Uzun zamandır çoklu krizden çöküşe doğru sürüklendiğimiz bir sürecin içinden geçiyoruz. Bu sürecin belki de en belirgin özelliği siyasetin gerçek anlamda tıkanmış olmasıdır. Geleceğe dair beklentilerin olabildiğince karamsar olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Özellikle yerel seçim sonrası bir kıyamet senaryosunu dillendirmek için oldukça fazla işaret var. Ekonomiden siyasete, toplumsal alandaki birçok alt üst oluşun bir arada yaşanmasına kadar karşı karşıya olduğumuz riskler bu senaryonun gerçekleşme olasılığını artırıyor.
İktidarın kendi bekası uğruna sürdürmeye çalıştığı sistem, aslında sistemsizlik her geçen gün yeni krizleri yaratan bir irrasyonaliteye sahip. Oligarşik sermaye yapılanması, militarist yönetsellik ve yolsuzluk çarkı içinde bulunduğumuz kriz döngüsünü besleyen başlıca unsurlar. Bu kriz döngüsünün yarattığı kaotik iklim içinde iktidarını her şeye rağmen devam ettirme anlayışına sıkışıp kalmış irrasyonel anlayışın kıyameti çağırması da tesadüf değil. Tarihin bize öğrettiği faşizm dersi kendisini yeni sürümüyle bir kez daha karşımıza çıkarıyor!
Faşizmim kurumsallaşmasından kitleselleşmesine doğru biçimlenen gidişatın yerel seçim anıyla olan ilişkisi bu süreçte büyük önem taşıyor. Faşizme karşı birleşik bir demokrasi cephesi yaratmaktan uzak kalmış toplumsal ve siyasal muhalefetin yerel seçim momentini ıskalama riski tahminlerden çok daha yüksek bir olasılığa sahip. Seçimler başlı başına bir amaç olamaz ama seçim uğraklarının önemli olduğu da unutulmamalı, hele de otoriter şefin seçimleri giderek plebisit bir anlayışa sürüklemeye çalıştığı zamanlarda…
Yerel seçimleri sandık ve aday tartışmalarına kilitleyen statükocu muhalefet anlayışı kıyametin arifesinde, olabildiğince büyük bir aymazlıkla bu sürece yaklaşmakta. Bu hikâyenin nerede ve nasıl başladığı, neye evrildiği ve nereye doğru istikametini çevirdiğini anlamak yerine kısır bir dairenin içinde dönüp durmaya çalışanların kıyamet tellallarını dinlemeyeceklerini biliyoruz. Kıyamet tellallığı yapmak gerek…
İktidarın Kürt sorununun çözümsüzlüğü stratejisi faşizmin kurumsallaşması ve kitleselleşmesi, otoriter rejimin inşası, yayılmacı, sömürgeci politikaların hâkim kılınması, emeğin ve doğanın aşırı sömürülmesinin olanaklı hale gelmesi adına belirleyici stratejik hattır. Bu hattın içinde kalarak bir iyileşme senaryosu üretmek mümkün değildir, geçmiş kısa tarih bunu bize fazlasıyla kanıtlamıştır. Bu hattın dışına çıkmaksızın siyasi bir seçenek olma söz konusu olamayacaktır. Toplumsal ve siyasal muhalefetin iç krizi aslında tam da burada biçimlenmektedir.
Kürt sorununda çözümü, muhatabını görmezden gelerek, savaşa karşı çıkmaksızın, yayılmacılığı ve sömürgeci aklı terk etmeksizin, emekten yana bir düzeni savunmaksızın yol almak mümkün değil. Yol almak için de devlet aklının biçimlendire geldiği yolculuğa son verip başka bir yolculuğa çıkmanın çare olduğunu artık bilmek gerek. Bu başka yol tartışmasız 3. Yol’dur. Bu radikal demokrasi anlayışıyla bir muhalefeti örgütlemek ve mücadele etmektir. Bu ısrarla çözümü savunmak, muhatabını işaret etmek, tecride karşı yollara düşmektir.
DEM Parti yollardadır. Kayyum coğrafyasında özgürlük yürüyüşünü ısrarla sürdürmektedir. Bu yürüyüş savaşa karşı barışı, faşizme karşı mutlak demokrasiyi savunmaktır. Bu yürüyüş müesses nizamın korkularıyla düşünenlere başka bir düzen mümkün diyebilmenin tarifidir. Çözüm yoksa bizi bekleyen şeyin kıyamet olduğunu anlatmaktır. Kürt sorununda demokratik çözüm, Türkiye’de mutlak demokrasi ve barış adına yollara düşenleri duymak gerek, yollara düşmek gerek…