İnsanın hayatta hiç unutmadığı hatta her zaman varlığını yanında hissetmek istediği insanlar vardır. Onun hep korumasına, sevgisine ihtiyaç duyarsınız. İşte Ayşenur Zarakolu benim için öyle bir insandır. Yaş olarak benden büyüktü aslında ablam gibiydi. İkimiz çok yakın arkadaş olmuştuk. 1989 yılında tanıştık. İnsan Hakları Derneği yeni kurulmuştu ve ben yeni işe başlamış çok genç bir avukattım. Hepimiz çok heyecanlı insanlardık.
Askeri darbe sonrasında Kürt, Türk, Ermeni aydının, cezaevindeki mahpus yakınlarının, gazetecilerin bir araya gelerek kurdukları İnsan Hakları Derneği’nde hepimiz bir şeyler yapmaya çalışıyorduk. İçimizde büyük bir heyecan vardı. Askeri darbeye karşı başkaldırmış bir dernek kurmuştuk ve hepimizde büyük bir mücadele azmi vardı. O tarihlerde Kürt sorunu açıktan konuşulmuyordu, aslında yasaktı. Bizim için 1990 İnsan Hakları Derneği kongresi bir milat gibiydi. Çünkü 1990 yılında sevgili Vedat Aydın Ankara’da, İHD kongresinde Kürtçe bir konuşma yapmış ve ardından da tutuklanmıştı. Tahliye edildikten kısa bir süre sonra da evinden alınarak işkenceyle katledilmişti. Bu olay aslında insan hakları savunucuları için gerçekten Kürt sorunuyla ilgili verilecek mücadelede bir milattı. Çünkü İttihatçı devlet yapısı Teşkilat-ı Mahsusa ile çok net karşımıza dikilmişti ve çok sevdiğimiz bir insanı bizlerden almıştı.
Vedat Aydın’ın katledilmesi birçok baskının ve korkunç bir dönemin habercisiydi. Ondan sonra birçok hak ihlali yaşanmaya başlandı. Çok sayıda insan gözaltında kaybedildi, işkenceyle katledildi, köyler yakıldı, gerçekten korkunç bir süreçti. Bizler insan hakları savunucuları olarak çok yalnızdık. Kimseye sesimizi duyuramıyorduk. O zaman sosyal medya diye bir şey yoktu ve özellikle Kürdistan’daki tüm hak ihlallerini belgelediğimiz raporlarımız maalesef ki Özgür Gündem gazetesi dışında tam olarak hiçbir yerde yer almıyordu. Bu tabii ki hepimizi çok kızdırıyor, çok endişelendiriyordu. Korkunç olaylarla karşılaşıyorduk ama bunlar maalesef toplum tarafından bilinmiyordu, bilinse bile anlaşılmak istenmiyordu. İşte böyle bir sürecin çok yakın tanıklarıydık. Bu tanıklığımızda en yakınımızdaki insanlardan biri de Ayşenur Zarakolu’ydu.
Ayşe ve ben Küçükyalı’da oturuyorduk. Bu nedenle İHD’deki toplantılarımızdan sonra birlikte dernekten çıkar ve Küçükyalı’ya doğru yol alırdık. Her gün bizi lacivert bir araba takip ederdi. Hatta bir gün evimizin önünden arabayı durdurdular, biz arabadan inerken beni kaçırmaya kalktılar ve şoförle birlikte Ayşe’nin dışarı çıkması ve Ayşe’nin bağırması sonrasında kaçmak zorunda kaldılar.
Ayşe Zarakolu gerçekten çok dirençli bir kadındı. Kürt sorununun konuşulmaya korkulduğu süreçte İsmail Beşikçi’nin “Devletler Arası Sömürge Kürdistan” kitabını ve kendi yayınevi olan Belge Yayınları’ndan yayınlama cesareti göstermiş, bu nedenle yargılanmış ve cezaevinde kalmıştı.
Çok net bir insandı. Resmi ideolojiyi çok iyi tanımlamış, ona karşı tavrını almış; Kürt sorunu, Ermeni soykırımı gibi temel meselelerde görüşleri çok net olan kararlı ve cesur bir insandı.
Ayşe Zarakolu aynı zamanda Türk ya da Kürt sosyalistlerini, devrimcilerini hiç ayırmadan hepsiyle ilgilenir, hepsine mektuplar yazar, birçoğunun görüşçüsü olup onları cezaevinde ziyaret ederdi. Cezaevinde kalan birçok mahpus yazdıkları kitapları hiçbir bedel ödemeden Belge Yayınları’ndan o dönem yayınlatırlardı. Bu nedenle cezaevindeki mahpusların kitaplarının en yoğun olarak yayınlandığı yayınevi de Belge Yayınları’dır.
Biz Ayşe ile o kadar zor olayların tanıklığını birlikte yaptı ki bunların hepsinin anlatılması belki de bir roman tadında olabilir. Gerçekten son derece büyük hak ihlalleri, son derece onurlu mücadelenin tanıklığını birlikte yaptık. O bunların ağırlığını hep hayatında taşıdı ve bu kadar ağır yaşanan travmatik olaylar karşısında toplumun ve özellikle bazı sosyalist kesimlerin tepkisizliği onu son derece sinirlendirirdi. Bunun çok yakın tanığıyım.
Ayşe Zarakolu bütün bu yaşadığı tanıklıkların, tanıklık ettiği büyük hak ihlallerinin ağırlığını hep yaşadı ve 22 yıl önce bugün maalesef ki yakalandığı kanser hastalığı nedeniyle yaşamını yitirdi. Ölümünden bir gün önceydi, yine arkadaşımız Hürriyet’le birlikte onu hastanede ziyarete gittiğimizde sanki her şey bitti gibi bir işaret yaptı. Ama yine gözlerindeki kararlılığı o son günün de bile siyaset konuştuğunu hiç unutmuyorum.
Onun eksikliğini eminim ki sadece ben hissetmiyorum. Onunla birlikte insan hakları mücadelesi vermiş olan ya da sonradan katıldığı Kürt siyasi hareketinde birlikte çalıştığı arkadaşları da her zaman hissedecekler.