6 Şubat 2023’ten bugüne depremle gün yüzüne çıkan katliamların sonucunda yitirdiğimiz canlara saygılarımla…
6 Şubat 2023 depremlerinin üzerinden bir yıl geçti, yaralar sarılmadı, deprem bölgesinde yaşam yeniden inşa edilmedi. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın resmi rakamlarına göre 7 Şubat 2023’ten 31 Aralık 2023 tarihine kadar depremde on binlerce canın yitirildiği 11 ilde, Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Elazığ, Antep, Hatay, Maraş, Kilis, Malatya, Osmaniye, Urfa’da 500’den fazla inşaat, enerji, maden şirketine maden, hazır beton/çimento santrali, petrol arama, kum/çakıl ocakları, toplu konut, güneş enerjisi santrali (GES), rüzgar enerji santrali (RES), hidroelektrik santrali (HES) yapımı için hızla izinler verildi. Deprem sırasında halkları beton yığınlarının altında ölüme üç gün boyunca terk eden, arama kurtarma yapmayan, sonrasında da Türkiye’nin her köşesinden gelen yardımları durdurmak için yetki kullanan devlet; yöneticileri, siyasi iktidar temsilcileri ile birlikte can kayıplarının artmasına katkı verdi.
O günden bugüne emek, meslek, ekoloji, kadın örgütlerinin, muhalefet partilerinin birlikte yürüttüğü dayanışma ve emekle yaralar sarılmaya çalışıldı. Bu katliamın üzerinden bir yıl geçmesine rağmen bugüne değin depremlerle, sellerle gelen yıkımlar, siyasi iktidar ve yandaşları hariç bu topraklarda yaşayan herkesin canını yakmaya devam ediyor. Devletin, siyasi iktidarın sermaye yandaşı müdahalelerine hiçe sayan, yaşamdan yana tutum alan halklar, ekoloji, kadın, emek ve meslek örgütleri, siyasi partiler yaşamı yeniden kurmak için dayanışmayı sürdürüyor.
Siyasi iktidar ise yaşanan acıları fırsata çevirmeye çalışarak depremin yaşandığı illerde, ilçelerde ve köylerde sermayeye dönüşüm stratejilerini yürütüyor. Yaşam alanlarına el koyma girişimlerini depremde alınan canların katliamını bastıracak boyutta sürdürülüyor. Dikmece köyü zeytinlikleri, tarım alanlarına el koymadan tutalım da yıkılan kentleri hızla hafriyat ve TOKİ şirketlerine teslim etmeye kadar yaşanan faciaları kendi fırsatlarına çeviriyorlar, tıpkı deprem süresince her alanda yaşattıkları insan hakları ihlalleri ve zulümleri gibi bu stratejilerini hızla ve eş zamanlı yürütüyorlar.
Her alan sermayeye verilmeli, artı değer üretimi maksimum kârlara dönüşmeli, iktidar gücü arttırılmalı ilkeleri ile çalışmalarını yürüten egemen sistem; sadece deprem bölgesinde değil ülkenin doğusundan batısına saldırısını arttırmaktan vazgeçmiyor. 11 ilde yitirdiğimiz canları kaybetmemizin sorumlusu TOKİ yetkilileri İstanbul yerel seçimini almak için aday oluyor, dillerine Kanal İstanbul ve Yenişehir projesini almadan sanki 22 yıldır yaşamı yıkıma yok oluşa sürükleyenler kendileri değilmiş gibi siyasi vaatlerde bulunuyor. Sanki ölüme davet çıkaran yapılara, onu yapan inşaat şirketlerine, müteahhitlere belge verip yaptıkları katliam projelerini imar barışı, imar affı gibi onaylayan kendileri değilmiş gibi halkların aklıyla oynuyor.
Bu sırada ne depremde yaşanan acılar umurlarında ne bugüne değin yaptıklarının sonucunda ortaya çıkan yıkımlar. Seçim dönemlerinde 22 yıldır yaptıkları gibi saldırılarını arttırarak sürdürüyorlar. Bizler ekoloji ve özgürlük mücadelesi verenler bir saldırı alanında yan yana gelip kapitalist sistemin siyasi iktidar eliyle yürüttüğü saldırılara karşı koymaya çalışırken saldırılara karşı öz savunmalarımızı yaparken Cumhur İttifakı, tekçi erkek egemen siyaset devletin tüm gücü ve yetkisi ile her alanı hızla sermeye birikimine sokmaya çalışıyor. 22 yıl boyunca yapmaya çalıştığı kapitalizmin stratejilerini uygulamaya sokmaya saldırı gücünü, uygulama hızını arttırarak yürütüyor.
#DepremCinayetleriPolitiktir diyen ekoloji politik grubunda yayınlanan kolektif değerlendirmesinde siyasi iktidarın uluslararası organizasyonlarda Avrupa Birliği’nin vereceği fonlardan yararlanma çabalarını, Türkiye adına verdiği tavizleri, faciaların sermaye birikimine, iktidarın ve gücün siyasallaştırılmasına dönüştürmek için uyguladıkları, uygulayacakları, planladıkları stratejileri aktarılmış. Bu değerlendirmede seçim dönemlerini, yaşamın katliamının yaşandığı anları fırsata çevirme hedeflerini iktidarın uluslararası organizasyonlarda nasıl taahhüt ettiği, yaşam üzerinden yürüttüğü ekonomi politik stratejileri, bugün ve yarın yaşanması olası süreçler tüm açıklığı ile verilmekte. Hepimizin tanık oldukları süreçler 2000’li yıllardan beri yaşamı sermaye birikimine sokma hedefi ile iktidarda olan siyasi iktidarın bugünden sonra alacağı tutumları da açıkça ortaya koymakta.
2000’li yıllardan beri artarak süren yaşamı yaşam alanlarını, suları, sermaye birikimine sokma siyasi çabalarının örneklerinden biri de Muğla’da yaşanıyor. Bu şirketle yaşamı sunma çabalarına karşı Muğla Su İnisiyatifi ve MUCEP organizasyonu ile yürütülen mücadelelerde ekoloji örgütleri ve yöre halkı seçili Muğla Büyük Şehir Belediyesi, DSİ, ilgili Bakanlık yetkisinde süren kıyılar, yer altı suları ve barajlarla tutulan suların termik santrallara tahsis edilmesine, ihale ile şirketlere sunularak ticarileştirilmesine, Dalyan Kanalı, Bodrum sulak alanlarının kıyı planlamaları ile imara, kullanıma açılmasına karşı mücadele yürütüyor.
Köyceğiz ilçesi Yayla Mahallesi’nde yer altı sularının içme suyu olarak satışına yönelik 3 yıl süre verilmesi, 8 Şubat 2024’te ihalesi planlanırken Valilik tarafından ihale şimdilik iptal edildi. Ancak Muğla Su İnisiyatifi’nin suyun ticarileştirilmesine ilişkin sürdürülen süreçlere karşı mücadelesi sürüyor. Muğla Su İnisiyatifi, DSİ’ye dava açtı. 2014 yılında Geyikli Barajı’ndan 9.5 milyon m3 yıllık su Yeniköy TES’e, Dipsiz kaynağından 2016 yılında 650 litre/saniye su Yatağan Termik San. A.Ş.’ye tahsis ediliyor santral her yıl toplan 39.5 milyon m3 yıllık termik santrallere verilerek ekosistemden, halklardan koparılarak ticarileştiriliyor. Ve bu tahsis için Danıştay’ın kararlarına karşı 28 yıldır DSİ tarafından her türlü yetkisini kullanarak sürdürürken Muğla BŞB tarafından da engellenmemekte.
Türkiye halkların, işçilerin, kadınların, ekosistemlerin, geçimlik yaşamların üzerinde yürütülen bu baskı, zülüm ve saldırılar sürerken kendilerini yönetecekleri yerel yöneticileri seçme sürecini yaşıyor bugünlerde. Hepimiz biliyoruz ve ortak irademizle kentimizi de kendimizi de bizler yöneteceğiz. Egemen siyasetlere mahkûm değiliz…