Sanatçı Orhan Aydın ile depremi, kaybettiği kızını, olmayan devleti konuştuk: Benim enkazımın başında sosyalistler, yurtseverler, devrimciler ve hayatımda yüzlerini hiç görmediğim yurttaşlarımız vardı; aslolan da oydu. O gün ortaya çıktı, yeniden dayanışma yaşatır
Rohat Emekçi
Mereş merkezli depremin üzerinden bir yıl geçti. 6 Şubat’ta gerçekleşen iki depremin vurduğu 11 kentte resmi rakamlara göre 53 bin kişi can verdi ama kamuoyunda genel kanı ölü sayısının çok daha fazla olduğu yönünde. Deprem geriye sayısız yarım kalan hikaye bırakırken, en çok ilk üç günde yardım gelmemesi nedeniyle onbinlerce insanın çığlıkları akıllarda kaldı. O gün kızının yardım çığlıklarını duyurup imdat feryatını paylaşanlardan biri de oyuncu Orhan Aydın’dı. Aydın bir yılda aklında kalanların devletin yokluğu ve halkın dayanışması olduğunu söylüyor. Enkaz altındaki kızının günlerce kurtarılmasını bekleyen oyuncu Orhan Aydın, “Benim enkazımın başında sosyalistler, yurtseverler, devrimciler ve hayatımda yüzlerini hiç görmediğim yurttaşlarımız vardı; aslolan da oydu. O gün ortaya çıktı, yeniden dayanışma yaşatır” dedi.
- Depremde kızınızı kaybettiniz; bu büyük acı hayatınızı nasıl etkiledi? Enkazdan insan kurtarma süreci üzerinden sorarsak, ülkede insan yaşamına verilen değere ilişkin düşünceniz nedir?
Bu ülkede, yalnız depremlerde değil, bütün afetlerde, özellikle insan yaşamına karşı sistemin dayattığı büyük zorluklara karşı yaşamak için didinen insanlar var. Deprem sırasında enkaz altında destek bekleyen, yardım bekleyen insanların çığlıklarını en son yaşadığımız depremde birlikte gördük. Burada devletin dışında halkın dayanışması olmasaydı, ölü sayısının çok daha fazla olacağı daha açıktı. Dolayısıyla bütün coğrafyada yalnız afetlerde değil, genel anlamda insan yaşamına karşı saygısız bir siyasi yapı var.
- Hatay depremde devlet yetkilileri ve AFAD tarafından adeta yok sayıldı ve halk kayıplarını moloz yığınlarından çıkardı. Hatay Belediye Başkanı, verdiği demeçte ‘Benim elimde teçhizat yoktu, müdahale edemedim’ dedi. Bu tablo size ne düşündürüyor?
Depremin ilk dört gününde ne AFAD vardı ne de devlet. Dördüncü gün büyük şovlarla alanlara yayıldılar, yaptıkları şey resmen sıkıyönetim ilan etmekti. Deprem altındaki canları çıkartan insanlara destek vermekten çok, oraları jandarmayla, polisle abluka altına alarak zaman zaman çalışmaların aksadığını gördük. Dolayısıyla AFAD, siyasi iktidar tarafından tamamıyla politik bir araç olarak kullanıldı. Antakya bölgesinde, üzerinden bir yıl gibi bir zaman geçmesine rağmen hala yıkılmayı bekleyen ya da kaldırılmayı bekleyen enkazlar var.
- Depremde halkın kurtarılma, korunma, barınma, beslenme, sağlık gibi temel ihtiyaçları karşılanabildi mi sizce? Bu konuda devlet nasıl bir sınav verdi? Sosyal devlet açısından duruma bakarsak ne söylenebilir?
Birlikte gördük, daha önce de orman yangınları ve sel baskınlarında insan yaşamına saygısı olmayan siyasi anlayışın, kurtarma araç ve gereçlerine sahip olmadığını yaşadık. Yetmedi hem AFAD bünyesinde hem de Kızılay bünyesinde oluşturdukları güçlerin eğitimsiz olduklarını birlikte gördük.
- Deprem bölgesinde OHAL ilan edildi ve gazetecilerin haber yapması, enkazların haberleştirilmesi engellenmeye çalışıldı. Öte yandan cemaatler ve tarikatlara alan açıldı. Bölgede OHAL ilan edilmesi, halkın sorunlarını dile getirmesini nasıl etkiledi sizce?
OHAL, sıkıyönetimdir; sıkıyönetim, faşizmdir. İnsan özgürlüklerini ortadan kaldırır; hem insanların doğru, gerçek habere ulaşmasını engeller hem de özgürlüklerini ortadan kaldırır. Deprem sırasında gördük ki insanların iletişim özgürlüklerine, birbirlerinden haber alma özgürlüklerine resmen var olan telefon operatörlerini sınırlayarak bir yasaklama getirdi. Bunun açıkça faşizm olduğunu TV ekranlarında bağırmıştım. Bugün de aynı şeyi düşünüyorum; ancak deprem zamanında gerçeğin peşinde koşan gazetecilerin her şeye rağmen ve inatla yaptıkları haberler sayesinde ülke, deprem gerçekliğinin ne olduğunu anlayabildi. Onlara minnettarız.
- Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Olanlar hep oldu, bunlar kader planının içinde olan şeyler’ demişti. Kaderci yaklaşımın propagandası yapılması konusunda neler söylemek istersiniz?
İkinci Dünya Savaşı’nda kimsesizler mezarlığı oluşmuştu; Birinci Dünya Savaşı’nda da oluşmuştu. Aynı şey şimdi 21. yüzyıl Türkiye’sinde isimsiz mezarlar, toplu mezarlar oluştu. Bunu Hatay bölgesinde görerek, tanıklığını yaşayarak ne olduğunu, gerçekliğin ne olduğunu anlayarak gördüm. Boş tarım arazileri dozerlerle kazıldı, yüzlerce insan buralara isimsiz bir biçimde gömüldü. Hem sosyal medyada hem de basında görmüşsünüzdür; sizler de o fotoğrafları bir toprak yığını üzerine kız çocuğu deyip ne ismi var, ne doğum tarihi var, ne kim olduğu belli isimsiz insanlar gömüldüler. Böyle binlerce toplu mezarlar oluştu Hatay bölgesinde ve diğer 11 ilde.
Ortada bir devlet ve onun işleyen bir mekanizması yok; yandaşları için çalışan bir anlayış var. Bu, ötekileştiren, bölen ve yönetme anlayışını bunun üzerinden kuran faşist dayatma var. Benim yaptığım çağrılara, insanlığın yaptığı çağrılara kulakları sağır, gözleri kör bu mekanizmadan hiçbir yanıt alamadık
- Deprem bölgelerinde hala birçok kayıp çocuk var ve bu kayıp çocukların nerede olduğu bilinmiyor. Kayıp çocukların nerede tutulduğuna dair aileler büyük bir kaygı içinde; bu konuda neler söyleyeceksiniz?
Onlarca çocuğun kaybolduğu bir gerçek; kaybolan çocuklarla bağlantılı olarak birçok haber yapıldı, birçok gazeteciye bu durumu haber yaptıkları için soruşturmalar açıldı. Ama bir gerçeklik oldu: Bölgede çalışma sürdüren yalnızca insan avına çıkmış canavarlar gibi tarikatların yaptığı soysuzluklar olduğunu biliyoruz. Bu çocuklar sahipsiz çocuklar; bununla ilgili yapılan onlarca haber var. Bunun izini sürmek gerekiyor; ama günümüzün aileden sorumlu devlet bakanı yakın tarihte çıktı ve dedi ki, kayıp çocuk yok; bu bir yalandır. Tıpkı deprem sırasında ölen insan sayısının halktan gizlenmesi gibi bir yalan. Hatay gibi bir kentin üçte ikisi yok; oysa on beş milyon insanı ilgilendiren on bir kentteki ölü sayısı elli üç bin. Buna kargalar bile güler. Devlet sorumluluğunu yerine getirmemek için, AKP ve MHP sorumluluğu yerine getirmemek için böyle bir yalanı halka zorla dayatıyor; ölü sayısının çok daha fazla olduğu kanısındayım.
- Deprem bölgesinde devlet var mıydı?
Ortada bir devlet ve onun işleyen bir mekanizması yok; yandaşları için çalışan, yandaşları için varlığını sürdüren bir anlayış var. Bu, ötekileştiren, bölen, parçalayan ve yönetme anlayışını bunun üzerinden kuran ve faşist dayatmanın bir parçası diye düşünüyorum. Benim yaptığım çağrılarda, insanlığın yaptığı çağrılarda kulakları sağır, gözleri kör bu mekanizmadan hiçbir yanıt alamadık. Benim enkazımın başında sosyalistler, yurtseverler, devrimciler ve hayatımda yüzlerini hiç görmediğim yurttaşlarımız vardı; aslolan da oydu. O gün ortaya çıktı, yeniden dayanışma yaşatır. Devletin despotik, dayatmacı, baskıcı anlayışına karşı önümüzdeki süreçte dayanışma yaşatır sloganının hayattaki karşılığını birlikte yaşayacağımızı düşünüyorum.