandırmaya çıkarıyorlar. Velhasıl hücrenin kendisi bile ağır bir insan hakkı ihlali anlamına geliyor.
Bulunduğum cezaevinde değişen pek bir şey yok. Zaten dışarıda bir değişim olmadan zindanda bir şeyin değişmesi ihtimali yok. Her yerde olduğu gibi burada da açlık grevleri devam ediyor. Dönüşümlü sürdürülen açlık grevinin ne kadar süreceğini kestirmek zor; zira açlık grevlerine yol açan nedenlerin hiçbiri değişmiş değil. Yaşadığımız çağda insanların son çare olarak halen açlık grevi yapıyor oluşu ülkedeki hukuk ve demokrasinin göstergesi olarak okunabilir. Bu yönüyle de bu ülkeye umutlu bakmak isteyenler açısından umut kırıcı bir durum. Her şeye rağmen zindanlarda umut var edilmek için insanlar bedenlerini ortaya koyuyor.
Bu arada, dışarının kabusu haline gelen hayat pahalılığı maalesef zindan yaşamını da çok olumsuz etkiliyor. En basitinden artık gazete almak bile lüks haline geldi. En ucuz gazete 6 lira oldu. Yine tüketim mallarındaki fahiş artışlar oldukça zorlayıcı bir hale geldi. Öyle ki yazdığımız mektupları bile sınırlamak ya da araya zaman koyarak yazmak zorunda kalıyoruz. Bu iki konuyu özellikle belirtiyorum. Zira dışarıda çok önemsenmeyen ve etkisi hissedilmeyen gazete ve mektup bizim için vazgeçilmezdir. Mektup yazmak peş peşe gelen zamlar nedeniyle lüks oldu. Anlaşılan PTT bütün bütçe açıklarını bizimle kapatmak istiyor😊
Siyasi sürece ilişkin yazıp vaktinizi almak istemiyorum. Süreci imkanlar ölçüsünde dikkatle takip ediyoruz. Yeni bir dönem yaşanıyor. Bu dönem kendi içinde önemli avantaj ve dezavantajlar yaratabilir. Hazırlıklı olmak zaruridir. Yine yerel seçimlerde demokrasi güçleri ve Kürt siyasal hareketinin geçmişten ders çıkartarak halka dayanması ve cesur siyaset yürütmesi elzemdir. Birilerinin köprüye kadar dayı demesine aldanmadan halkların çıkarlarına ve geleceğine hizmet edecek duruş gösterilmesi beklentimiz. Detaylarını bilmesek de ilk aldığımız duyumlar sıkıntılara işaret ediyor. Her seçimin klasiği olduğu için aynı eleştirileri yapmaktan yorulduk. Umarım ve dileklerim ki, olanaklar bir daha heba edilmesin; yoksa yol açacağı tahribatlar büyük olur; buna fırsat vermemek gerekiyor.”
100. Yıl Affı
Geçen yıl, özellikle adli mahpuslar cumhuriyetin 100. Yıldönümü vesilesiyle büyük bir af beklentisi içindeydiler. Nitekim bana mektup gönderen kimi adli mahpusların sorduğu soruların başında böylesi bir talep söz konusuydu. Ben de, bunca yıllık tecrübelerimden hareketle, siyasileri dışında tutabilecek bir affın mutlaka olacağı hususunda kendilerinin beklentilerine olumlu cevap veriyordum. Ancak olmadı! Bir af çıkmadı. Sahi çıkmadı mı; aslında çıktı! Nasıl mı?
Geçen yıl Temmuz ayında, Meclis tatile girmeden bir torba yasanın içindeki maddeyle adli mahpusların denetimli serbestlik süreleri -bir defalığına- üç yıla çıkarıldı. Yani aldığı cezanın yatması gereken üçte ikisini yatarken cezanın son üç yılına gelen mahpus, cezaevi idarelerince tahliye edilecekti. Ancak beklenileceği üzere, bu durum siyasi mahpuslar için geçerli değildi. Nitekim aldığı cezanın dörtte üçünü yatarken siyasi mahpuslar, son bir yılını denetimli serbestlik ile dışarıda geçirme haklarını bile kullanamazken; adli mahpuslar son üç yıllarını dışarıda geçirebileceklerdi.
Bu yasa çıkarıldığında tüm cezaevlerindeki insan sayısı -hükümlü ve tutuklu olarak- toplamda 360 bin 722 kişiydi. Temmuz ve Ağustos aylarında cezası son üç yıla düşen adli mahpuslar cezaevlerinden tahliye edilmeye başlandı. Bunun etkisini ilk önce 1 Ekim 2023 günü -Adalet Bakanlığı’nın her ay başında yayınladığı istatistiklerden- gördük. Cezaevlerindeki toplam nüfus hükümlü ve tutuklular olarak 261 bin 82 kişiye düşmüştü. Yani bir nevi genel af niteliğindeki bu yasadan neredeyse 100 bin kişi yararlanmıştı.
Ancak siyasilere yönelik tutuklama furyası 14 Mayıs 2023 seçimleri sonrasında kurulan yeni hükümet sonrasında da hız kesmezken; esasen tahliye olan adli mahpusların yeniden tutuklanarak cezaevlerine geri dönüşü başladı. Böylece cezaevlerinin nüfusu Kasım’da 273 bin 405 oldu. Bu rakam, 1 Ocak 2024’te 280 bin 584 olurken; 1 Şubat itibariyle bugün ulaştığımız rakam 303 bin 705 kişidir. Adli mahpuslar için çıkarılan 100. Yıl ‘Affı’ öncesi rakama Temmuz 2024’e kadar ulaşacağımızı söylemek kehanet olmayacak.
Niçin böyle oluyor? Bunun nedenleri çok uzun ve kapsamlı bir tartışma ve değerlendirmeyi gerektiriyor herhalde. Ancak nedenlerin en başında cezaevine atılan adli mahpuslara da, tıpkı siyasi mahpuslarda olduğu gibi intikamcı bir yaklaşımla davranılması olabilir mi acaba? Hani onların içeride rehabilite edilmediği gibi, dışarıya çıktıklarında yaşamlarında beyaz bir sayfa açmalarını sağlayabilecek bir ortam olmadığı söylenebilir herhalde.
Zaten uyduruk nedenlerle ve haksız nedenlerle içeriye atılan siyasi mahpusların mevcut ceza sürelerinin -bırakın birazcık azaltmayı- daha da uzatmayı amaçlayan uygulamaları ise burada zaten sürekli ele alıyoruz. O nedenle, o konuya burada ayrıca değinmedim.