Yükseköğretim Raporunu açıklayan HDP Eğitim Komisyonu Üyesi Sevtap Akdağ Karahanlı, AKP’nin “Her İle 1 Üniversite” projesiyle üniversitelerin piyasacı, ırkçı, cinsiyetçi, muhafazakar politikalarının odağına dönüştüğünü belirtti.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eğitim Komisyonu, hazırladıkları Yükseköğretim Raporu’nu Meclis’te düzenledikleri basın toplantısıyla açıkladı. Komisyon Üyesi ve Antep Milletvekili Mahmut Toğrul, 12 Eylül rejimini ürünü olan Yüksek Öğretim Kurumu’nun (YÖK) Türkiye üzerinde bir karabasan olduğunu belirtti. Toğrul, “Her gelen siyasi iktidarın en başta topluma, halka akademiye verdiği sözdü YÖK’ü kaldırmak. Ama her gelen iktidar en iyi kadrolaşma alanı olduğunu görünce kaldırmayı bırakın daha da merkezileştirdiği, kendisi için bir istihdam alanına döndürdü. Bir ülkenin akademisyeni birilerine biat etme gerekliliğini görüyorsa akademisyen olma vasfının kaybettiğinin göstergesi. Ciddi sorunlar yaşanıyor” dedi.
‘70 bin öğrenci ceza evinde’
Üniversitelerin özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında iktidara bağımlı hale getirildiğine değinen Toğrul, “Şuana kadar 7 binin üzerinde insan ihraç edildi. Bugün akademisyenlerin bileşenleri olan araştırma görevlileri çalışamaz hale geldi. Öğrenciler barınma, sağlık koşullarını tamamen kaybetti ve cemaatlerin yurtlarına mahkum edildi. Bugün öğrenciler ülkenin kaderi ile ilgili ya da mesleki gelecekleri ile ilgili bir araya gelmek istediklerinde ciddi zorluklara karşı karşıya kalıyorlar. Şuan 70 bin öğrenci cezaevlerinde” diye konuştu.
‘Baskı ve denetim aracına dönüştü’
HDP Eğitim Politikaları ve Kültür-Sanat Alanından Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Sevtap Akdağ Karahalı, raporu açıkladı. Karahanlı, “Diğer eğitim kademelerinde olduğu gibi üniversitelerin de sorun yumağına çevriliyor. Özellikle AKP’nin ‘Her İle Bir Üniversite’ projesini 2006 yılında hayata geçirmesinin ardından üniversiteler, siyasi iktidarın kadrolaşma seferberliğinin, otoriter, piyasacı, cinsiyetçi, ırkçı ve muhafazakâr politikalarının odağına yerleşmiştir. Böylece bilim insanı olmaktan ziyade hükümet memurluğuna soyunan kişiler, ele geçirdikleri üniversitelerin iktidar ilişkilerini eleştirel ve muhalif görülen akademisyenler, öğrenciler üzerinde baskı ve denetim aracına dönüştürdüler” ifadelerini kullandı.
Raporda şunlar belirtildi:
* YÖK 2017-2018 öğretim yılı resmi istatistiklerine göre, toplam 206 üniversite, bin 785 fakülte, 464 yüksekokul, 996 meslek yüksekokulu ve 708 enstitünün olduğu yükseköğretim sistemi her geçen yıl daha da büyüyor. Ancak, ‘Bir binanın ön cephesine ‘üniversite’ yazmakla orası üniversite olmuyor’. Bu sayıların arka planında sokak aralarında, apartman dairelerinde bitiveren üniversite niteliğinden uzak kuruluşlar her yanı sarıyor.
* Öğrenciler, nitelikli bir eğitim, çok kültürlü bir kampüs yaşamı, araştırma, eleştiri ve üretken bir üniversite ortamına sahip olamıyor.
* Her yıl öğrenci kontenjan sayıları artarken, barınma sorunu da buna koşut olarak büyümeye devam ediyor. 7 buçuk milyondan fazla yükseköğretim öğrencisi için devlet yurtlarının 629 bin 762 kişilik kapasitesi bulunuyor, yani her 12 öğrenciye sadece 1 yatak düşüyor. Öğrencilerin güvenlik soruşturmalarındaki sudan bahanelerle yurt ve burs haklarından mahrum bırakılmaları da bir başka sorun. Çoğunluğu eğitim hakkı elinden alınmış olan 69 bin 731 öğrencinin hapishanelerde olması da iktidarın barınma sorununu çözme anlayışının bir parçası mı diye sormak istiyoruz.
* TÜİK’in Haziran 2018 dönemi İşgücü İstatistiklerine göre yükseköğretim mezunu işsizlerin oranı yüzde 12,7 olarak hesaplanmıştır, OECD ortalamasının iki katı olan bu oran Türkiye’de 1 milyona yakın üniversite mezununun işsiz olduğunu gösteriyor. Tüm işsizlerin yüzde 28’ini üniversite mezunları oluşturuyor.
* TÜİK Haziran 2018 verilerine göre eğitim ve öğrenim sistemi dışında kalan ve çalışmayanları ifade eden 15-24 yaş arası, ne eğitimde ne istihdamda gençlerin (NEET) oranı 21,8’e yükselmiştir. Bu sayı ne yazık ki 2 milyon 584 bin civarındadır. Bu sayı erkeklerde 777 bin iken, kadınlarda 1 milyon 807 bine ulaşmaktadır. 18-24 yaş aralığı için bu oran yüzde 31,1 ile yine OECD ortalamasının iki katıdır. Oranlar kadınlar için yüzde 43,5, erkekler için ise yüzde 19,1’dir.
* Özellikle 15 Temmuz’daki darbe girişimi, son döneme damga vuran şiddet ortamı ve siyasi atmosferin keskinleşmesinin ardından yurtdışına göç ivme kazanmıştır.
* TÜİK’in 6 Eylül 2018 tarihinde açıkladığı göç istatistiklerine göre ‘ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel’ nedenlerle Türkiye’den göç edenlerin sayısı 2017’de bir önceki yıla göre yüzde 42,5 artarak 253 bin 640 olmuştur. Göç eden nüfusun yüzde 42,2’si 25-34 yaş grubundan oluşmaktadır.
* 2018 YÖK verilerine göre bütün öğretim üyeleri arasında kadınların oranı % 38 yani her 100 öğretim üyesinden 62’si erkektir. Üniversitelerin üst yönetimlerinde kadınların oranı dramatik oranda düşüyor. Yüzün üzerindeki üniversitelerin sadece 3’ünde kadın rektör olması gibi…
* 11 Ocak 2016 tarihinde Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi’nin yayınladığı ‘Bu Suça Ortak Olmayacağız’ başlıklı bildiri sonrasında yaşatılan linç kampanyasında görmek mümkündür. Bunların devamı 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra yaşanan hukuksuzluklarla gelmiştir.
* 15 Temmuz sonrası en büyük tasfiyenin yaşandığı alan eğitim alanı olmuştur.
* OHAL KHK’lerinin özel olarak hedef aldığı kesimlerin başında üniversiteler ve akademisyenler gelmiştir. Bu süreçte 15 Vakıf Üniversitesi kapatılmış, bin 176’sı devlet, 401’i vakıf üniversitesinde olmak üzere bin 577 dekanın istifası istenmiştir. OHAL KHK’leri ile 5 bin 904 akademisyen, bin 408 idari personel olmak üzere toplam 7 bin 312 kişi üniversitelerden ihraç edilmiştir.
* 674 sayılı OHAL KHK’sı ile 13 bin 179 Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı (ÖYP) bünyesindeki araştırma görevlisinin kadrosu değiştirilmiş ve kadroları yıllık sözleşmeli istihdam biçimi olan 50/d’ye dönüştürülmüştür. ÖYP’lilerin özlük ve sosyal haklarının gasp edilmesi anlamına gelen bu düzenlemenin amacı, rektörlerin ‘makbul’ görmediği kişileri bir talimatla işten atabilmenin önünü açmaktır.
* OHAL sürecinde üniversitelere yönelik en ciddi darbelerden birisi de rektörlük seçimlerinin kaldırılarak yerine doğrudan atama sisteminin getirilmesidir. Yapılan bu düzenleme ile hükümet, üniversite bileşenlerinin iradesini yok sayarak üniversiteleri tamamen Saray’a bağlamıştır.
* Gelinen aşamada YÖK’ün bugüne kadar yerleştirdiği bu düzenin köklerinden sökülüp atılması gerekmektedir.
* Halkların Demokratik Partisi olarak; kamusal, parasız, anadilinde ve nitelikli eğitim hakkını, akademik özgürlükleri, iş güvencesini, eleştirel ve özgür bilim üretmeyi bir an olsun savunmaktan vazgeçmeyeceğiz, bu temelde bütün demokrasi ve emek güçleriyle güç birliği yaparak kararlı bir mücadele hattı örmeye devam edeceğiz.
HABER MERKEZİ