Kadınların siyasete dahil olabilme mücadelesi, ilk toplumsallaşmanın olduğu dönemlerden başlamış, kadın karar alma, uygulama ve söz kurma ve yönetme becerisiyle toplumsal öncülükte önemli bir rol oynamıştır
Hevi Deniz
Siyaset ve politika kavramları fikir ayrılıklarının fazlaca olduğu konulardan biridir. Üzerine en çok düşünülen ve tanım yapılan olguların başında gelmektedir. Politikanın öz anlamı ortak iyilik olmasına karşın günümüzde tam tersi bir anlam kazanarak politika yürütenlerin çıkarı akla gelir. Politika yapmak, siyasetle ilgilenmek, esasta yalan söylemek, kandırmak, kendi çıkarı için her türlü yolu denemek anlamlarında kullanılmaktadır. Bu tanımlamalar ve yaklaşımlardan dolayı politika negatif bir anlam kazanmıştır. Özellikle gençler ve kadınlar “ben politikadan uzak duruyorum, siyasetle ilgilenmiyorum” söylemleri kendini kirli ve kötü atfedilen bir şeyden sakınmak biçiminde ifadelendirmektedir.
Siyaset kavramı, demokrasi ve özgürlük kavramları ekseninde yeniden tanımlanmaya ihtiyaç duyarken bu ihtiyacı en yakından hisseden ve arayışa giren Hannah Arendt olmuştur. Siyaseti özgürlük amacıyla yapılan, insan eyleminin gerçek anlamda ortaya çıktığı, insan özgürlüğünün ortaya konabildiği bir çoğulluk alanı olarak ifade etmiştir. “Ve başka bir dünyanın mümkün olduğunu” vurgulamıştır.
Politika ve siyasetten uzak durmak yaşamımızı etkileyen kararlar tam da siyasetin ana konuları olduğundan mümkün değildir. Nasıl bir dünyada yaşamak istediğimiz ve bunu nasıl gerçekleştireceğimizi ifade eden siyasette, kadının rengi, düşüncesi ve iradesinin olması demokratik siyasetin gelişmesi açısından gereklidir. Siyasetin dışında bırakılan birçok kesim içerisinde kadının konumunu belirleyici kılan, siyasetten dışlanan tüm toplumsal kesimlerin katılımını sağlayacak düşünsel ve eylemsel mekanizmaları harekete geçirici durumundan kaynaklanır. Egemen erkek siyasette kadınların yer alması, karar alma ve uygulama sürecine dahiliyeti pek de mümkün olamamaktadır. Tek cinsin varlığını esas alan ve erkeği karar ve uygulama gücü olarak gören zihniyet sadece kadını siyasetin dışına itmekle kalmamış, tüm toplumsal değerleri dumura uğratmış, adeta toplumsal yaşamı nefessiz bırakmıştır.
Oysa ki kadınların katılımına uygun hale getirilmiş sistemlerde birçok kesim söz ve karar alma hakkına sahip olabilmektedir. Yaşamı hakkında karar alma, uygulama ve eyleme geçirme iradesini açığa çıkarmada kadın en çok dışlanan, katılımı engellenen, zayıf ve güçsüz olarak, görünen varlık durumuna indirgenmiştir.
Bir şehrin ortak yönetilmesinden tutalım da mahalleden köylere kadar oluşturulacak örgütlenme sisteminde kadınlar aktif ve sürükleyici rol almalıdır. Bu demokratik siyasetin ana eksenidir. Tekçi erkek aklını aşarak siyasetin kadın eksenli toplumsallaşmasını sağlamak durumundayız.
Kadınların siyasete dahil olabilme mücadelesi, ilk toplumsallaşmanın olduğu dönemlerden başlamış, kadın karar alma, uygulama ve söz kurma ve yönetme becerisiyle toplumsal öncülükte önemli bir rol oynamıştır. Siyasete dahil olabilme mücadelesi çoğunlukla modern dönemde Fransız devrimi, Paris komünü ve işçi hareketlerinde söz hakkı edinebilme mücadelesi ile devam etmiştir. Günümüze kadar kadınlar direnerek, mücadele ederek ve bedeller ödeyerek toplumsal yaşamda ve siyasette rol sahibi olabilecekleri bir aşamaya gelmişlerdir. Oy kullanma, seçme seçilme hakkından bugüne yoğun mücadelelerle değişim ve dönüşüm yaşanarak eşit temsiliyet ve eşbaşkanlık sistemine geçiş, kadınların kesintisiz mücadelelerinin kazanımları olarak ortaya çıkmıştır. Politik alan, kadın duygu, düşünce ve özgürlüğünün yaşama akacağı ve toplumsallaşacağı yegâne yoldur. Demokratik siyaset toplumsallıkla bağlantılı ele alınır. Siyasetin bir elit kesimin işi olmaktan ziyade topluma ait olan ve toplumsal sorunlara çözüm bulmak için esas alınan bir yapılanma olduğu tezine dayanır. Burada siyaset zora değil ikna ve söze dayalı gelişir. Birlikte yaşamı ören ve geliştiren ortak akıl olarak siyaset belirleyici rol oynar. Halkın yönetimine dayalı, halkın irade, bilinç ve karar gücü olması demokratik siyasetin temel noktasıdır. En çok da kadın ve gençlerin öncülüğünde gelişen bir siyaset anlayışı olarak, halkların, kültürlerin, inançların kendilerini özgürce ifade edebilecekleri ve yaşatabilecekleri alanların inşa edilmesini amaçlayan bir anlayışı ifade eder.
Ekonomik, kültürel, sanatsal, sosyal, sportif, bilimsel, çevresel alanlar ile temsilini siyasette bulan ve sivil toplum alanı da denilebilecek kurumsallaşma ve örgütlülüklerine dayanan özelliği vardır.
Tahakküm kurma anlayışı yerine, barışı ve demokratik uzlaşıyı esas alarak ekonomiden politikaya, insan haklarından çevreye, kültürden sağlığa, eğitimden spora kadar tüm toplumsal alanlarda örgütlülüğü esas alan bir oluşumu gerçekleştirmek önemlidir.
Örgütlü bir yapıyı esas aldığı için, meclisler, komünler, kooperatifler, sivil toplum örgütleri, insan hakları kuruluşları, vakıflar, belediyeler, partiler ve kentte ki tüm toplumsal kesimlerle ilişki içerisinde olunarak toplumsal sorunlara çözüm arayışı içinde olmak ve kolektif çözümler oluşturmak ve uygulamak, pratikleştirmek demokratik siyasetin temel özelliklerindendir.
Sonuç olarak halkların, inançların, cinslerin özgür iradeleriyle, birlikte yaşamalarının önünde engel olan iktidarcı erkek egemenlikçi yaklaşımlara karşı kadın özgürlükçü bilinçle yaklaşmak önemlidir. Demokratik toplumlarda, toplumsallıkla bağlantılı ele alınan siyaset her şeyden önce daha iyiye nasıl ulaşılacağının bilgisiyle hareket ederek inşa etmek ve oluşturmak, örgütlenmek en temel noktadır. Etik estetik değerlerle hem birlikte yaşamanın koşullarını oluşturmak hem de kendisi için iyi, doğru, güzel ve özgür olanı inşa etmek önemlidir. Toplumun kendisi hakkında karar alması ve nasıl yaşayacağını seçerek, öz örgütlülüğünü geliştirmesidir.