‘Büyük basın’ da ara sıra siyasal iktidarın baskılarından yakınır. Bu yakınmalara bakılırsa, ‘büyük basın’ın büyük bir baskı altında olduğu anlaşılır. Falanca gazete toplatılmıştır, bir başkası kapatılmıştır. Bunların çoğu geçmiş tarihlerde olmuştur. Verdikleri olaylara bakılırsa devlet son zamanlarda bu tür işlerden vazgeçmiş gibidir.
Hiç de öyle olmadığını herkes biliyor. Aylık ve haftalık dergiler için baskının her çeşidi neredeyse olağan bir iş haline geldi. Onların başına gelenler ise sadece gazete marjlarında kendine yer bulabiliyor.
“Bizim Gazete” Gazeteciler Cemiyeti’nin yayın organı. “Bizim Gazete” bir sayfasını toplatma, sorgulama, baskı ve basın davalarına ayırıyor. Mart ayı sayısına göre, “Şubat ayı olayları” şöyle: Özgürlük Dünyası kapatıldı, Dev-Sol dava dosyası toplatıldı. Kürtçe Öğrenme Metodu toplatıldı. Hedef dergisi yöneticisi gözaltına alındı. Yeni Ülke ve Komün dergisi toplatıldı. Yine aynı dergiye göre açılan basın davaları da şunlar: Beşikçi yargılandı. 2000’e Doğru’ya Özal 150 milyonluk tazminat davası açtı. Beşikçi’ye yeniden dava, Perinçek Malatya’da yargılandı.
Bütün bu olaylar arasında ‘büyük basını’ ilgilendirenler de şunlar: Cizre gazetecilere yasak bölge ilan edildi. Efe’nin nişan törenine gazeteciler sokulmadı. Kaçak kum alanlar, resimlerini çeken muhabire saldırdı. Özal, Sabah aleyhine 50 milyonluk dava açtı. Ardalı, Emeç’e tazminat davası açtı. Fikret Hakan’a tazminat davası. Yine aynı sayıda yer alan habere göre Kürtçe ile ilgili 24 dava açılmış ve açılan bu davaların bütünü aylık dergilere. Bizim Gazete’ye göre bu dergilerin biri de “Emeğin Ekmeği”.
Olayların bu dağılımı nereden bakılırsa bakılsın tam bir çifte standardı gösteriyor. Baksanıza, Özal’ın açtığı tazminat davaları bile devletimizin basın politikası ile uyum içinde. Sabah’a 50 milyon, 2000’e Doğru’ya 150 milyon. Sabah için 50 milyon devede kulak bile değil. Ama diğeri bu parayı öderse resmen batar. Üstelik eskiden Moskova’dan falan alındığı farz ediliyordu. Şimdi nereden alacaklar. Moskova bile Amerika’dan alıyor.
Ortaya çıkan sonuçlardan biri de şu; mahkemelerimize göre günlük basınımız çok birleştirici, bölmek yerine habire birleştiriyor. Canım bildiğiniz gibi değil. Türk deyip geçiveriyor işte. Şaka maka, devlet bu arada “Kürt sorunu”nu küçük basına ihale etmiş görünüyor. Onlar da yazmasa herkes gerçekten “Güneydoğu”lu vatandaşlarımızın Kürt değil, sadece kışkırtıcı olduğuna inanacak. Bu arada, Türk basınının yine bir meslek ilkesi doğuyor: “Büyüğü toplatınca haber, küçüğü toplatınca boş ver.”
Evet, Türkiye’de özgür basın var. Türkiye’de cezaevine girmeyi, işkenceyi, öldürülmeyi göze almadan özgür olunamıyor. Mesele özgürlük dilenmekte değil, mesele özgürlüğü her gün yeniden yaratmakta. Küçükler bunun yolunu bulmuş. Büyüklerse dilenip duruyor. Allah çok versin!
ARŞİV YAZILARI
24 Mart 1991